Birkaç Söz

•Fotoğraf: Şair Baba Gani

Gaziyurda (Gaziantep savaşına ait bir vesika) adlı bir başyazımda açıkladığım gibi Birecikte resmi vazifem dışında boş durmadım; buranın folklörüne ve meşhur adamlarına dair bazı notlar aldım. Bunların hiçbir tasnife tâbi tutmadan şimdilik gelişigüzel yayınlayacağım. Bu işe başlamadan önce iki nokta üzerinde duracağım.

Birincisi: Başpınarda ve şehrimizde çıkan gazetelerdeki yazılarımla gösterdiğim gibi folklor meraklısı bir adamım bu merakı ben de hocam Şakir Sabrı Yener uyandırmıştır. Ben bir taraftan bu merakımı tatmin için araştırmalar, soruşturmalar yaparken bu huyu başkalarına aşılamaya çalışıyor ve memuriyet yaptığım yerde gençler buna teşvik ediyordum.

1946 yılı yaz ayında, okulların tatili dolayısı ile yurtlarına dönen Birecikli birçok gençlerin vakitlerini boş geçirdiklerini görerek onlar hem bu vakitlerini hoş geçirerek bir meşgale bulmak hem de bir folklor hâzinesi olan kasabalarının bu hususiyetini tesbit ettirmek maksadı ile bir gün 20 kadar delikanlıyı Halkevi'nde topladım. Onlara halk bilgisi hakkında dilimin döndüğü kadar izahat verdim, kendilerini folklor seferberliğine davet eyledim. Fikrimi samimiyetle kabul eden delikanlıların her birine bir konu verdim; kendim de bir mevzu aladım. Hatta yaşlı olmasına rağmen Münevver ve folklor meraklısı Bay Ali Rıza Daniş de bir konu aldı. Hepimiz zevk ile işe sarıldık; folklorun birer kolu üzerinde çalışıyorduk. Bazen bu gençlerle temas ediyor, mesaileri hakkında malumat alıyordum. İşte bu sırada alevlenen Birecik'in o meşhur particiliği bu gençleri birbirinden ayırdığı gibi Demokrat Parti tarafında bulunan delikanlılar Halkevi çatısı altında gelen böyle bir teşebbüs belki ağabeylerinin tesîri ile belki de kendiliklerinden yüzüstü bıraktılar. B. Ali Rıza Daniş ile ben giriştiğimiz savaşa devam ettik. Bazen beraber bazen ayrıca türbeleri eski eserleri dolaşıp notlar aldık, büyük adamlar hakkında malumat topladık.

İkincisi: Topladığım ve neşredeceğim bu notların eksik ve hatalı olması ihtimali mümkündür. Bu sebeple sayın Bireciklilerin ikazlarını memnunlukla beklerim. Bu hususta gönderilecek mektupları neşdeceğim.

İleride görülecektir ki Birecik meşhuru olarak tesbit eylediğim kimseler hep 19. ve 20. asırda yaşamış şahsiyetlerdir. Halbuki Birecik gibi surlarıyla, kalesiyle, şair Asar-ı Atika'sı ile eski bir kasaba olduğunu gösteren bir yerde daha eski devirlerde yetişmiş birçok kimseler olduğundun şüphe yoktur. Bu sebeple Bireciklilerin kıymetli yardımlarına çok ihtiyacım vardır. Bu maksada varmak için herkesin elinde bulunan vesikadan bizi haberdar etmesi, rivayet kabilinden olan bilgisini aynen zapt ederek ve ettirerek göndermesini rica ediyorum. Bu vesikalar ne olabilir? Eskiden yazılmış cönkler yani şiir mecmuaları, yazma kitap ve teskereler, kitabeler vakfiye ve fermanlar, bu arada sayılabilir. Gerek vesika gerek rivayet bakımından hiçbir şey ihmal etmemek lâzımdır. Âlâlâde bir kâğıt parçası, bir hikâye bize hakikatlarin ipuçlarını verebilir. Bu hususta bilhassa Birecik Halkevi Teşkilâtı'ndan himmet bekliyorum.

Baba Kani

Baba Kani Birecik'in çok sevilen bir şairidir. Asıl adı Mehmet Hanifi Çemenlidağ'dır. Şiirde (Kani) tahlis eylemiş, kendi kalendermeşrep babacan bir adam olduğu için halk ona (Baba Kani) demiştir.

