[1]

Şakir Sabri Yener üstadımın Gaziantep Büyükleri adlı eserinin zeyl kısmında ehemmiyetsiz bir surette bahsedilen Sait Sabit Gaziantep’in orijinal simalarından birisidir.

1300 yılında doğdu. Babası İmam Hoca oğullarından Haci Sabit efendi, annesi Serdengeçti soy adıyla anılan Haci Arif ağalardan Hamide Hatundur.

İlk tahsilini Gaziantep Rüşdiyesinde (şimdiki Cumhuriyet Okulu) yaptıktan sonra Bülbül zade Abdullah Edip efendinin müderrislik ettiği Medrese-i İlmiye’de tamamladı. Burada başladığı Arapça ve Farsçayı kendi kendine çalışarak ilerletti. Ayrıca yine kendi kendine Fransızca öğrendi.

İcazet almak için Urfa’ya gittiği vakit orada yeni kurulan İddihat ve terakki cemiyeti için ateşli bir konuşma yaptı. Bunun üzerine o zamanki Urfa hocaları bu yaman adama icazet vermekten kaçındılar. Bu hadise Sait Sabit’in hayatında mühim bir dönüm noktası oldu. Mollalık yolu kapanan merhum kendini siyasete kaptırdı. Yıllarca politikanın çetin yolların dolaştı.

Sait Sabit’in bir aralık orman memuru, Gaziantep Amerikan Kolejinde Fransızca öğretmeni olarak görüyoruz.

Birinci Dünya savaşı paylayınca Antep Askerlik Şubesinde görev aldı.

Gaziantep müdafaasında fikir cephesinin en ateşli bir askeri idi. Bu savaş sırasında Müdafayı Hukuk Cemiyeti Antep Şubesinin baş kâtipliğini yaptı. Ankara’ya, Milletler Cemiyetine yazılan birçok yazılar onun kaleminden çıktı. Mütarekede Fransızlarla yapılan konuşmada Tümen Komutanı İrfan beyin tercümanlığını yaptı.

Harpten sonra dava vekilliğine başladı. Bir aralık Şefik Barlas ile ortaklık çalıştı. Bu arada Gaziantep’te yayınlanan Halk Dili ve Gazi Sancak gazetelerinde takma adlarla baş yazı ve mizahî fıkralar yazdı.

Cumhuriyet’in ilanını takibeden günlerde Gaziantep’i ziyaret eden ve birkaç gün burada kalan Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile tanıştı. Büyük edip ona derhal ısındı. Sohbetlerinden hoşlandığı, rindane şiirlerini takdir ettiği merhumu gidinceye kadar yanından ayırmadı.

Sait Sabit ömrünün son günlerini şahsî ve ailevî sebeplerle göçtüğü Birecik’te geçirdi. 9 Şubat 1930’da vefat ederek Bireciğe gömüldü.

Sait Sabit çok şen, nükteci, şakacı, hoş sohbet, meclisine doyulmaz bir yer almaktaydı. Çok ileri görüşlü, medeni kafalı bir adamdı. Atatürk İnkılâplarını takdirle karşılar, hemen benimserdi. Vatanseverdi. Milliyetçiydi giydiği hasırlı fesin mikası altında Mehmet Emin Yurdakulun:

Yer yüzünde her kim Türke düşmansa

Onun kanı bizim için Kevserdir.

O kanlarla hatta kâbe boyansa

Ora bize şafak doğmuş bir yerdir.

Kıtası yazılı bir kâğıt taşırdı.

Ziyaret ettiği ana mektebinin hatıra defterine (Beşiğini sallayan el cihana hakimdir.) cümlesini yazmıştır. Sonra bu cümle okulun bayrağı üzerine işlenmiştir.

Çok hassas ve zeki bir adamdı. İshak Refet ve Zeki Savcıya yazdığı mektuplar[2] bu hassasiyetin örneklerini taşımaktadır. İshak Rafet merhuma yazdığı bir mektubun başındaki şu dört mısra ne kadar içlidir:

Mev’ayı seversen dergah-ı yâre,

Bir bir ahvalimi kıl beyan name.

