Aşağıda okuyacağınız bilgiyi şıhın torunlarından Salman oğlu Külekçi Mustafa Akbaba vermiştir. Bay Mustafa’ya göre aynı soydan gelme iki Şıh Salman vardır:
Asıl Şıh Salman’ın babası Bağdatlı karcının oğlu Abdülkadir’dir. Bu da Veysel Karani’nin amcası Yunus oğlu İsa’nın evladındandır. Böyle bir soydan gelen Salman Bağdat Kâdiri tekyesinde hizmet edip inabe aldıktan sonra Hicretin onuncu yüz yılı ortalarında büyük kardeşi Ebdürrezzak ile birlikte Antep’e göçer ve burada yerleşirler. Sonradan adı verilen mahallede ve bu günkü Tahtacı sokağında bir tekye birde ev yaptırırlar. Tekyenin yapılış tarihi hicri 967’dir. Bu tarihi ihtiva eden kitabe halen o mahallede oturur Ali Atlı’nın evinin ön duvarı içine yerleştirilmiştir. Şakir Sabri Yener’le bu kitabeyi okumak istedi isek de Salman ve inşa sözleriyle 967 sayısına okuyabildik. Yeni harflerin çıkışında elleri kırılası bir belediye çavuşu kitabeyi kazırken elinden zor kurtarılmıştır. Beyaz taassubun belası.
Şıh Salmandan sonra meşihat ağabeysi Abdurrezzak’ın çocukları da girmek üzere ailede büyükten büyüğe geçerek Mustafa Akbaba’ya kadar gelmiş, Tekyelerin kaldırılması ile vazifesi sona ermiştir.
İkinci Şıh Salman: Mayısta Akbaba’nın dördüncü göbekten dedesidir. Kendinden itibaren bu ikinci Şıh Salmana doğru neşebi şöyledir:
Salman-Mustafa-Akbaba Mehmet-Şıh Salman
Babasının dedesi olan Mehmet çok beyaz tenli olduğu için bu ad takılmıştır.
İkinci Şıh Salmanın hicri 12. asrın sonlarına doğru öldüğü sanılıyor. Şıh Salman şiirlede uğraşmış ve şehyi mahlasını kullanmıştır. Elimizde aşağıya aldığımız iki gazeli vardır:
Eğer âkil isen sayet birader ilmü irfane
Tefekkür eylesen bir kez ne nimettir bu insane
Temenni eyleriz bağı cinanın bülbülü olmak
Açık kapu giren girsin seladır bu gülüstane
Bu bahis icre senaverlik eden elbet bulur darı
İçer abı hayatı bezleden ehbaba yarane
Tarikatta çeken zahmet sefasını bulur elbet
Cefayı çekmiyen âşık erişmez lütfü ihsane
Sefayı zevk ile kesbi ulum olmaz eya şeyhî
Hemen renci belaya sabreden gelsin bu meydane
Diğer gazeli:
Camı aşkı nuş edenler vâlihi hayran olur
Feyz alır feyyazı hakdan bahrıken umman olur
Hiç kime kılsa hidayet ol kerimi zül celal
Her kelâmı dürrü göyher lâl ile mercan olur
Basmayan bilmez bu remzi tekyei aşka kadem
Mürşidin her bir kelamı dertlere derman olur
Tan edersin zahide sen devr ile devranımız
Arşin etrafında daim devr ile devran olur
İçmeyen camı elerstten anlamaz hu ismini
Aşıkın kalbi içinde sureyi rahman olur
Taşramızdan bakmak ile anlamazsın sen bizi
Halkayı tevhit içinde sursyi rahman olur
Zikri hakkı kim vücudun şehrine şah eylese
Kenz açılır ol gönülden âleme sultan olur
Canı başı aşk yolunda şol veren Mansuru veş
Kimki canından geçer ol vasılı canan olur
Var idi rahı muhabbet beynimizde sabıka
Şeyhiya şimdi kelamın hücceti burhan olur
Vaktiyle bu gazeli şahsen namına kaydetmiş, Başpınar mecmuasında neşrettiğim Şıhcan yazıma almıştım. O vakit gazelin Şıhcan’a ait oluşunda şüpheli idim. Zira bu zata ait iki şiirde Şıhcan adı açıkça geçmekteydi.
Şıh Salman’ın oğlu Akbaba Mehmed’in büyük oğlu Ahmet Hilmi de Dedesi gibi mutasavvuf bir şairdir. Hicrî 1240 senelerine doğru vefat etmiştir. Şiirde Hilmi tahlis eylemiştir. El yazması mürettep divanı 35 sene önce komşularından Tahtacı oğlularından Ali adında birisi tarafından okunmak üzere emanet olarak alınmış ve bir daha iade edilmemiştir.
Mustafa Akbaba da Ahmet Hilmi’nin de iki gazeli vardır. Bu parçaları mana, şiir tekniği bakımından geri buldum. Aşağıya aldığımız gazelinin bazı mısralarında kafiye bulunmadığı gibi pek bariz imale ve zuhaflar bulunmaktadır.
