Şehadetinin Yirmi Üçüncüü Yıldanümü Münasebetile

Onu ilk defa İlbeyli oğlunun Sabunhanesinde gördüm. Keretli Ahmet Ağa ile derin bir konuşmaya dalmıştı. O, belki benim mevcudiyetimin farkında bile olmadı. Fakat kendisi bir kere gördükten sonra unutulacak simalardan değildi. Otuz beş yaşlarında görünüyordu. Beyaz ve değirmi bir çehre, gür kumral bıyıklar, ateş saçan elâvi gözler – bu gözler her baktığı yaratık üzerinde tesir bırakan ve onu hürmet ve biraz da korku ile kendine bağlayan bir kuvvete malikti- geniş omuzlar, kısaya yakın orta bir boy, ona tam bir kahraman tipi veriyordu. Arkasında boz renkte bir avcı kostumu, üzerinde aynı kumaştan palto, başında siyah bir kalpak vardı. İlk bakışta esaretten yeni dönmüş bir subay olduğunu anlamak kabildi.

1920 yılının kışı.. Antep, çok heyecanlı günler yaşıyordu. Işgal heyulası şehrin üzerine bir kâbus gibi çökmüştü. Halk, işgal kuvvetlerinin ve onlara önayak olan yerli Ermenilerin hiçbir had tanımıyan taşkın hareketlen, Türklere reva gördükleri zulüm ve itısaf karşısında her şeyi göze almış vaziyette, sinirler gergindi. Arapdar köyünde işgal sürüleri tarafından yapılan yağmagerlik ve tecavüz, karlı bir kış gecesinde köylüleri evlerinden dağlara atmış ve bu hareket ertesi sabah Çatalmazıda galeyana gelen köylüler tarafından 400 kişilik bir düşman kuvvetinin imhası neticesini doğurmuştu. Maraşta patlayan işgale karşı isyan hareketi muvaffak olmuş, Antepten Maraşa giden bir düşman erzak kolu Karabıyıklı civarında yok edilmiş, Kilisten Anteptebe gelmek isteyen diğer bir kol da Kertilde geri döndürülmüştü. Bu aksilameller, sağlam ve kaynağını halktan alan bir teşkilât, Müdafaai hukuk cemiyeti tarafından organize edilmişti. Bütün bu olaylar, halkın maneviyatını yükseltmiş, yenilmez sanılan umumî harp galiplerinin de millî birlik ve enerji karşısında yenilebileceği imanını kuvvetlendirmişti. Kulaktan kulağa fısıldanan sözler, Şahin Bey isminde bir Türk subayının Kilis yolunda Millî teşkilât vücuda getirerek işgal kuvvetlerinin Kilisle muvasalesini kestiğini, Kilis ve Antepteki Fransızlara bu şehirleri derhal boşaltmaları yolunda ültimatomlar verdiğini bildiriyordu. Güneşli bir şubat günü... Yerler bembeyaz, hertaraf iki gün evvel yağan kalın bir kar tabakasile örtülü... Bir kira beygirinde Kilis şosası üzerinde cenuba doğru yol alıyoruz. Beşgözde Şahin Beyin Pancarlıda olduğunu duyduk; oraya gidiyoruz. Onu, Ali Bayram oğlu Rızanın odasında, odayı dolduran köylülerle konuşurken gördüm ve derhal tanıdım. O derin bir iyman, vecd ve heyecanla, kandırıcı ve inandırıcı bir eda ile konuşuyor, hür doğan ve Efendi yaşıyan milletimizin hiçbir zaman esaret ve zillete dayanamıyacağım, köle olarak yaşamektansa şeref ve haysiyetle ölmenin Türkün karakterine daha uygun olacağını anlatıyordu. Sözler, sade, mâna keskindi. Muhatabının ruhuna işleyen ve onu inandıran bir ikna kuvveti taşıyordu. Onun tek sözü, bir köyü ayaklandırmıya, köylüleri çift öküzlerini sa-^, tarak silâh ve cephane aldırmıya, yüzlerce kişiyi günlerce tahkimatla uğraştırmıya kâfi geliyordu. Ben millî heyecanı bu kadar şahlandıran ve kütleyi birimaksat etrafında bu derece istekle toplayan bu sade ve açık sözleri ilk olarak ondan dinleyorum. Onun şahsi varlığı, yalnız çevre köyleri değil, Musabeyli ve Kürt dağı gibi uzak köyler halkını da etrafında topladı.

10 Mart sabahı, onu üçbeş fedakâr arkadaşile Oylum köyü yanında Antep istikametinde ilerleyen düşmana saldırırken gördüm. Yıid ırımlar gibi gürleyor, Arsîanlar gibi kükreyordu. Bir saatlik bir savaştan sonra koca bir düşman kafilesi bir avuç kahramanın saldırışı önünde zayiatla Kilise dppmiye mecbur olmuştu.

19 Mart’ta Akçakoyunludan Kilise gelen takviyeli bir düşman alayı Hamayli köyü önlerinde Şahin Bey kuvvetleri tarafından muharebeye icbar edilmiş ve Seve boğazında şiddetli bir yağmur altında sıkıştırılacak topçusuna ataş etmek fırsatı bile verilmemişti.

Akşama kadar sis ve yağmur altında devam eden bu çarpışmada düşman müthiş bir perişanlığa uğratılmış ve ancak gece çetelerin soğuk ve yağmurdan köylere avdetinden sonradır ki Kilise canını dar atabilmişti.

-Arkası var-

Yazan: Ali Nadi Ünler