Gizli sırlarımı söyle dildare,

Açılma agyare el aman nağme.

Sait Sabit’in ilk edebiyat zevkini hocası şair ve alim Bülbül zade Abdullah Edip rahmetliden aldığını, maharetle kullandığı aruzu da ondan öğrendiğini tahmin ediyoruz.

Nazmı kadar nesri de kuvvetliydi. Daha medrese sıralarında iken kendi el yazısıyla haftalık bir gazete çıkardı. [3]

Edebi şahsiyetinin en karakteristik tarafı mizah ve hicve olan büyük istidadıdır. Bu kabiliyet nazım ve nesirde aynı kuvveti taşır.

Sait Sabit’in derli toplu ve matbu bir eseri yoktur. Elde mevcut edebî mahsulleri yukarıda arzettiğimiz gibi Halk Dili ve Gazi Sancak Gazetelerindeki fıkraları, arkadaşlarına yazdığı mektuplar bir de (Katil Papaz) adlı piyesidir. Dağınık surette birkaç da şiiri mevcuttur. Ne yazıkki yazdığını duyduğumuz bir çok nefes ve kıt’alarını elde edemedik.

1326 yılında yurdun her tarafında büyük bir tabiyat hadisesi olarak anılan büyük kar için basın umum müdürlüğü bir tarih düşürme müsabakası açar buna Sait Sabit de katılır. “Kar yağdı” ibaresini sehli- mümteni denecek bir buluşla-tarih düşürür. Müsabakayı kazanır. İkramiye için konulan bir takım kamusul aramı alır.

Bugün Dayı Ahmet Ağa okulunda öğretmenlik eden oğlu Muzaffer Adil adını tarih düşürmüştür. [4]Sait Sabit’in elimizde şiiri mevcuttur. Bunlardan bir kıt’ası ile meselâ redifli şiiri çok mürtekit ve rişvetçi bir kimse olan zamane kadısı hakkındadır. İkinci şiiri müstehcen bulunduğu için buraya alamıyoruz. Kıt’a şudur:

Muhtelif renk ile eşşek boyamak sanatını

Kayseri halkına vermişti huda mazide

Şimdi Anteplide bu sanata rağbet etti,

Hünerin işte serapa görünüz Kazi’de.

Mürtekip kadıdan biraz kalan halk bir gün Pazar hamamı civarından geçerken başına bir teneke boya dökerler. Bu hadise üzerine Sait Sabit yukarıdaki kıt’ayı yazar. Bir sabah sokağa çıkanlar bu kıt’anın büyük harflerle yazılmış kopyalarını köşe başlarına yapıştırılmış olarak görürler.

Şu kıt’ayı da Basmacı oğullarından hizcav şair Emin Akpolat’tan aldım:

İhtiyarlık mı züğürtlük mü daha güçtü acaba?

Diye sormuştu bana bir siyah eçhel ebter.

Şöyle bir haline baktımda o miskin herifin

İhtiyarlıkta züğürtlük ikisinden de beter.

Ancak bir kısmını elde edebileceğimiz şu parça şairin diğer oğlu Ali Şefik’ten alınmıştır:

Deli rüzgâr çılgın rüzgâr

Uyuyorsa haydi uyar

Get zülfünü et tarımar

Güller açsın yanağında.

Benim gibi bin karar mı

Aşıkını hiç arar mı

Dikkat eyle bir sır var mı

Şafak rengi dudağında

Bazı kimseleri incitir endişesiyle bir kıtasıyla hece vezniyle yazılmış bir gazelini buraya alamıyoruz. Gaziantep’te ve Birecik’te yazdığı iki de yağmur duası vardır. Ne yazık ki bunları elde edemedik.

Cemil Cahit GÜZELBEY


[1] Bu yazının tertibi için Şakir Sabri Yener, Nurettin Erel ve Muzaffer Erel’in verdiği malumattan faydalanılmıştır.

[2] Bu mektuplardan bir kısmı Başpınar dergisinde yayınlanmıştır.

[3] Bu gazetenin ismini tesbit edemedim.

[4] Muzaffer Erel’in az fakat güzel parçaları var. Ayrıca resim ile de uğraşır.