Memleketin kurtuluşu, dertlerin çözümlenmesi sosyal gerçeklerimizin bilinmesinebağlı, bu fikir hemen artık herkes tarafından kabul edilmiş bir hakikattir. Aynı şekilde, sosyal gerçeklerimizi bilmediğimiz noktasında da aydınlarımız az çok birleşmiş bulunmaktadır.

Gerçeklere yönelme, gerçekleri arama ve tanıma bir millî seferberlik haline gelmedikçe masa başı tedbirlerden yakamızı kurtarmamıza imkân yoktur. Hazır ve ezberlenmiş kalıpların memleketin nasıl bir çıkmaza sürüklediğini görmemek için insanın sağduyudan yoksun olması gerek.

Din, hukuk, iktisat ve politika, sosyal gerçeğin sadece bir parçasıdır. Bunların açıklanması da ancak sosyal gerçeğin çok iyi bilinmesine bağlıdır. Nasıl fizik tabiatı bilmeden onların kanunlarını, prensiplerini bulmaya imkân yoksa «sosyal tabiat» ı kavramadan da onu değiştirmeye, ona, kendisini geliştirecek kaideleri uygulamaya imkân yoktur.

Bütün ön yargıları bir tarafa iterek gerçek bizi nereye götürürse oraya gitmek, gerçek bize neyi haber veriyorsa onu yapmak, işte bizce Türk milliyetçiliği budur.

Başka bir sosyal tabiat için hazırlanmış kuralları ve kaideleri kontrolsüz ve spekülâtif uzlaştırmalarla bir gerçekmiş gibi savunmak bizi ancak, fizik tabiatın kanunlarını bir takım dinî doğmalarda arayan Ortaçağ düşüncesine götürür. Ortaçağ düşüncesinin kısırlığı fizik tabiatin kanunlarını dini doğmalarda araması idi. Yeni çağ düşüncesi, doğmaları bir yana iterek, son gerçek üzerinde direndi. Sosyal tabiat için de olay aynıdır. Kururuluşu, tarihi gelişmesi ve bugünkü durumu Batı milletlerinin gelişme tarzından tamamiyle ayrı bir yönde cereyan etmiş olan Türk toplumunun elbette ki kendisine göre bir takım kuralları vardır. Bu kuralları değiştirmek ancak onu tanımakla mümkündür.

Fizik, biyolojik bilimlerde bugün artık Ortaçağ metodlarını terk etmiş bulunuyoruz. Bu bilimlerden uygulanan deney metodu düşünceyi her an kaide ile gerçek arasındaki bağlantıları kontrola sürüklüyor. Bu alanda, bir başka türlü gerçek araştırması bize dünyanın öküzün boynuzunda durduğunu söylemek kadar gülünç geliyor.

Konuyu «Sosyal Tabiat» açısından ele alınca, gerçeklere bir ortaçağ bilgini gibi omuz silkiyoruz. Toplumu tanımak, toplumun ıstırap ve sancılarının nedenlerini araştırmak yerine toprağı altın yapmayı deneyen bir Ortaçağ alşimişti gibi onu bir anda değiştirecek büyülü kaidelere bel bağlıyoruz.

Nüfusu az, üretimi bol bir memlekette bu yanlış gidiş bir müddet büyük tehlikelere sebep olmasa bile, Türkiye gibi nüfusu günden göne artan, üretimi kendisine yetmiyen memleketlerde bunun ne gibi olaylara sebep olacağını önceden kestirmek mümkün olamaz. Bu bakımdan, henüz vakit geçmemişken, memleket gerçeklerine yönelmek ve umumun faydasını, zümre menfaatlerinin üstünde tutmak suretiyle memleketi tanımayı ve incelemeyi gaye edinen tedbirlere baş vurmak, kanaatimizce tek çıkar yoldur.

