Bugün kalorifer, elektrik, butan gazı, mazot ve gazyağı sobaları kullananların çoğu belki tandır denilen ilksel ısınma amacını bilmezler, bilseler bile kullanmazlar.

Bundan kırk yıl önce, değil elektrik ve gaz sobaları, odun sobaları bile koca mahallede ya bulunur ya da bulunmazdı. Esasen bu çağlarda şimdi olduğu gibi hızar makiaaları ile çalıştırılan odun ticarethaneleri de yoktu. Köylülerin Cerit'ten Kızık’tan, Karadağ’dan eşek veya beygirlerle getirdikleri meşe dalları ya Kale güneyindeki Pazaryerinde yahut da Mevlevihane Camii önündeki meydanlıkta satılırdı. Hayvan ozklar yükleri ile birlikte bu satış yerlerinde alıcı çıkıncaya kadar bekletilirdi. Satışta yıldan yıla hükümet tarafından ihale olunan baç resmi mültezimine ödenir, sürücü denilen belli kişiler hay vanı önüne katar, odunu satın alan kim senin evine götürür bundan ötürü de sürücülük denilen bir para alırlardı.

Şimdi kamyonlarda taşınır gördüğümüz ağaç beden ve kütükleri o zamanlar pek az getirilir ve develerle taşındığından bunlara deve odunu denilirdi. Halkın büyük bir bölümü tandır kullanırdı. Bunun çukur tandır, Halep tandırı olmak üzere iki çeşidi vardır.

Çukur tandır ev yapılırken göz önünde bulundurulur. Odaların bir köşe veya kenarlarında kırk elli santim derinlik ve çapında bir çukur bırakılır. Çukurun üst tarafına kuyu bilenziği veya menfez ve lağım künkleri şeklinde ortası delik bir taş yerleştirilir. Alt kısmı külden ve kireçten yapılmış bir karçla sıvanır. Bazan bu taş hamam kurnası gibi olduğundan sıvaya lüzum kalmaz. İşte böyle hazırlanan çukur tandır yazın tahtadan özel bir kapakla kapatılır. Kışın bu kapak kaldırılır. Üzerine ayakları daha kısa küçük kahveci masası biçimindeki ağaç kısmı yerleştirilir. Üzerine uçları yere yayılan büyük bir yorgan örtüsü örtülür. Bunun üzerine de masa örtüsü gibi bir tandır örtüsü serilir. Çukurun içine kor haline getirilen kömür ateşi konurdu. Eğer o gün çeşitli ev işleri için odun kullanılmış ise bunun ateşinden yararlanılır. Çukur tandır, kullanılışı zor ve tehlikelidir, içine eşya ve çocuk düştüğü çok olmuştur.

Yukarıda tarif ettiğimiz kahveci kürsüsü biçimindeki tandır ağacı düz bir yüzey üzerine konulup, altına bir tepsi içine yerleştirilmiş ateş dolu mangal konulmak suretiyle çukura lüzum kalmadan da kullanılabilir. Ve böylece odanın herhangi bir tarafına kurulmak kolaylığı sağlanır.

Halep tandırı için çukura ihtiyaç yoktur. Çukur tandır ağacının çukursuz kullanılışı gibi taşınma ve yaz gelince ortadan kaldırma kolaylıkları vardır. Bu çeşit tandır birincinin oturan ayak kısmının da tahtası ile kapatılmasından meydana gelir. Bu hali ile dört yanı açık iki tarafı kapalı bir nikap (küp) biçimindedir. Kapalı kısımlarının iç tarafı tudya ile kaplanır. Açık bulanan yanlara ayak konmak üzere birer parmaklık takılır. Bazen üst satha 10-15 santim aralık bir bölme konur. Parmaklık ve bölme çukur tandırdada olabilir.

Bölmede sabahleyin sıcak sıcak kullanılmak üzere çoraplar ve ellikler (eldiven) ve ayrıca kavurga leblebi, kavrulmuş menengiş ve karpuz çekirdeği torbaları bulunur. Çamaşır değiştirirken don ve gömlekler de burada ısıtılarak giyilir. Çukursuz tandırlarda ayakları kısa, özel surette yapılmış tandır mangalı konulur. Bazan bu mangallara ateş konmada önce altta hazvel adı verilen kömür kırıkları ve fobları île iki üç tane ve gömme denilen iri kömür parçaları yerleştirilir. Tandırın ateşinde yalnız soğuktan korunmak için değil hazır yemekleri ısıtmak, kahve ve çay pişirmek içinde faydalanılır Ramazan’ın kişa geldiği zamanlarda tandır ateşleri sahur yemeği hazırlamağa kalkan hanımlar için kolaylık sağlar.

