Gaziantep’e neden Gazi unvanın verildiğini bütün bir memleket halkı aşağı yukarı bilir. Onun adı Millî Mücadele tarihinin bir parçasıdır. Gaziantep şehitleri üzerine düzülen türküler; halk musikimizin en lirik parçalarından biridir. Benim çocukluğum bu türkülerin hüznü için de ısındı. Sonradan meşhur olan:

Duman duman olmuş karştkı dağlar

Çekilmiş siyeci bozulmuş bağlar

diye başlıyan Antep Keremi, Güney Doğu toprağının suyuna, havasına ve ağaçlarına öyle bir sıtma işlemiştir ki, nerede ne zaman bu türküyü dinlesem göklerin esniyerek gerindiğini, sislerin çözüldüğünü yüksek ve temiz gök kubbesi altında yıldız ışıklarının gözlerimin tâ içine dolduğunu duyarım. Ah bu Güney Doğutür küleri! Onlar da öylesıcak bir toprak ve gök yankısı var ki, dağlar, şehirler, köyler, kasabalar, bir içlilik kazanarak onlarda perde perde açılır. Kara Yılanın:

Anama söyleyin damda yatmasın

Çuha şalvarıma uçkur takmasın

Oğlum gelir deyi yola bakmasın

Türküsü yıllarca Gaziantep göklerinde bir şehit duası gibi dolaştı.

Uzak bahçelerden, rüzgârın dalgalanışına katılarak, ağır ağır geceyi dolduduran bu türküde ben, yıldızların ağlamaklı olduğunu görür gibi olurdum. Gazi antep’i onun çetin ve yiğit savaşını bu türkünün nemli ve ıslak havası içinde düşünürdüm. Türkülerin çevresinde kanatlanan bu düşü bozmamak için şehirdeki değişikliği görmek istemezdim…

Fotoğraf: Eylül 1962 ayında Gaziantep’in Binamlı köyünde Prof. Cahit Tanyol ile Mamato bir arada

Fakat Gaziantep’e bu son gelişim öyle olmadı. İlk defa gözlerim hülyaları tazeliyen yerlerden başka tarafa çevrildi. İlk defa bu çalışkan şehrin insanları beni kendisine çekti. O zaman karşımda topraktan, hâtıralardan soyunmuş diri, dinamik bir site ruhunun canlanır gibi olduğunu gördüm. Evet Gaziantep’te Anadolu şehirlerine benzemiyen başka bir iklim, başka bir insan vardı. Belki yüzlerce defa önünden geçip gittiğim meşhur Kırkayak bahçesinin yeni şeklini görünce dalmış olduğum uykudan birden uyandım. Bu Kırkayak, Gaziantep’in meşhur eğlence yerlerinden biri idi. Akşam oldu mu, güzel kadın seslerine karışan saz ve içki âlemi gecenin geç vakitlerine kadar devam eder ve uyuyan şehrin rüyasına bir eğlence çağıltısiyle dağılırdı. Gaziantep’e gidiş gelişlerimde Kırkayak'ın önündeki caddeden geçerken hafızamda meşhur bir Antep şarkısı olan:

Sarı kızın saçları altın sarısıdiye başlıyan türkü canlanır; bir zamanlar Antep delikanlılarının aklını başından alan bu sarı kızı; sokaklarda yalpa vuran hovardaların naraları arasında bir hayalet gibi görür; Nakip Alinin gazinosundan taşan kadın seslerinde hayal ederdim; ve sanırdım ki her akşam Kırkayakta yine ayni cümbüş devam etmektedir. Oysa ki şairin:

Gider hab-ı tegafiil didelerden dür olur bir gün

Bu meclis böyle kalmaz mestler mahmur olur bir gün

dediği gibi, Kırkayaktaki cümbüşlü gece âlemlerinin kendisi de, hâtırası da çoktan silinmiş; ve yerini Gaziantep belediyesi tarafından yapılan cici bir çocuk bahçesi ne terketmiş. Bitişiğindeki kahve ise lise ve ortaokul öğrencilerinin ders çalıştığı bir bahçe, bir nevi açıkhava kütüphanesi olmuş. Koyu ağaç gölgeleri altında okul kitaplarına çalışan bu çocuklar, babalarının, dayılarının içki kadehlerinden, mahmur sözlerinden habersiz karşılıklı tartışmalar yapıyorlar. Gün görmüş ihtiyar ağaçlar eski saz âlemlerinin anılarını unutmuş görünüyor.

Şehri derinliğine bugünkü özü ve gerçekleriyle yakalamak istiyorum. Bir düşten uyanır gibi gözlerimi uğuşturuyorum. Antebi Gazi yapan sırrı düşünüyorum. Onda site örgüsünün bütün çizgilerini kabarık nabzını yakalar gibi oluyorum.