Kani 1290 tarihinde Birecik’te doğmuştur. Babası buranın şimdi adı (Kurtuluş)'a çevrilmiş bulunan (Tedrip) Mahallesi'nden Ganneç oğlu Abdullah'tır. Kani’nin kendisinden büyük kardeşi Beşir Çanakkale'de şehit olmuştur. Küçük kardeşi (Sami Çemenlidağ) ile hemşiresi (Dursun) hâlen berhayat olup Birecik'te ikamet etmektedir.

Annesi 1296 tarihinde ölen Yeşilbahazâde Abdurrazak Hoca'nın kızı Medine Hanım'dır.

Mehmet Hanifi, ilk tahsilini mahalle hocalarında yaptıktan sonra Birecik Rüştiyesi'ne girerek burayı 15 zilkade 307, 20 Haziran 306 tarihinde Aliyulâlâ derecede bitirmiştir. Kani bundan sonra hususi olarak tahsiline devam etmiştir. Bu arada (Hacı Sadık Efendi)'den Sadi’nin Gülistan ve Bostan'ını, Hafız Şirazi’nin eserlerini, Urfalı (Hamit Hoca) dan (Mülteka)'yı, Mahmut Paşa Camii İmamı (Hacı Hüseyin Hoca)'dan (Kasideyi Büride)'yi, Lazkiye Mevlevi Dergahı'nda (Mehmet Saip Dede)'den 315 tarihinde Mesnevi’yi okumuştur. Bu suretle Arapça ve bilhassa Farsçayı mükemmel öğrenmiştir, ileride eserlerini tetkik ederken göreceğiz ki Farsça şiirleri de vardır.

Kani 310 tarihinde Birecik Reji kâtipliğine tayin edilmiş, 313’de asker olarak Maraş’a gitmiştir. Neferlikten başlayarak başçavuşluğa kadar terfi eylemiştir. 314'de Adana’da yazıcı başçavuşluğuna bir müddet sonra Halep Cebeli Sem’an Taburu Depo Memur Muavinliğine oradan da Tarsus Tabur Kâtibi yardımcılığına nakledilmiştir. 324 yılında hürriyetin ilâm üzerine Birecik'e dönmüş, bir yazıhane açarak arzuhalcilikle uğraşmaya başlamıştır.

Kani bir müddet sonra Halep Posta Telgraf Başmüdürlüğü Kalemi’nde kâtip olarak görüyoruz. Fakat bu vazifede ancak 6 ay kalmıştır. Zira bu sıraca açılan Birecik Noterliği için Urfa ve Halep’te açılan imtihanları kazanarak memuriyetini buraya nakil eylemiş, sonradan da İskenderun Noterliği'ne geçmiştir. (Merhum vefat ettiği vakit metrukatı arasında İskenderun Noterliği mührüne tarafımdan rastlanarak bu da hatıra olmak üzere eserleri arasına konulmuştur.) Kani İskenderun’da 3 yıl vazife görmüştür.

Umumi Harp çıkınca onu Tarsus’a istasyon kumandanı olarak görürüz. .Bu vazifede 3 yıl kaldıktan sonra Halep 6'ncı Kolordu Levazım Şubesine nakledilmiş, Halep’te Tabur Kâtipliği vazifesini yapmakta iken buranın sukut edeceği anlaşılmakla yanında bulunan bîr hayli altın ve eşyayı arabalarla Gaziantep’e getirip askeri makamlara teslim etmiştir.

Baba Kani'nin bu hareketi onun ne kadar yüksek ahlaka sahip, vatanperver bir kimse olduğunu göstermektedir. Halep'in İngilizlerin işgali sırasında şehirden çıkarttığı, hiçbir zimmet altında bulunmadığı, ileride bir mesuliyetle karşılaşmayacağı, muhakkak bulunduğu hâlde birçok fedakârlıklara katlanarak naklettiği yüzbinlerce lira kıymetinde sandıklarla altınlarını - bir tanesini bile kaybetmeden, hatta içinden maaşını bile almadan- Antep’te askerî bir makam bulup teslim etmesi, ahlak ve fazilet buhranı geçirilen bir devirde meseledir. Bu hareketinden dolayı o zaman bir çokları Kani’yi aptallıkla tavsif etmişlerdir; fakat o, hiçbir teşvik ve tesire kapılmadan millî ve vicdanî vazifesini yapmıştır. (Arkası gelecek sayıda)