-V-

SAÇAKLI

Antep ziyaretlerinden birisi de Saçaklıdır. Merhum hakkında Bursalı Mehmet Tahir Bey (1), daha geniş olmak üzere Besim Atalay (2) malumat veriyor. Bunlara göre Saçaklı evvela Maraşlıdır. Adı (Mehmet) dir. İlk tahsilini memleketinde yaptıktan sonra (Tefsiri Tibyan müellifi Mehmet) ve (darendeli Hamza) Efendilerin derslerine devamla bilgisini artırdı. Maraşa dönüşünden biraz sonra Şama giderek (Abdülgani Nablusi) den Hadis, Tefsir ve Tasavvuf tahsil ile icazet alarak memleketine döndü. Kalan ömrünü tedris ve te’lifle geçirerek (Eşşeyh Saçaklı) terkibile (Saçaklı Zade dünyadan bekaye irtihal etti)Mısranın delalet ettiği 1145 tarihinde öldü. Bir çoğu risale olmak üzere (30) eseri vardır.

Saçaklının mezarının bulunduğu yer hakkında iki müellif arasında ihtilaf vardır.

Bursalı Mehmet Tahir Beyin “Maraşın kıble cihetindeki mezaristanda metfundur.sicilli osmanide üsküdarda meftun gösterilmesi eseri zülhudur” kaydine mukabil Besim Atalay “Müşarün ileyh arasıra Antep ve Kilis taraflarına gezmiye gidermiş; bir gün seyehat esnasında Antep ve Kilis arasındaki yolda vefat eder. Antep ahalisi müşarünileyhin cenazesini kendi memleketlerine defni lazımgeldiğini ve Kilis ahalisi de aksini iddia ederler, iş gürültüye müncer olur, sonra Antep ahalisi galebe ederek memleketlerine cenazeyi götürüp defnederler” diyor.

Sayın Besim Atalayın, Saçaklı Anteppte medfun olduğu hakkındaki kaydi münakaşa götürmez bir hakikattır. Binaenaleyh Osmanlı müelliflerinin rahmetli müellifi (Sicilli Osmani) ye zühul isnat ederken kendi de aynı zühulu yapmıştır.

Arkasının son ucu mavi sisler içerisinde seraplaşan hediye yüklü deve katarlarile Tamaranın nişanlısı düğüne geliyordu. Beyaz bir atın üstünde pırıl pırıl parlayan kılıç ve hançerinin kınları, arasında rüzgardan kabaran elbisesi ve eğer takımlarından dışarıya doğru akan ipekli püsküllerile muhteşem bir tabloya benziyordu. Güneş yamaçlarda sönüyordu. Vadilere çökmiye başlıyan akşam sessizliği içerisinde develerin çıngırak sesleri perde perde enginlerde uçuşuyerdu.

Argava mehrinin sarp, dar ve tehlikeli mıntıkasına gelindiği vakit akşam hayli ilerlemişti. Yalçın kayaların ortsındaki harap mabedin penceresinden yarasalrın koşuştukları görülüyordu. Bu mabedde yıllarca evvel müntakım bir silahın öldürdüğü bir prens yatıyordu. Halk burasını bir ziyaretgah yapmıştı. Her geçen yolcu, harbe giden her muharip bir vakde burada duraklar;Müslüman hançerinden korunmak için dua ederdi. Bu an’a neye riayet etmiyenlerin işeri rast gitmezdi.

Mabedi geçip yolun dönemecine geldiği sırada iki insan gölgesinin süratle yanından geçtiğini ve bunların arkasını daha bir çok gölgelerin takip ettiğini gördü. Bir silah patladı. Buna bir başka tüfek cevap verdi. Bir uğultu yükseldi. Delikanlı evvel hayret etti. Sonunda atının dizginlerini gerdi. At iki ayağı üzeine şahlanarak bir rüzgar gibi geriye fırladı.

Saçaklının, şehrin cenup tarafında kendi adile anılan garbi şimali sathı mailindeki kabri Asri mezarlığın tessüsünden sonra kaybolmuştur. Üstadım Şakir Sabri ve Sayın Hafız Tevfik Karslıgış Saçaklının mezarını defalarca ziyaret ettiklerini ve mezar taşının birinde (Saçaklı Meraşi) diğerinde (Saçaklı zade...) deye başlıyan iki mısradan mürekkep tarihli bir kitabe mevcut olduğunu ve en altta da rakamla tarih bulunduğunu söylemektedirler. Bu mezar ve kitabenin mevcudiyeti yalnız bunların iddiasına müstenit değildir. Antepte bilen pek çoktur.

Adı geçen iki muhterem zatla ayrı ayrı Saçaklı tepeye gittik saatlarca süren aramamız bir netice vermedi. Taşlar yontulmuş olduğundan inşaatta kullanılmaz üzere götürülmüş olsa gerek.