(Sayfa 67’den devam)

İşte bölgemizin şimdiki çehresi böyle bukalemun ve dört cepheli bir memleket olarak karşımızda sırıtıp durmaktadır. Fakat hayır, gerçek hiç de böyle değildir. Bölge, kendisine mahsus karakterle içyüzünü gösterecek kadar kuvvetli damgalara malikdir. Elverirki bu damgaları tanıyacak derinliklerde koşmuş aydınların dikkat ve basiret hazineleri harcana bilsin.

Bölgemiz, tarih bakımından çok zengindir, Görünüş şimasiyle ise, gayet fakirdir. Sadece son Etiler devrine ait bir takım eski eserlerin meydana çıkarılması sağlanmıştır. Ancak ele geçen buluntular, pek karışık olduğundan, kestirme yol olarak, hepsi de bulunan yere bağlatılmışdırki bunun ne kadar isabetsiz bir durum olacağı, geçen açıklamalarla anlaşılmaktadır.

İlk olmak üzere Etileri ele alalım. Etiler adlı eserinde (Salahaddin Kandemir) bölgedeki eski Eti şehirlerini şöyle sıralar ve çok hatalı olarak da bunları (Şimali Suriye) sınırı içinde gösterir:

G. Antep, Halep, İskenderun, Hama, Karaburçlu, Kelekli – Şara, Kurdoğlu, Karkamış, Zencirli, Sakçagözü, Maraş.

Bunlardan son dört şehre ait bir takım eserler bulunmuştur. Hele Karkamış eserleri, herkesin hayranlıkla gözden geçireceği olgun ve san’at eşsizleridir. Diğer şehirlerdeki eserlerin neler olduğunu bilmiyor ve vilâyet müzesinde de tam bir seri halinde tarihi seyirleri aydınlatabilecek faydalı şeyler olduğunu sanmıyoruz, çünkü bizim abideler, yıllar boyunca batıya taşınmış durmuştur. Nasılki Paris, Londra, Viyana, Berlin gibi batı merkezlerinde görülen bu eserler, oraların malları değilse, buralarda bulunanlarında kökden ayni zaviyeden mütalea edilmesi gerekir.

Arkeoloji verimleri, tarih için birer tarih hazinesidir ama, bu hazine, tek milletin ve tek şehrin öz malı olmaktan uzaktırlar. Hakikat böyle iken bizim ne diye böyle karışık ve bulanık hava içindeki bahse atılışımızın sebebini, derin araştırma ve yoklamada sezmek kabildir. Öteden beri, yalnız klasik haberlere, arkeolojik metinlere bağlanarak kalmayı benimsemiş değiliz. Bunu açıklamayı da bir vazife biliyorum. Yaza bildiğimiz bir çok araştırma ve derinleştirme rapor ve nakillerimizde hep toprak ve taşlıklar üzerindeki değişmez etiketlere değer verdik. Çünkü bölgenin ne Mezopotamya, ne Kapadokya, ne Kilikya ve ne de Suriye parçası olmadığına inanmış bulunuyoruz. Buraları özlü ve müstakil bir küre parçasıdır ve adı da (Naharina)’dır.

O Naharinaki, bir yandan bu adı Fırat ve Dicle, bir yandan Fırat ve Asi, bir yandan Fırat büyük kavsi uzunluğuna geniş bir saha olarak tasvire bağlanmış, hiç birinde de sabit bir kanaatle durulmamıştır. O Naharinaki, Suriye kıt’asının kuzey parçası olmak üzere kabul edilmiş ve bu kabulde, bu gün bile ısrarla durulmuştur. Hele bizim yazarlarımızın bu yönden katlandığı dalgınlık, gerçekten affedilemeyecek kadar büyük ve yersizdir. Şimali Suriye yoktu, Suriyenin şimal sınırını vücude getiren ayrı bir mıntaka vardır ve bu da (Naharina)’dır.

Bu konuya ne yüzle cesaret ettiğimiz belki sorulacaktır. Bazı görüşler oluki, insanı olduğu yerde titretir ve harekete getirir işte bize de böyle bir araştırma yazısı cür’et bağışlamıştır. Bu yazı, sayın araştırıcı (Cemil Cahit Güzelbey)’in Kültür dergisi’nde gözüme ilişen (Bir kitaptan öğrendiklerim) başlıklı yazısıdır ve bu yazı, gerçekten bir araştırma titizliğiyle kaleme alınmıştır. Konu ise bilinen (Marzıman) çayı isminin üzerinde duruyordu. Sayın Cemil bey dostumuz bu yazısını (Sivas şehri) adlı eserden fıkralar alarak çok çok titiz ve derin bir fikir akışıyla işi ele almıştır, bize de gösterdiğimiz cür’et için ardına kadar bir kapı açmıştır. Her ne kadar biz yaptığımız incelemelerde bu isim üzerinde de durmamış değilsek de, bu gün yaşadığımız bu vilâyet toprağı üzerin de, sayın Gazi yurtlulara da ayrı ve özel bir hizmette bulunmak istedik. Bu sebeple de bir rapor ve bir çeşit röpörtaj şeklindeki bu eseri, bu sayın fikir adamının değerli adına ithaf etmeyi düşünmüştük ama, memleket aydın gençlik kafilesini de onun şahsında temsil etmeyi daha uygun bulduk.

Sayın vilâyet aydın gençliğine şu derin ve büyük vecizeyi hatırlatmayı da lüzumlu gördük.

- Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir.

(Atatürk)

Gaziantep Ocak 963

En derin sevgi ve saygılarımla

Emekli Nahiye Müdürü

Adıyamanlı

Şükrü Erdoğan