Memleket gerçeği soyut ve üniversel bir bütün değildir. Onlar bir takım küçük küçük olaylarda gizlidir Olayların incelenmesi ancak sosyolojik metodla mümkündür. Oysa ki memleketimizde henüz şahsî bir kaç araştırma dışında böyle bir inceleme tecrübesine dahi girilmiş değildir. Bunun için bir çok bölgelerde «Sosyal Araştırma Merkezleri» nin kurulması gerekmektedir. Bu merkezler belli bir bölgenin, sosyal, ekonomik, politik durumlarını inceler. Belli bir bölgede mevcut köylerin teker teker monografilerini yapar. Ancak o zaman, köy ve şehir münasebetlerini, nüfus hareketlerini, üretim ağaçlarını, tüketim unsurlarını, kültür malzemesini ve halkın dinî inançlarını, âdet ve ahlâkını, teknik vasıtaların sebep olduğu değişmeleri, ferd ve devlet arasındaki münasebetlerin müspet ve menfi taraflarını açıkça görmek ve sosyal kuruluşta değişmeler yapmak mümkün olur. Böylece, topluma uygulanacak, ekonomik ve politik sistemlerin gerçekle olan bağlantıları bizi bir çok deneme ve yanılmalardan alıkoyar.

Memleket gerçeklerini metodlu bir şekilde tanımak için çeşitli bölgelerde «Sosyal araştırma merkezleri» nin kurulmasına ihtiyaç vardır. Üniversitelerimizin sosyoloji kürsülerine veya Sosyoloji Enstitülerine bağlı bu «Araştırma merkezleri» sosyal değişmeleri devamlı bir kontrol altına alacaktır. Sosyoloji bugün artık nazari bir bilim dalı olmaktan çıkmıştır; sosyal alana ait olayları inceliyen pratik bir bilgi haline gelmiştir.

Köy problemi, toprak reformu, nüfus hareketleri, işsizlik gibi memleketin ana dertlerini çözümlemek ancak devamlı ve metodlu bir sosyal araştırma ile mümkündür. Bir doktor nasıl görmediği, muayene etmediği hastaya reçete yazamazsa, bir toplumun sağlık ve gelişmeye kavuşması da önce onu tanımıya bağlıdır. Doktorun hüneri ve reçetedeki ilâçların yeni bir buluş olması doktoru hastayı muayeneden alıkoyamaz.

Memleketimizde, kuruluşu, vasıf ve karakteri, sosyal faaliyetleri, üretim nevileri birbirinden ayrı 40 bin köy bulunmaktadır. Bu köyleri kalkındırmak, okula, yola, suya ve ışığa kavuşturmak devletin ön plânında bir vazifesi olarak ortaya çıkmaktadır, köyü belli kalabalığı olan bir idari teşkilât olarak düşünüp, onun sosyal ve ekonomik dokusunu bilmeyi ihmal ederek elbette ki uygulanacak kalkınma plânı şansa ve tesadüfe bırakılmış olacaktır. Bunları gün ışığına kavuşturmak, yalnız sosyoloğları değil, bütün bir memleket aydınlarını ilgilendirmektedir.

Yine aynı şekilde şehir ve kasabalarımız, onların İktisadî ve sosyal faaliyetleri bir karanlık içinde bulunmaktadır. Toprağı meçhul, insanı meçhul, emeği meçhul bir memlekette uygulanacak bütün plân ve programlar el yordamiyle karanlığı yoklamaktan öteye geçemez.

Her şey bizi bir an önce memleketi ve memleket gerçeklerini çırılçıplak tanımaya dâvet ediyor. Bunu da ancak bir takım «Sosyal Araştırma Merkezleri» kurmak ve onları derhal memleket aydınlarının yardımiyle faaliyete geçirmek suretiyle yapabiliriz.

Bunun ne derecede mümkün ve aynı zamanda ihtiyaç olduğunu, bu konuda, Gaziantep’te yapmış olduğumuz bazı temaslar açıkça göstermektedir. Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsüne bağlı bir Sosyal Araştırma Merkezi kurma düşüncesinin Gaziantep halkı üzerinde bırakmış olduğu yankılar, memleket gerçeklerine dönmenin, memleketi tanımanın artık umumi bir halk temayülü haline geldiğini bize açık olarak göstermektedir.

Gaziantep ve dolaylarında yapmakta olduğumuz inceleme gezisi münasebetiyle, böyle bir sosyal araştııma merkezinin tarafımızdan söz konusu edilmesi, bütün Gaziantep halkını seferber haline getirdi. Gaziantep Kültür Derneğinin önayak olduğu bir toplantıda bu dâvanın gerçekleşmesi için kadrosunu, belediye teşkilâtını, esnaf derneklerini, maddî mânevî her türlü yardıma hazır, karşımızda bulduk. Bu ilgi, bize, aynı zamanda, politikadan yorulmuş, halkın memleket dâvalarını artık İlmî bir açıdan ele almak gerektiğine inanmış olduğunun bir delili gibi göründü.

(Cumhuriyet Gazetesi)