civarındadır.

Patragü Antep kuzeyindeki Bedir köy olacaktır.

Lara Asur kralının Enisadan Zamva şehrine gide bilmek için, aradaki yüksek tepe ve derin derelerden ordu geçirmenin güçlüğü kestirip bir geçit ararken bulduğu iki dağ arası doruğun yeri kesin olarak bilinemezsede Laranın şimdiki Subugaz olması düşünülebilir. Kral Bedirköyle Subugaz arasındaki gedikten aşarak Sam şehrine varmış gibidir.

On dokuzuncu asırda bölgenin tamamiyle Asyalı boylarla meskun olduğu ve yalnız Karkamış aramileriyle kalmayıp, daha kuzeye doğru ilerlemiş bulunduğu Degara beyi Noratanın taşıdığı isimle de bir kat daha ortaya çıkıyor ve Tekirsindeki Sin lafzının ifade eylediği Sin-Ay manası da beliriyor. Çünki Norata sözünde, (Nur-ata) manası pek açıkça sezilebiliyor.

Samın eski adı, Asur kitabelerine göre Zamvadır. Bir krallık merkezi olan bu eski şehrin duvarlı havuzu her halde çok eski devirlerdenberi mukaddes tanınarak, çevreye hakim olan her milletten saygı görmüş ve bunun balıklarına dokunmaya kimse cesaret edememiştir, Adeta Urfanın meşhur balıklı havuzu gibi.

Görüldüğü üzere bu asur hareketinde Dülük ismi geçmemektedir. Demekki on dokuzuncu asırda, henüz Dülük maruf bir yer değildi. Asur kitabelerinde adı geçtiğine göre, daha sonra ki asırlarda yapılmış, şenlenmiş ve zikre değer bir özellik kazanmışdır. Çünkü Asur hakimiyeti, bölgede altıncı asrın sonuna kadar tam üç asır devam etmiştir. Zamva memleketinin Radan suyu kaynaklarından Rumye gölü kaynaklarına kadar uzayan geniş bir sahayı işgal ettiği yolundaki haberi görmüştük. Zamva denilen memleket çevresinde elbetteki bir akarsu vardı. Bundan başka belki bir de göl bulunuyordu. Halbuki o devirlerde ne Vangölü, ne de Rumyegölü sözleri henüz dillere geçmiş maruf yerler ve göller değildiler. Asur kitabelerinde anılan her gölü, ya Van gölü ve yahut Rumye gölü olarak tarife bağlana bilmesinin sebebi pek açıktır. Çünki batı müellifleri, bütün Asur hareketlerini, Fırat doğu kısmında ve Asura civar veya kuzey ve doğusunda görmeyi adeta bir prensip olarak elde tutmuş, Fırat batısında, Asur ordusunu tek adım attırmamak için, sanki, kollektif çalışmışlardır. Durum iş, bu görüşün tamamiyle aksinedir. Fırat doğu kesimi, daha büyük Hattilerin dimdik ayakta durdukları zamandan beri, Fırat batı sınırlarını aşmış, Karkamış gibi eski kalaları hakimiyetleri altına almış ve bu bölgeyi bir Asur malikanesi durumuna sokmuşlardı. Üçüncü Hatusilin krallık devrinde, bu istila hareketleri daha katmerli bir şekil almış ve müteakip devirlerde artık bu çevre, ayrı bir memleket değil, Asurun milli toprağı gibi kitabelerde kullanılmış durmuştur. Buna mukabil, yerli prensler, her fırsatta Asur hegomonyası altından sıyrılmak için yer yer ve bazan yakın beylikler birleşerek isyan dalgalariyle Asur ordularını birer çapulcu ve çete hareketleriyle uğraştırmışlardır.

Radan suyu ile kasdedilen suyun, bu günkü Rızvan köy ismine nisbetle Asur kitabelerinde yer alan Radan söz şekline kabul edilmiş olacağı gibi, Rumye gölü ile de belki kurudere kuzey üstündeki Marzıman suyu havzasına giren (Üçgöl) kasdedilmiş olabilirler. Çünkü Marzıman suyunun bu gün bile kuzeybatı kaynakları Tekirsin sınırını öteye aşmakta ve Sam yönüne doğru veçhe almaktadır. Belki o devirde bu su kaynakları, daha güneybatıya doğru sarkmış bulunuyordu. Rıdvan, bir defa Radan olarak ele alındıktan sonra, kitabede geçen her hangi bir gölün de şimdiki Rumye gölü farz edilebilmesi için hiç te bir engel düşünülemez. Asur kralının bütün bu askeri hareketi bu bölgede olup bitmiştir. Sam duvarlı havuzunu belirterek bize, tarihi bir hadiseyi hatırlattığından dolayı sayın Mustafa Güzelhana teşekkürü bir takdir vazifesi sayarız.

