Gaziantep Gençliğine İthaf

İLK SÖZÜMÜZ

Asırlardan beri, yerli ve yabancı memleketlerden gelen (Antikacılar) tarafından çarşılara, sokaklara daldırılan dellalların şöyle bağırdıkları, her yerde, her zaman görülmektedir.

— Antika eşya alınıyor, İsteyenler... müracaat etsinler, bol para ile memnun edileceklerdir.

Yeraltı hâzinelerinin değerini bilemiyen, kendilerine bildirilmemiş olan halk, dede armağanı, ve eski hayatların birer meşalesi olan aranmadan ve aranarak bulunmuş kıymetli eşyaları, açık ve kapalı akmlarla bildirilen adreslere taşımış ve taşımaktadırlar. Bu hareketler, ilgililerin görmezliğiyle yapılıyor elbette. Böyle ayrı ayrı yerlerden toparlanarak birbirine karışan etiketsiz eserlerin, ana mahalleri belli olamaz ve olamadığı için de bir çok vesikalar, asıl yapıldıkları yerler karanlıkda kalarak, hedeften uzak yerlere maledilmişler ve tarihin açık çehresini yer zerresi bir yerin tozu ile boyalı bulanık ve tasarlama servisine bağlı bir acayip kılığa sokmuşlardır.

Hayat boyunca sık sık yer değiştirme zorunda kalan, çeşitli tahribate uğruyarak şimdi yerlerinde yeller esen ve bir takımlarının yalnız halk dilinde ya maruf bir tarla ve ya küçük bir köy adı, bir hüyük unvanı olarak yaşıyan şehirlere mensup kimselerin bulundukları yerlerde merak şevkiyle elde ettikleri (Antika) eşyaları az ve ya çok sonra, ya sıkıntı tesiri ve ya kâr maksadıyla elden çıkararak yerlerinden uzak mahallere bırakdırmış ve bırakdırmakda oldukları da birer gerçektir.

Zaman zaman ortaya çıkarak sivriliklerinin icabına uyan kuvvetli milletlerin ve ya kendilerine güvenli diktatörlerin uzak, yakın millet ve şehirler üzerine saldırışlariyle şehirler yağma edilmiş, sürü sürü esirlerle birlikde bir çok eski eserler, zafer nişaneleri olarak başka yerlere taşınmışdır. Bunların götürüldükleri yerlerle hiç bir suretle ilgileri olmıyacağı tabiidir.

İncelemelerden anlaşılıyorki, eski büyük devletlerde de eski eserlerin ya aynen ve yahut kopyalarını çıkarttırmak yollariyle tarih kolleksiyonları yapdıkları olmuşdur. Mesela Asur kralı (Asurbanibal) Ermeni kralı birinci (Dıkarn), Selefköslerden Antıyohos (Nikatör) bunlardandır. Tek devlet arşivi olarak yalnız Eti kralı üçüncü (Hatusil) in Boğazköy (Hatuşaş) ındaki hazine bulunuyor. O halde, her hangi bir yerde bulunacak töküntü eserlerin, bulundukları yerlerin malları olacağın nasıl kabul edebiliriz?.

Bütün bu gerçekleri gözönüne alıp yaptığımız incelemeler sonunda ortaya koyduğumuz bu eser, hacım bakımından küçük ve fakat içine aldığı konular, oldukça dağınık ve külfetli olduğundan faydası büyük sanıyoruz.

Görüyoruzki, ayni haber, birbirine zıd olarak iki ve daha ziyade anlatışlar vardır. Böyle hallerse, verilen haberler, tarih olmaktan çıkmakta ve adeta bir oranlama biçimine girmektedir. Bunları mutlak tarih olarak kabule de mantık ve düşünce tabiatiyle yanaşamıyor. Gerçek tarih sahnesine çıkabilecek haberlerin gelişi güzel renklerle değil, bahis konusu olan yerlerin özellikleriyle şekle bağlanması gerekmektedir.

Tarih demek, ayni zamanda coğrafya ve dil demekdirde. Bu dil ise coğrafi tabirlerin köklerinde yaşar. Bu üç dalğalı bilgi sisteminde, toprakların hangi eski milletlerle karşılaşmış oldukları haberi aydınlanmakdadır.

