Birecik’in ( Şukalı ) denilen eski ve büyük bir ailesine mensuptur. Asıl konumuza girmeden önce Birecik’te bir çok alim, şair ve şeyh kişilerin soyu olan bu aileden kısaca bahsetmek gerektir.
Şukalı çadırlı demektir. Eskiden Birecik halkı kalede ve kaleye yakın olan yerlerde otururlarmış. Bir gün sabahleyin kalkanlar o zamanlar boş bir yer olan şimdiki Meydan mahallesinin bulunduğu yere bir takım göçebe çadırlarının kurulmuş olduğunu görürler. Fırat kıyısındaki bu çayırlık gelenlerin hoşlarına gider burada yerleşirler. Bu sebeple eski Birecik halkı çadırda oturan bu adamlara çadırlı manasına gelen Şukalı adını verirler.
Şukalılar bilinmiyen bir zamanda orta Asyadan göç ederek önce Necit taraflarında otururlar. Bu sırada aralarından İbrahim Çelebi, Mehmet Çelebi, Mustafa Çelebi adında üç kardeşin oğulları Mustafa, Haci ve Halil adlarındaki kimselerin nasılsa oymaklarından ayrılıp kendilerine bağlı adamlarla kuzeye göçerler. Yolculuk sırasında önlerine Fırat çıkar. Geceyi geçirmek üzere yüklerini yıkar, çadırlarını kurarlar, mevsim kışın sonları, baharın başlangıcıdır. Birecik’in en güzel zamanlarından biridir. Öbür yandan Fırat’ın en coşkun günleridir. Batı kıyıya geçmek hem zor hem tehlikelidir. Göçün ileri gelenleri toplanır, konuşurlar burada kalmayı kararlaştırırlar. İşte kalış o kalıştır. [1]
Yukarıda adları geçen üç amca çocuğundan Haci kolundan gelenler bu gün Ayata, Erol ve Taha; Mustafa Çelebi kolundan töreyenler Karababa; Halilin çocukları ise eskiden Seyit Halil oğulları, şimdi Akan soyadını taşımaktadırlar.
Bu aile, Birecik’in zengin ve aydın bir zümresini teşkil etmektedirler. Konumuz olan Şeyh Abdurrahman Halis Haci’nin evlatlarındandır. Bundan maada Hayatî Şıh Celâl, Şıh Müslüm, Mustafanın kolundan Sadî adında şairler gelmiştir. Bu gün Urfa milletvekili Atalay Akan soyadından da anlaşılacağı üzere Şukalıların Seyit Halil Kolundandır.
Şeyh Abdurrahman Halis (Şeyh Taha) adiyle Birecikte ve çevresinde büyük bir ünü olan kimsenin kardeşi Şeyh Mustafanın oğludur. 1854’de Birecik’te doğmuştur. Zamanın meşhur hocalarından aslen Harputlu olup Birecik’te yerleşen ve burada evlenen Mahmut Efendi oğlu Şeriften Farsça ve Arapçayı mükemmel öğrendi. Şiir ve edebiyata olan merakı kadar sanata da büyük bir istidadı vardı. Bu sayede ciltçilik, tezhipcilik, terzilik, kuyumculuk, saatçilik, kunduracılık, ve fotoğrafçılığı bir usta kadar bilirdi.
Şam ve Halep’e defalarca gezi yaptı. Bir aralık İl Daimî encümen üyesi olarak Urfa’da oturdu. Birecik’te Millî Mücadelenin ilk yanlısı olup halkı bu mutlu savaşa süren ve itenlerdendir. Hatta oğlu Hasip efendi çete reisi olarak millî davaya büyük hizmetler etmiştir.
Bundan ötürü Abdurrahman efendi Birecik’in Fransızlar tarafından işgali üzerine yakalanarak Halep’e sevk edilmiş hapse atılmış ve burada aylarca tutuklu kalmıştır. Sonra çocukları tarafından hapisten kaçırılmıştır. Ancak tutuklu iken tedrici tesirli bir zehirle ağılandığı Birecik’e geldikten sonra öldüğü söylenir.
Adındaki Şeyh unvanını Sadiye tarikatına girerek almıştır.
Babasından kalma bir hayli emlâk arazisi vardı. Bunların geliri ile geçinirdi. Yurdunun Fransız istilasından kurtuluşunu gördü. Fakat büyük zaferi görmeden 23 Mart 1922’de Bircik’te öldü.
Şeyh Abdurrahman Halis’in iyi şöhreti kasaba hudutlarını aşarak Halep ili çevresine yayılmış buralarda kendine hürmet besliyen birçok dostlar edinmişti.
Kilis’li Kadri (Kadri Demirtaş olması muhtemel) adında birinin ona yolladığı bir mektupta şu cümle ve kıt’a vardır:
Meziyeti himmetinden, himmeti cihandan âlâ olan Şıh efendi.