Bu zamana kadar neden hiç düşünmedim. Neden Antep Birinci dünya harbinin büyük yıkılışında, her şeyin mahvolduğu anda birden direndi. Anadolunun birçok yerlerindede düşmana karşı direnmeler oldu Aydın ve İzmir zeybekleri dağa çıktı. Antepteki direnme başka türlüydü. Burada eşkiya şehre indi. Çoluk, çocuk, kadın erkek, genç ihtiyar ev ev, sokak sokak şehri müdafa etti. Dağda yol kesenler, köy basanlar bu şanlı savunmada birden eski Yunan mitolojisindeki yarı tanrı kahramanlar hüviyetine büründüler; ve gerçek de böyle oldu. Birkaç gün önce Gazi Antebin dağ köylerinden Bi namlı’ya gitmiştim. Bir zamanlar adı Malatya toprağına kadar yayılan, sonra Kara Yılanın oğlu ile Antep savunmasına katılan ünlü eşkıya Mamatonun misafiri idim. Kesik, hayalsiz ve fakat hayali ayaklandıran cümlelerle bize bazı hâtıralarını, Antep savaşının oluşunu ve yürüyüşünü anlattı. Kardeşi Mustafa Küllük’ün, Mollanın (Kara Yılanın oğlu) şehadetlerini hikâye etti. Şöyle bir yüzüne baktım; yetmişlik bir ömrün en ufak bir yılgınlığı yoktu bu yüzde... Akşamın alaca karanlığında köyün yamaçlarından uzaklara bakarken yüzünde esatiri bir derinlik vardı... Sanki o, Gaziantep sitesinin dağ yamaçlarına tünemiş bir kartalı idi.

Fotoğraf: Mamato ile eşi (eylül 1962)

Antep’i Gazi Antep yapan sırrı çözüyorum. O, kendi içinden ahenkli, kendi içinden kenetli. Hangi kuruma, hangi olaya yüzümü çevirdimse orada bir site kurulu şu gördüm. Günlük işlerin, aktüel politikanın ötesinde, bir başka şehir kendisini hissettiriyor. Politikacı tipinin gerisinde düşünen, duyan, teşkilât kuran başka bir site vatandaşı var.

Bunlardan teker teker bahsetmek isterdim.

Gaziantepte bir çok dernekler var. Fakat bu dernekler bir tüzük ve birkaç vatandaş’tan ibaret bir şema değil. Özellikle bir «kültür derneği» var ki, çalışmasiyle, teşebbüsüyle, çevresinde toplamış olduğu aydın kalitesiyle bütün bir memlekete örnek olacak durumda eski halkevleri sahneden çekileli yıllar oldu. Fakat bu «kültür derneği» halkevlerinin ruhunu ve gayesini bütün gücüyle devam ettiriyor. Avukat Hulusi Yetkin, Abdullah Özer, Cemil Cahit Güzelbey, Şakır Sabri Yener ve Belediye Reisi Ali Budak gibi bir kaç nurlu başın himmet ve gayretiyle «Gaziantep Kültür Derneği» bütün diğer derneklerle işbirliği halinde.

Çok az kültür derneği, «Gaziantep kültür derneği» gibi çevresine halk ve esnaf çocuklarını toplamıştır. Bu derneğe bağlı bir tiyatro kolu var. Bu tiyatro kolunun bir temsilini seyrettim. İçim sevinç ve heyacanla doldu. Tiyatronun mektep olduğu memlekettir Gaziantep. Bu temsil de rol alan gençlerin hepsi esnaf çırakları; biri berber, diğeri terzi, bir diğeri kasap... Bir başka topluluk ayrı bir sinema ve tiyatro derneği kurmuş. Başında genç ve ileri düşünceli bir aydın, avukat Orhan Barlas bulunuyor. Bunlar, iş saatlerinden çalarak büyük bir heyecan ve imanla kendilerini sanata vermişler. Burada tarikat pirleri gibi bir takım ocakpirleri var. Şakır Sabri Yener öğretmenler piri; doktor Emin Kılıç bir takım gençleri çevresine toplıyarak bir müzik kulübü kurmuş, o da ayrı bir âlem. Hüseyin Beyaz, şivesiyle, düşüncesiyle, kendisine mahsus orijinal fikirleri olan tipik bir Gaziantep aydını. Mütercim Asımın, hasırcızadenin torunları dedelerinden kendilerine intikal eden mânevi mirası devam ettirmek için büyük çabalar sarf ediyorlar.

Gaziantepte bir site ruhu var. Bu ruhu çok kuvvetli olan «orta sınıf» devam ettiriyor. Zengin ve fakir bu orta sınıfın tesiri altında.

İdare mekanizmasında çalışan yüksek devlet memurları bu kültür kaynaşması içinde klâsik memur hüviyetinden çıkmış bir nevi halk adamı olmuşlar.

Gaziantepte, bu aydınlar kafilesinin, bütün sosyal faaliyetlerin gerisinde, bir insanın hayaleti seziliyor. Bu, Gaziantep Belediye reisi yardımcısı ve eski halkevcilerden Sayın Ali Budak. Nerede bir toplantı, nerede bir sosyal faaliyet varsa onu bir hayalet gibi sessiz ve mütevazi bir sırada oturmuş görürsünüz. Herkes tarafından sevilen bu halk odamı, her türlü politikanın üstünde ve dışında, Gaziantepin iç hayatını ve ruhunu temsil ediyor. Varlığı her toplulukda hem örnek ve hemde teşvik sembolü.

Antepi Gaziantep yapan sır işte bu olsa gerek...

Cumhuriyet Gazetesi 21/Eylül/1962