Yavuzeli, Oğuzelinden sonra Gaziantep’e en yakın olan bir ilçe merkezidir. Şehrin doğu kuzeyindeki Gaziantep Karkamış Demiryolu köprüsünü hemen geçtikten sonra, şosa ikiye ayrılır. Sağdaki asfalt, Nizip ve Birecik üzerinden Urfa, Mardin, Diyarbakır, Siirt, Bitlis ve Hakkâriye kadar uzanır. Kuzeye kıvrılan, soldaki stablize şosa ise bizi sıra ile Yavuzeli, Araban, Besni, Adıyaman ve Kâhta’ya kadar götürür.

İkinci yol, ayrı bir tarihi önem taşır. Yüzyıllar öncesi, İstanbul, Anadolu, Mısır ve Irak’a gidip gelenlerin çoğu; Besni, Araban, Yavuzeli yolunu tercih etmişlerdir. Tarih, bu gerçeği açık olarak göstermektedir. Abbasilerin Avasim denilen sınır muhafaza örgütündeki kaleler birbirlerine bu yolla bağlı idi. Mısır fethine çıkan Yavuz Sultan Selim, Besni ve Araban’dan sonra, otağını ilçe topraklarının ortasından geçen Merzimen suyu kenarına kurmuş, Mısırlıların Antep Valisi bulunan Yunus Bey’den kale anahtarlarını burada almıştır. İlçenin Yavuzeli adını alması Ulu Türk Başbuğunun bu konukluğu dolaysıyledir.

Yavuzeline doğru ilerleyen otomuz, bir dere ve bir sırtı geçtikten ve Beylerbeyini solunda bıraktıktan sonra, gözlerimizin önüne, batıdan doğuya uzanan verimli bir vadi serilir. Bağların geniş yer kapladığı ve kuzey yanında kavak ağaçlarıyle, öbür ağaçların çoğaldığı bu vadi en az on yüz yıl önce bugünkü Gaziantep vadisi kadar önemli ve hareketli idi. Doğu kuzeyinde görülen köy ve bunun batısındaki tek tepe, bir zamanlar bayındır olan Dülük şarı ve bunun keber mahallesi idi.

Otomuz, biraz sonra doğuya kıvralacaktır. Kara hüyük, Etebek, adlı şirin ve verimli köyleri solda bırakıp, Bedirkent köyü önünde bir zamanlar adı Nehril Cevaz olan ve suları kuruyan bentlerle, kuruyan dereyi geçerek kuzey yöne ilerleyeceğiz.

Vaktiyle, meşe ağaçlarıyle kaplı bulunduğu, sağlı sollu orman kalıntılarından anlaşılan, dalgalı araziden sonra; keskin virajların sıralandığı dik bir sırtı inmeye başlıyacağız Önümüzde dağlık, kayalık, fundalık tamamen ayrı bir tabiat manzarası var. İndiğimiz sırtla uzakta batıdan doğuya uzanan Karadağ’ın orta yerinde, az meyilli başka bir sırt göze çarpmaktadır. İşte, ilçemiz Yavuzeli bu az meyilli sırtın kuzey batı yöresinde kurulmuştur.

Ancak ilçe merkezine varmadan, indiğimiz yokuşun, bitim noktasına yakın bir yerde Halilbaş adındaki ziyareti göreceğiz. İlçeye 5-6 kilometre aralıkta ve şosenin batı yanındaki Halilbaş köyüne uğramadan, büyük ağaçlarının altında dinlenip üç oluktan hort hort akan pınardan avuçlarımızla su içtik. Halilbaş köyü küçük bir hüyük üzerinde kurulmuştur. Hüyük’ün çatılmış bir tonoz üzerinde yükseldiği bilinen bir gerçektir. Köyün yüz metre batısında, güneyden kuzeye uzanan bir çizgi üzerinde, içine 8-10 metre merdivenle inilir üç, beş hatta, dokuz lahit bulunan, kayadan oyma Roma mezarları sıralanmaktadır. Hüyüğün kuzeyinde Uzun Çarşı denilen geniş bir harabe vardır. Halilbaş’ın önünde güneyden Acem hüyüğü toprakları altından çıkan, önemli bir su akar ki, asıl Merzimen suyu budur. Koçlu deresinden gelen başka bir su ile birleşerek doğuya doğru akar, tarihi Rumkalenin kurulduğu kaya çıkıntısını kuzeyden çevirerek Fıratla birleşir. Fıratın yükseldiği zamanlarda suların hücumiyle Merzimen çayı bir nehir gibi büyür.