Ziya tuttu cihanı şemsi veçhi nuru tabından
Göründü hup yüzün mahı tülü etti nikabından
Seni hak bir güzide kıldı manent yoksa sana asla
Ki acizdir veliler hep dila kendi günahından
Yarın rüzü kıyamette kalır âciz kamu insan
Sevabı deftere himmet umarız zatı pakinden
Zikri hak ile tesbihi değiştim aşka ey sofi
Verip zikri alıp aşkı kim anın sevabından
Edip ol parmağından suyu ab teşneyi seylap
Nice türap olanlar içtiler abı zulalından
Senin şanına levlâk dendi hak emriyle ol demde
Bu dört harf oldu ismin hem feda etti kitabından
Nedenlu cürmü isyayı olursa hilminin yarap
Kulubu af reha anı halas et nar azabından
Yukarıda söylediğimiz gibi Şeyh Salmanlar Kadiri tarikatına mensupturlar.
Tekyeleri bir zamanlar en çok mürit toplayan bir mahaldir. Burada posta oturmak için, bazı tahrikatlarda olduğu gibi hususi bir törenle yeni şeyha hırha giydirilmek suretiyle olurdu. Bu hırka peygamberimiz Hazreti Muhammed’in Veysel Karani’ye hediye ettiği tarihi hırkadır. Bugün Şeyh Salman’ın kız evladından gelen Zöhtü Efendi veresesinin elinde olduğu sanılıyor. Çarşı Karakolunun karşısındaki dört dükkân Şeyh Salman tekyesine vakfedilmiş ise de bilahare nasılsa tahsis yeri değiştirilmiştir.
Mustafa Akbaba babasından kalma 20 santim eninde 1,5 metre uzunluğunda kaba kâğıda el yazması bir seçere ile tarikatın usul ve erkânını gösteren bir vesika vardır. Tekyeye ait birçok evrak ve eşya evvela Fransızlarla olan savunma savaşında sonra da tekyelerin kapanışındaki sıkı icraat sırasında kayp olup gitmiştir.
Eski belediye müfettişi Hakkı rahmetli Şeyh Salman’ın bir divanı bulunduğunu yerini soruşturmakla meşgul olduğunu söylerdi. Yıllarca peşine düştüm. Herhalde elde edememiş olacaktırki bana tetkik imkanını temin edemedi. Merhum:
Seher vaktinde uşşaka derim ya hayyi ya hayyum
Semavata çıkar ahım derim ya hayyi ya kayyum
Matlalı gazelin Şıh Salman’a ait olduğunu söylemiş fakat arkasını hatırlıyamamıştı.
Mustafa Mustafa Akbaba bana bir kitabe göstermiştir. Bu kitabe halen Şıh Salman mahallesi tahtacı sokağında soldaki ilk çıkmazın soldaki ilk evin duvarındadır. Bu ev esasen Şıh Salman tekyesinin yerine yapılmıştır. Kitabe vaktiyle tekye içerisindeki duvarda imiş. Nesih yazı ile:
(Bismillahirrahmanürrahim kalen nebi aleyhiselam) ibaresi vardır. Kitabenin alt tarafı kırılmıştır. (Kalen nebi aleyhiselam) yani peygamber aleyhiselam dediki sözü kitabenin devam ettiğini gösteriyor.
Şeyh salmanlar ve halifeleri hep aydın baba tepesinde gömülmüşlerdir. Şimdi bu mezarlar yerle düz olmuştur.
Kamacı Haci Mehmet Baba oğlu Baki Kamacı baba Şeyh Salman hakkında babasından dinlediği hikâyeyi anlattı:
Antep’teki şeyhler Azezde oturan Şeyh Simir intisap etmiş fakir bir devriş olan Hallaç babayı hor gördüklerinden buna canı sıkılarak birgün ansızın Antebe gelir. O vakıt mevcut 12 dergahtan kendi halifesi rifahi tekyesi şeyhi Büyük kamacı baba bir yana hepsini imtihana davet eder. Toplanan bu şeyh gurubu kızğın fırına girmek, minareden atlamak, karnına kılınç sokmak gibi burhanlar göstermeye hazırlanırlar. Bu sırada Şey Simir şu teklifi yapar: 11 dergah ve ben sancaklarımızı Saçaklıya dikelim. Türk tepeye gidip oradan çağıralım. Bu teklif kabul edilir. Şıhlar Türktepeye toplanırlar. 11 dergahın şeyhları sıra ile Saçaklıya diktikleri sancaklarını çağırırlar. Hiç biri yerinden oynamaz. Yalnız Şeyh Salmanın sancağı üç defa sağa sola sallanırsada oda yerinden oynamaz. Şeyh Simir (Gel ya sancak) diye bağırınca saçaklıdaki sancağı uçarak yanına gelir. Sancağını okşuyarak (İntimecnun) der. Ve bunun üzerine sancağın adı (Deli Sancak) kalır. Şıh Simir bunu Hallaç babaya oda Kamacı baba tekyesine hediye eder.
Deli Sancağı ben gördüm. Diğer sancaklara göre küçük rengi solmuştu.
Tekye mensuplarının sancak kaldırarak katıldıkları dinî ve milli törenlerde, istikbal merasimlerinde gurubun en önünde görülürdü. Halkta bu sancağın sağlam tutulmazsa uçacağın dair bir kanaat vardı.