Afıtab-ı himmeti setreyliyor ebrüzılâm
Rah-ı ruşende tecelli etmiyor takdirimiz
İntizar-ı mihrile artık tasavvur haneden
Çıkmasınmı levha i vaht üstüne tasvirimiz
Kilisli Kadri 1327
Halis Birecik’in mutasavvuf bir şairidir. Şiirleri bir araya toplanmış değildir. Bazı yerli cönklerde özellikle torunu Ahmet Erol’a ait bir cönkte bazı parçalar vardır. Halis’in vaktiyle Bahir mahlasını kullanıp sonraları bunu bıraktığı söylenir. Gerçekten torunu Ahmet Erol’un bana verdiği bir defterde gazellerin mahta beyitlerindeki Bahir kelimesinin üzeri çizilerek Halis yazıldığı görülmüştür. Sözü geçen cönkteki şiirlerde Halis ve Bahir kelimesinin çizilerek faiz yazılmış olduğu da vardır. Birecikteki bütün soruşturmalarıma rağmen Faiz adlı veva mahlaslı bir şairin varlığını tesbit edemedim. Faizin de yine Şeyh Abdurrahman efendinin bir mahlası olduğunu sanıyorum. Halis Bahir ve Faizin birer parçalarını alıyorum:
Kerem kıl vuslatınla aşıkın yadeyle sultanım
Yıkılmış hatırım mamur-u âbad eyle sultanım
Gedayı dergehi ihsanınım nahni kasem nadan
Diler naşat kıl gönlüm diler şad eyle sultanım
Koyupsun mahbes-i hicrana bin azar-ı kahrinle
Esirin gerçi olmuşsam da azad eyle sultanım
Nola her şahı huban mülkü aşk icre bir eda eyler
Vefur-u merhametle sen de bir dad eyle sultanım
Leb üzre geldi canı firkatından Halisi zarın
Nola başun çun ol biçareye imdat eyle sultanım
Kemalin gördüğümde nail i emniyet oldum ben
Cemalin ruyetinde mail i ünsiyet oldum ben
Gece nadan ile mey içtiğin inkâra gelmiştin
İşittim macerayı vakıf l keyfiyyet oldum ben
Veda etmektedir cana hayalin çeşm-i riminden
Anıp hubb i kadimi dağıdar ı hasret oldum
Olupsun herze giryan icre şayan-ı mithatsın
Bu yüzden sevdiğim sat çaki çaki hayret oldum ben
Açıldı sineme peykân-ı gamdan zahmlar
Faiz Düşüp hicrana şimdi müptelayı firkat oldum ben
Diriğa hayli demdir haneme ol sim beden gelmez
Kimi irsal eden ben hak i payine giden gelmez
Recayiteşrifine payine yüz yerde yüz sürdüm
Ona düşkünlüğüm bu rütbede malûm iken gelmez
Beni efgandan men etme ey nasih ko pendin sen
Nice zar olmuyam ben yanıma her şep gelen gelmez
Kad-i dilcusunun bir kerrecik reftarıni görsen
İla yövm-ül kıyam hatıra serv ü semen gelmez
Mücavir kâbe-i kuyunda yarın Bahira pek çok
O mahım afitap ı hüsnünü bir kez gören gelmez
Şu üç parçanın tetkikinden görüleceği üzre Şeyh Abdurrahman Halis yirminci asırda yaşadığı halde tam manası ile divan edebiyatı zevkini yaşatan bir şairdir. Yalnız zevk bakımından değil sözcükleri mısralarda kullanışı bakımından da eskidir. Geçen şiirlerde aşıkın, koyupsun, başunçun, sözleri iddiamızın açık delilidir.
Şeyh Abdurrahman efendinin Hasip, Adil, Edip adlarında üç oğlu ile Nesibe ve Vecibe adlarında iki kızı vardır. Oğullarını iyi yetiştirmiştir. Hasip şair bir kimse olmakla beraber daha ziyade binici, atıcı, yiğit bir adamdır. Edip geniş kültürlü iyi kalem sahibi ve natuk bir kimse idi. Mükemmel Fransızca bilirdi. Adil hassas yaradılışlı idi. Kendini musikiye vermişti iyi ud çalardır.
Şehrimiz avukatlarından Kemal Oral Nesibenin oğludur. Diğer kızı Vecibe Birecik şairlerinden Hayati efendinin oğlu Ahmet Rafi ile evlidir. Oğulları Hayati yühsek mühendis, Orhan avukattır. Hasip efendinin çocukları: Dr. Halis çocuk mütehassısı; Adnan avukattır.
[1] Bu yazının hazırlanmasında Abdurrahman efendinin torunu Adil, Ahmet, Erol ile akrabasından Bahir Ayata’nın verdiği bilgilerden faydalanılmıştır.