Merzimen suyunun Akdeğirmen denilen yerde ve değirmenin batısında bir köprü ile geçeriz. Bundan sonra tırmanacağımız birkaç yüz metrelik sırtı aşınca ilçe merkezi görünür. Ve birkaç dakika sonra Araban’a doğru uzanan şosenin iki yanına serpilen evler arasındayız. Bu evler yenidir. İlçe olduktan sonra yapılmıştır.

Asıl kasaba şosanın batısındadır. Sağa kıvrılan ikinci yol bizi, postahane önünden geçirerek Hükümet konağı okul ve Belediyenin bulunduğu bir meydanlığa getirir.

Yavuzeline eskiden resmi ağızlar da Cingife, halk arasında Cinife denirdi.

Nasıl söylenirse söylensin, bu adın vaktiyle bu yeri ticaret merkezi yapan Cenevizlerden kaldığı söylenir

Yavuzeli’de, üzerine evler yapılmış bir hüyüğü var. Bu hüyük Halilbaş’dan daha büyük ve yüksektir. Abbasi Devleti Avasım Kalelerinden biri olan. Haçlı seferlerinde adı geçen Merzimen veya Merziban Kalesi bu iki hüyükten hangisidir? Halilbaş gibi Cingifenin de çevresi eski eserlerle kaplıdır. Bu düyümü ancak uzman bir el çözecektir.

Yavuzeline geldikten sonra bir kilometre doğusundaki Yarımca köyünün, büyükçe bir havuz haline getirilmiş olan pınarının başında, bir öyle yemeği yemek, sahre etmek şartolur. Güzel manzarasından başka, halk tarafından şifalı ve kutsal yer olarak bilinen Yarımca pınarı bize Urfa’nın Halil’i Rahman ve Aynzeliha’sını hatırlatmaktadır, içinde binlercesi kaynaşan balıkları da Urfa’dakiler gibi mübarektirler. Ancak, buradakilerin rızkı öbürleri gibi bol değildir. Bir yolcu uğramalı da bir parça ekmek kırıntısı atmalıdır. Bundan başka, bazan pınarın başına kurulan içki sofrasındakilerin iştahlarını da çektiği de olur.

Halil’i Rahman ve Aynzeliha’daki balıkların, Nemrut’un gök yüzüne çıkarak Tanrı ile olan savaşında okuna amaç olmakla bu kutsiliği kazandığı söylenmektedir.

Yarımcadaki balıkların dokunmazlığı, ise, suyunun şifasındadır. Yarımca denilen baş ağrısına tutulanların bu suda yıkandıkları zaman, dertlerinden kurtu lacağına inanılmaktadır. Pınardaki kutsallık balıklarına da geçmiştir.

Yarımca’dan sonra Merzimen üzerine kurulmuş, bir köprü karşımıza çıkar. Kesik köprü denilen, bu eski eseri 4’cü Sultan Murad’ın Bağdat seferine gittiği sırada yaptırdığı rivayet edilir. Köprünün yanı başında büyük bir taş var ki Sultan Murad üzerinde oturduğundan ötürü halk adına Hünkâr taşı demiştir.

Yavuzeli’nin Halilbaş, Yarımca ve Merzimen suyunun iki yanındaki güzel piknik yerlerinden başka bir de halkın Köhmülük dediği Gühsi Mülûk yani Krallar dağı vardır. Büyük ağaçların gölgelediği bu dağın üstü Fırat’a ve Rumkaleye nazır durumun ile gerçekten Krallara özgü bir yerdir.

Yaz ayları Yarımca pınarı bir taraftan derman için koşanların kalabalığı ile dolup taşarken, öbür yandan da davullu zurnalı keyf ehlinin durağı olur.

GAZİANTEP KÜLTÜR

DERNEĞİ GENÇLİK KOLU

Miliyetçilik konusunda seminer toplantıları, her cumartesi akşamları Gençlik Lokalinde devam etmektedir.

Giriş serbesttir.