Sayın Dinleyenlerim:

Dülük, Yuşa ve Belkıs hakkındaki konuşmalarımı bir yana bırakırsak; olay, kişi, yer olarak şimdiye kadar sunduğum konularda, İslâmlığın çıkışından daha eskiye inmemiştim. Bugün sizleri, tarihin karanlıklarına, derinliklerine, üçbin yıl gerilere götüreceğim. Ancak, bunun için İslahiye’nin 22 km. güneydoğusunda, ovanın bitip, dağlık ve ormanlık arazinin başladığı bir yerde kurulmuş Yesemek Köyüne kadar yolculuk yapacağız.

Köyün güneyinde ve köye bitişik, hatta evlerinin bir kısmı eteklerine yapılmış (Karatepe sırtı) denilen bir yamaç vardır. Işte sayın dinleyicilerim, bu sırtta gezenleri şaşırtan bir tarih yatmaktadır.

Çeşitli vesilelerle, eski tarih çağlarından birçok saraylar, hanlar, mabetler, mezarlar ve buraları süslemiş heykeller ve kabartmalar; belki, küçük çapta heykel traş atelyeleri de bulunmuştur. Fakat, şimdiye kadar Yesemek kadar büyüğüne ve önemlisine rastlanmamıştır. Atelye, tahminen bir buçuk dönümlük yer kaplamaktadır.

Bugün, Karatepe sırtı üzerinde sayısı üç bini geçen, kaba işçiliği bitirilmiş kapı arslanları, sipenkesler, kabartmalar, yuvarlak heykeller, mimari parçalar bulunmaktadır. Taslakların ayrı iş bölümlerinden geçtiği en son bölümde ihraç edilecekleri yerlere sevkedilmekde oldukları, son işçiliklerinin gönderildiği yerlerde tamamlandığı anlaşılıyor.

Hititler devrine ait olduğu bildirilen bu atelyenin, bir kısmı bundan 3300 sene, bir bölümü de 3000- 2900 yıl önce kullanıldığı sanılıyor.

Atelyenin bulunduğu yer, aynı zamanda taş ocağıdır. Heykel yapımına elverişli, çok ince gözenekli, bazalt denilen karataşlar bulunmaktadır. Bu çevrede, her ne kadar başka bazalt taşları varsa da Karatepe sırtındakiler kalite itibarile hepsinden üstündür. Bu sebeple heykeltraşlar Yesemek ocağını tercih etmişlerdir.

Yesemekde taslaklar arasında kabartmalar pek ilgi çekicidir. Sayısı otuzu bulan kabartmalar Eti dininin dağ tanrılarını tasvir etmektedir. Bunlar ikişer ikişer cepheden kabartma ve dikdörtgen biçimindedirler. Başlarında fes biçiminde birer külah vardır. Her şeyi duyacağına işaret olmak üzere, kulakları gayet iridir. Uzun sakalları bulunmaktadırlar.

İslahiyede, Zincirli, Sakcagöz, Hacı Bebekli, Pancarlı Hüyüğü, Gercin, Kara burçluda Yesemek atelyesinden çıkmış heykeller bulunmuştur.

Yesemek Atelyesinde yapılıp, Zincirli Hüyüğü eteğinde köylüler tarafından bulunan ve Müze Müdiremiz Sabahat Göğüş’ün Gaziantep’e naklettirdiği sipenpes halen müzemizde bulunmaktadır. Yesemekde bunun on kadar taslağına rastlanmıştır.

Yesemek, açık hava heykeltraş atelyesini ilk defa Alman Bilginlerinden Fon Lösan, 1890 yılında Keferdiz yakınlarında Zincirli Hüyükde kazılar yaptığı sırada keşfetmiştir. Fon Löşan, Zincirli kazılarına dair neşrettiği 5 ciltlik eserde, bir kaç satırla Yesemekden de bahsetmiş, böylece bilgi dünyasının haberi olmuştur. Ancak, atelye 1947 yılına kadar unutulmuştur. Bu tarihde Ankara Üniversitesi Profesörlerinden Kemal Balkan ve Alman Bilgini Lana Berger burada incelemelerde bulunarak durumu bir raporla ilgili makamlara bildirmişlerdir.

Yesemek Atelyesinin gerçek önemini asıl ortaya çıkaran kimse İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Profesörlerinden Bahadır Alkım’dır. Sayın Profesör 1955 yıllarında İslahiye Bölgesinde araştırmalar yaptığı sırada, bu tarihî yere de uğrayarak yaptığı incelemelerin sonucunu, bir sondaj ve kazı yapmak gereğini üyesi bulunduğu Tarih Kurumuna bir raporla bildirmiştir. Teklifi uygun karşılanarak, başkanı bulunduğu bilimsel bir kurulla 1958’den 1962 yılına kadar Karatepe Sırtı ile Yesemek Köyünün 1. km kuzeyinde ayni adı taşıyan hüyükde kazı ve sondajlar yapmıştır.

Yukarıda belirttiğimiz gibi, Karatepe Sırtında yüzlerce eser taslağı ortaya çıkarmıştır. Yesemek Köyünde ise, iskân yeri, taş çekici, varyoz, çeşitli taş kalemleri bulunmuştur. Bu yerin Karatepede çalışan işçilerin oturdukları mahal olduğu sanılmıştır.

Yesemek, eski ve yakın doğunun en büyük heykel atelyesi ve taş ocağıdır. Burada, heykelcilik sanatı teknik safhaları başlangıçtan sonuna kadar takip edilebilmekde, mahallinde ziyaretçiye çeşitli misallerile açık bulunmaktadır.

Atelyenin bulunduğu mahal, Gavur dağı dediğimiz Nur dağlarına ve İslahiye ovasına hâkim bulunmaktadır. Bulunduğu yer, eski bir orman kalıntısı olan çalılık ve fundalık halindedir.

Örneğine ve Avrupada, nede Asyada raslanmadığı ileri sürülen bu atelye yalnız ilim adamlarının değil, hemen herkesin ilgisini çekecek bir yerdir. Bu itibarla Yesemek’i Gaziantep’in turistik yerlerinden biri olarak seçilmesi gerektir. Bu maksada varmak için, atelyenin yanları tel örgü ile çevrilir, fundalıklar korunarak yeni fidanlar dikilerek ağaçlandırılır; İslahiyeden itibaren yolu yapılır, bir dinlenme yeri inşa edilirse, yerli ve yabancı bir çok turist çekeceğinden şüphe yoktur.

Atelyenin, değerlendirilmesi için gerçekleştirilmesini ileti sürdüğümüz hiç bir çalışma geçmemiş bulunmasına rağmen, çeşitli zorlukları göze alan bazı kimseler tarafından ziyaret edilmeye başlanmıştır. Turizmin, memleketin kalkınması için bir problem olarak devletçe ele alındığı şu çağda, atelyenin arzeylediğim değerlendirme işine hemen başlanmalıdır.

Hoşça kalın sayın dinleyenlerim.