Akrabam ve arkadaşımı Oğuz Göğüş (Her yönüyle Gaziantep’i Tanıtıyoruz) Dergisini çıkarmayı kartlaştırdığı sırada benden de koni ile ilgili yazı ve daha sonrada rast gele Gaziantep camilerinden birini tanıtacak bilgi istedi. Gaziantep camilerine ait defterimi açtım. Çıkrıkçı cami bıkkındaki notları ben söyledim o yazdı ve ayrıldı. Dergi yayınlandıktan sonra acele ve kıta olarak verdiğim notların İmzam altında neşredilmiş olduğunu gördüm. Sahifenin altında da her sayıda bir cami tarihçesi yazılacağına dair bir emri vaki durum karşısında bir açıklama, yapma zaruretini duydum.

Bende, başta camiler olmak üzere Gaziantep eski eser ve abideleri ve bununla çok sıkı bağı olan Gaziantep evliyaları hakkında araştırma yapmak ve yazmak merakı 26 27 yıl önce, Ömer Asım Aksoy’un ilmi liderliği altında en verimli cağını yaşayan Gaziantep halkevi kültür çalışmalarının etkisi ve hocam Şakir Sabri Yener’in telkinleriyle başladı Daha fakülte öğrencisi iken Halkevimiz tarafından yayınlanan yayınları, kitapları okuyordum. Onlara uymak, Gaziantep tarih ve folkloru hakkındaki çalışmalara katılmak arzusu sile yanıp tutuşuyordum. 1939’da Gaziantep mahkemesine stajyer olarak gelişimde bu arzunun çok büyük tesiri olmuştur. Gaziantep’e gelerek Şakir Sabri Yener ve Ali Nadi Ünlerle Baş pınarı çıkarmaya başladıktan sonra bu merak, düşünce iş alanına geçti.

Gaziantep eski eserler ve abideleri ile evliyaları arasında sıkı bir bağ vardır. Şıh Camiini etüt ederken Şıh Fetullah, Şah veliyi incelerken yukarı Şıh cami denilen Sakihiniye camii hakkında bilgiler ortaya çıkıyordu. Böylece Gaziantep’te mevcut yatırlar Cami, Mescit, Tekelere ait epeyce bilgi topladım. Ancak bu araştırmalarda sık sık şu gerçeği atılıyordum. Cami, Mescit, Tekke gibi eski eserler hakkında asıl müsbit bilgiler şeri mahkeme sicilleri ile Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivlerindeydi. Bunları incelemek gerekti. Durumum çeşitli yönlerden buna müsait değildi. Yıllar fırıl, fırıl geçti. Bir gün arkadaşım Hulûsi Yetkin Kültür Derneği başkanı oldu ve Kültür dergisini çıkarmaya başladı. Bizi "yavaş yavaş etrafına topladı. Eski folklor çalışmalarına başladık. Bir arada Gaziantep şeri mahkeme sicillerini incelemek üzere Şakir Sabri Yener, Ali Budak ve bu satırları yazandan kurulu bir kol teşkil edildi. Bu beni çeyrek yüz yıllık idealimin kapısı önüne getirmişti.

Bir daha anladım ki Gaziantep evliyaları ve başta camiler olmak üzere eski eserleri hakkında bir eser yazmak için sicillerin incelenmesi şarttır, işte Gaziantep evliyaları ve camileri hakkında birer kitap dolduracak notlarım bulunmakta ise de bunu kitap halinde bastırmayı sicillerin incelenmesi sonuna bırakmak düşencem devam ediyordu. Bu sırada Oğuz Göğüş kapımı çaldı ve Hüseyin Paşa camii böylece yayınlandı. Bu suretle emri vaki yaptı. Bunun üzerine mevcut notların neşrini kararlaştırdık.

Ancak şeri mahkeme sicilleri ve Evkaf arşivleri incelenmeden bu konuda yazılacak yazılara eksik gözüyle bakıyorum. Daha önce bir kısım camiler hakkında da incelemelerim çıkmıştı. Bunlarda ayni etiketi taşımaktadırlar.

Bu dergide yazacağım camilerden İkincisi olan (Eyüp oğluna) geçmeden bir iki noktaya dokunmak istiyorum.

Gaziantep’te Fransızlarla olan savunma savaşından sonra tespit ettim.

Akyol (Ferhadiye), Alaiddevle, Alaybeyi, Ağacami, Ahmet çelebi, Ayşe bacı, Alinacar, Boyacı, Bostancı, Bekirbey, Bey (Çınarlı), Eyyupoğlu, Esenbek, Handaniye, Hacinasır, Hüseyinpaşa, Kanalıcı, Karagöz, Karatarla, Kozanlı, Kesik baş, Kılınçoğlu, Küçük Tabakhane, Keçehane, Kozluca, Mehmetpaşa, Ömeriye, Ömerşih, Salihiye, Şirvani Şihfattullah, Şafii Ali Efendi, Tahtani, Tabak CEfendi, Tekke, Yeni cami, Camileri.

Bunlardan Salihiye ve şafii Ali Efendi camileri harpte tamamen yıkılmış, Kesikbaş, Kılınçoğlu, Küçük Tabakhane, Tabak Efendi, Keçehane, Akyol tasnif dışı, bırakılmışlardır.

(Devamı var)