Kış gecelerinde, yazın mum kürsüsünde, rafta ve duvarlardaki çivide asılı duran gaz lambasının yeri, tandır kürsüsünün üstündeki tepsinin üstüdür. Aile yemekten ve namazdan sonra etrafına minderler serilmiş tandırın etrafına çevrilir. Tandır kuruluşunun ilk günü eğer yaşları birbirine yakın çocuklar varsa “Dar göz kavgası” olur. Dar göz tandırın duvarla teşkil ettiği aralıktır. Çocuklar burasını paylaşamazlar. İş ya sıraya dökülür yahut baba kaşlarını çatarak “Bura hiç kimsenin değil benimdir” der dırıltıyı keser. Eğer tandır köşeye kurulmuş ise o vakit dar göz iki tane olur. Niza da buna göre ya daha kolay yatışır yahut biraz daha büyür.

Tandırın başında herkes yerini aldıktan sonra çocuklar derse çalışır. Ana çorap örer, harç, zarife hastahane işi işler. Baba dükkândan bir beze sarıp getirdiği defterler üzerinde o günkü işinin hesabına bakar. Kur’an yahut başka bir kitap okur. Genç kız kergefini tandırın bir yanına yaslayıp onunla meşgul olur. Bu arada eller bölmelerdeki kavurga, leblebi ve merengiş torbalarına gidip, gelir. Eğer şire yemek arzu edilirse bastık sucuk, üzüm, fıstık tarhana konmuş kaplar kürsünün üzerine sıralanır. Bunlardan atıştırılır. Bir aralık çocuklardan birisi kaza kaçırıverirse tandırdan taşarak yayılan kola annenin “Maddan yekine” bedduasına yol açar. Çocuklar bu işi birbirlerinin üzerine atar. Bazan içlerinden birisi “artar kokar, bez kokar” tekerlemesini söylüyerek suçu o gün canını sıkmış olan birinin üzerine yüklemeğe çalışır.

Çocukluk çağının tandır başı alemleri içinde hikâye söylenmesi Siyer nebi, Eba Müslüm, Seydi Battal gibi kitapların okunması başta gelen eğlenceli işlerdendir. Bu kitaplardan manzum olanlar özel bir ezgi ile okunur Gönüller dini duygularla kabarır. Gazeteler de roman tefrikaları takip ederler gibi o geceki okuma bittiği zaman ertesi akşam adeta iple çekilir. Tandır başları masum gönül çarpıntılarının başlamasına da vesile olur. Bunu bazan elde olmayan tesadüfler hazırlar. Sıcak tandır içinde bir el deymesi bu çarpıntıyı harekete getirir. Komşusunun ahiretliği ile göz aşinalığı olan evin bıçkın oğlu için aynı tandır başında oturmak bulunmaz bir fırsat olur. Babası köyden göç edip Gaziantep’de yerleşen M.A. adında bir tanıdık bir gün yetişkin oğlunu göstererek “Bunun anası ile tandırda tanıştık ve evlendik” dedi.

Şimdi aşkın, okul yollarında ve sıralarında, parklarda sinemalarda güveniyorsa, vakti ile kışın tandır başlarında “Bir balık kaçtı gördün mü tebdili şaştı gördün mü? oyununda yazın çık maz sokaklardaki uyuz ve saklambaç oyunlarında çimlenirdi.

Ortamın önemi göktür. Şeytan’ın Havva Anamızla, Adem babamıza elma suyunu içirdiği veya buğdayı yedirdiği gündenberi bu böyledir...Uygun ortam buldu mu tohum güverir, çimlenir. Tandır başı, çıkmaz sokak oyunları, okul sıraları, parkın kuytu yerleri birer vasıtadır. Ama sanırım ki insanın içine ılık duygularına aktığı en iyi yerde sıcak tandır başıdır.