ESKİ GORGUM MEMLEKETİ

Eldeki bütün kaynaklara göre bu memleket, şimdiki (Maraş) bölgesidir. Çünki Asur kitabeleri, Gurgum memleketini, merkezi (Margazi) olmak üzere Maraşın alt tarafında göstermişlerdir. (Y.Ş:1/15). Yani bu Murgazi veya Markasi tabirinin hedef tuttuğu yer bizzat Maraş olmak üzere kabul edilmiştir. Margazi-Markasi sözlerine Maraş adının az çok benzerliği bu görüşe sebeb olduğu gibi, geçen beş on yıl içinde Maraşta görülen bazı Aslan heykelleri de bu görüşü tamamiyle desteklettirmiştir. Fakat bu gibi eski abidelerin, asıl yerlerinden, çok uzaklara götürülmüş olması imkanının her vakit mevcud olduğunu hatırlamakta gerçeği araştırabilmek için, fayda vardır. Nitekim İstanbuldaki (Çenberlitaş) İstanbulu yapan Roma imparatoru Kostantin ve (Dikilitaş) ı da ayni devletin imparatorlarından (Teodosyos) un Mısırdan naklettirmiş olduklarını biliyoruzki bunların her ikisi de daha çok eski devirlerin hatıralarını taşımaktadırlar. Maraş aslanlarının da bunlar gibi başka yerlerden, getirtilerek bırakılmış olmaları, belki de bunun Ermeniler işi olması gerektiğini düşüne bilmek pek te yersiz olamıyacaktır.

Bizi, böyle bir yoruma sürüklüyen sebep de yok değildir. Çünki Gurgum krallarını asırlar boyunca, Karkamış, Urartu, Beytadini-Telbasrip, Patin, Tabal, Oğuz, Muşki, Samal krallariyle, Asurlulara karşı mücadele sahasında görüyoruz. Evet Maraş bölgesi de Naharinanın bir parçası idi. Sedene Gurgum krallık sahasının Maraş bölgesi ve ne de onun merkezi olduğu söylenen Margazi-Markasi şehrinin Maraş olacağını hiç sanmıyoruz. Hatta daha ileri giderek şu görüşü de öne süre bilirizki Gurgum ülkesi başka ve Margazi şehri de daha başka yerde bulunuyordu.

Asur kuvvetleri, Urartu kralı üçüncü Sardur ile, üçüncü Tıglatplasar arasında ve (Halpi-Kistan) arasındaki büyük meydan muharebesinden başka on bin kişilikten fazla bir ordu ile, askeri harekette bulunduğuna dair hiç bir tarihi haber de mevcud değildir. Bu kadarcık bir ordu ise evvelce susturularak hakimiyet altına alınmış bu bölgelerden, sözleşme gereklerince, verilen kuvvetlerle takviye ediliyordu. Çok sonraki tarihlerde Gurgum memleketi halkı, (Circime, ceracime, Gurguma) şekillerde tarihe geçmiş bulunuyor. Merkezi Margazi-Maraş olarak kadul edilen bu memleketin tarihe geçen Gurgum adını temsiledebilecek mehal belirtilmekte ve istenilen mukadder bilgiye cevap verilememektedir. Niçin, zira bu adı andıracak bir yerin Maraş bölgesinde bulunmaması, bu sessizliği gerektiriyor.

Bunlarla beraber bizim, yaptığımız incelemelere göre gerek eski Gurgum memleketi ve gerekse sonraki Circime-ceracime memleketi, Antep bölgesindedirler. Birincisinin yerinde bu gün (Kürüm) ve ikincisininkinin yerinde de (Cilcime) bulunmaktadır. Her ikisi de Burç nahiyesine bağlıdır. Eski

Asur kitabelerinde Gurgum şeklinde zabt edilmiş olan tabir, şimdi Kürüm

şekline girdiği gibi başka bir bölgeye aid olan Margazi de Maraş telakki edilmiştir.

Büyük Hatay tarihi müellifi sayın A. Faik Türkmene göre de Hatay bölgesinde sanılan Gurgum memleketi hakkında şu bilgi verilmektedir;

Arap tarihlerinde Ceracime, Circime ve ya Gurgume namlariyle zikredilen milletin, Antakyanın otoktor yerli halkı olduğu tahmin edilmektedir. Emevi halifelerinden Abdülmelik devrinde bunlar, Emevi kuvvetlerini bir kaç defa yenmişlerdir. Hatay ilinin yüksek mıntıkasında ikamet eden Abdülmelikin Ömer ibni Said ile uğraştığı sırada Gurgume reislerine haftada bin altın vergi bile vermiştir. En sonunda İbni müsafir adında biri vasıtasiyle bu kavmi iğfal ederek reisleriyle bir kısmını ele geçirmiş ve geri kalanı dağılarak ortadan kaybolmuştur. (3/487).