Bu gün tarih görüşünde iki yol göze çarpıyor:

1- Tahmin,

2- Tahkik.

Birinci yol, herkes için sonuna kadar açıkdır ama, ikinci yol, çok pürüzlü ve yorucudur, işte biz de ister istemez, bu iki yolda da fikir yürütmek zorundayız. Ancak daha ziyade ikinci yolun yolcusu olmak merakını benimsemiş durumdayız. Bu durumu bize sağlıyan sebep de coğrafi tabirler bu tabirlerin kaynaklardaki bulanık ve karışık haberlere karşı izlemelerle kavuşa bildikleri son konaklardır.

Bu gün tarihin derin karanlıkları içinde yüzen bölgelerden biri de G. Antep çevresidir. Bu karanlığı söke bilmek için eldeki vasıtalar çok yetersizdir. Çünkü Hicret’ten ve hatta milâttan önceki vesikaların hemen hepsi de yerlerinden oynatılarak, çok, hem pek çok uzaklara atılmış ve denejere edilmişlerdir. O kadarki bir çok haberlerin, sonraları, bizzat bu bilgi otoriteleri taraflarından yalanlanmış olarak görüyor, şaşırıyoruz

Bu topraklarda, Hurrilerden başlıyarak Sümer, Akad, Mısır, Kasit, Amuru, Asur, Hitit gibi oldukça eski milletlerin, yine Asur, Hitit, Mitani, Muşki, Tabal, Ogoz, Gurgum, Türlü adlı Aramiler, Uruma, Iranın eski ve yeni tabakaları, Büyük İskender ve selefkösler, Romalılar ve nihayet Islâm devletlerinin idareleri altında yaşanmış hayat kalıntıları bulunmaktadır. Bunların birbirinden ayırd edilmesi ise, o kadar kolay değil.. Bütün bunlar gözönüne alınırsa, bölgenin çok eski bir geçmişi olduğunu sezmek de güç olamaz. Şu kadarki, Bölgemizin, ancak İslâm nurunun saçtığı parıltılardan sonra, o da pek seçilmez surette ortaya çıktığını görüyoruz. Hatta bu yoldaki aydınlık, Haçlı seferlerinde görülebiliyor, Acaba, sayısız denecek şekilde kale, şehir harabelerinde neler saklıdır. Zamanımızın dil kalıplarına yabancı gibi sanılan yüzlerce ve hatta binlerce coğrafi tabirlerin iç özellikleri neleri fısıldamakdadırlar? Esefle denile bilirki bunların üzerinde duran ya olmamış ve ya pek az durulmuşdurki asıl acı olan da bu ilgisizlikdir. Bununla beraber bu ilgisizliği doğuran sebep de yok değildir, çünkü bölgenin belirtilmiş bir alanı görülememiş ve gösterilememişdir. Pat çat, şurası bu olacak, burası şu olacak gibi havadan tahminler, dört akıntı içinde bulandıkça bulanmış ve ötesi meçhul bir çıkmaz ortaya çıkmıştır. Dört çıkmaz şunlardır:

1- Bölgeyi, Iranlılar, kendi milli toprakları arasında saymış ve ona göre hadiselerin akışını ayarlamışlardırki çok sonları da bu akışa uydurulmuşdur.

2- Yunanlıların bir yanı, seki Mısırlıların bazı haberlerini yanlış oranlıyarak Suriye’den ve bir yanı ise, Kapadokya’dan göstermişlerdir.

3- Yine Yunan yazarlarının aldatıcı ve uydurmam asalcıları, Kilikya’dan itibar eylemişlerdir.

4- Zaman yazarları ise, bütün bu ayrı görüşler üzerinde derinden araşdırma yaparak durumu düzeltme dururken eski nakillerin himayesine sığınarak ve bu arada Yunan hikayelerini, değişmez birer tarih unsuru şeklinde kabullanarak satırlar doldurmuşlardır.

Evet bu gün, tarih işi, arkeolojik araştırmalara dayanıyor ama, netice de yine eski görüşlerin hegemonyasından kurtuluş eseri görülemiyor.

(Devam Edecek)