Görülüyorki, eski Gurgum, burada da Hatay ilinin eski halkı olarak tahmine tabi tutulmuştur.

Margazi şehrine gelince, bu şehir, daha kuzeydeydi. Ve fakat ne Maraş ve ne de Antep bölgesi dışında değildi. Çünki biz, ötedenberi Adıyaman, Maraş, Antep, Hatay ve eski Halep vilayetimizin bir kısmını, bir tabii bölge halinde görmüş ve tek, müstakil bölge durumunda görmüş bulunuyoruz. Bu sebepledirki, Margazi şehrini de bu bölge çevresi dahilinde olduğunu söylüyoruz. Burası Besni kazasının Antep ile sınırdaşı vaziyetindeki Marguza denilen yerdi.

Tarihin Gurgum memleketi, işte budur ve gelecek Asur hareketleri bahsinde de bu krallık hakkında misallar verilecektir.

ESKİ HALEP ŞEHRİ

Eski Hatti kitabelerinde sık sık görüldüğü anlaşılan bir şehir adı vardır ; Halpa.

Bu şehri, batı müellifleri de her vakit, şimdiki Halep şehri olarak tarife sığdırmışlardır. Çünki kelime yapılarında az çok benzerlik bulunuyor. Devrin en ziyade tarihi haberleri, vaktiyle vilayetler adına çıkarılan (Salname) leri, az çok malumat vermişlerdir. Bunlardan biri de eski bir vilayetimiz olan (Halep salnamesi) dir. Buna göre Halep şehrinin ilk banisi, Amalıka denilen Ham evladından Mehroğlu Halep imiş. Kurduğu şehre de kendi adını vermiş. Diğer bir rivayete göre de Halep şehri Selefkösler devrinde bina edilmiş ve adına da Beroba demişlerdir. Bu nakli (En Eski Halep) adlı böşüründe sayın H.T. Dağlıoğlu da açıklamıştı. Bu son ismin Selefköslere aid olmadığı ve daha çok eski bir tarihe sahip olduğunu, önce bir bahiste geçmiş olmakla beraber bu münasebetle de tekrar edeceğiz. Kamusül alamda (Barva) denildiğini gürüyoruzki bu da Dağlıoğlunun belirttiği gibi (Burruiba-Barriiba) tabirlerinden kısaltılmıştır. Nasılki Arab kelimesinin aslı, Büyük İslam tarihinde tahlil edildiği gibi, (arıoba) demek ise, Barroibanın da (baru obası) manasına geldiğini sanıyoruz. Yahut ta bu ifadenin kelimelerini ileri geri değiştirerek (Oba barusu) manası çıkabilirki, bunun gerçekten şimdiki Halep şehriyle sıkı münasebeti vardır. Zira Halep, aslında susuz, etrafı düzlük bir çölden başka bir durum arz etmez. Çok sonraları meşhur (Kuveyk) suyuyla kuvvetlendirilen adi keynakları sayesindedirki oldukça yaşanır bir şekil almıştır.

Derin incelemelerden sonra Yakınşark müellifi, Halep şehri hakkında şöyle der ;

—Büyük Hattiler zamanında adı çok geçen (Halep) prensliğinin sonraları önemini kaybetmiş olduğu, Asur kitabelerinde adı geçmemesinden anlaşılıyor. Büyük Hatti krallığının yıkılışından sonra Halebin, Beytagusi prensliğinin başkenti olan (Arpad) ın karşısında sönmüş ve önemini kaybetmiş olması muhtemeldir. (2/289).

Fakat bu ünlü tarihçi, bir noktada yanılıyor. Öteki yazarların da yanıldıkları söz götürmüyecek kadar ap açık görünüyor. Çünki Selefköslere isnadedilen (Barruiba) sözü ile kasdedilen şehrin daha çok evvel, Asurlular devrinde de bilindiğini ve bu şehrin asıl adının da bu olduğunu bilmezlikten gelmişlerdir. Asıl (Halpa) adı altında Hatti kitabelerinde görülen (Halpa) şehri, şimdiki (Halep) değildir. O daha başka bir Haleptir. Hem de bu adı taşıyan eski şehir bir değil, bir kaç tanedir. Bu anlayışı daha açık surette ispatede bilmek için bazı tarihi örnekler vermek zorundayız.

—Hatti büyük kralı birinci Mürsil (1865-1840) babası birinci Hatusilin önünde vurulduğu (Halpa) şehri üzerine yürüyerek, almış ve tahrib etmiştir. Buradan (Babil) e yürüyerek burayı da almış ve yağma eylemiştir.

(Devam edecek)