Sonbahar geçti, kış geçti Martın içindeyiz, hafızaları yoklayıp hesaplıyoruz. Bölgemizde şimdiye kadar düşen kar ve yağmur miktarı bir kaç senedir devam eden kuraklığı artıracak gibi, herkesin yüzünü bir tasa bulutu gölgeleniyor.

Nüfusu büyük sayılarla artış gösteren şehir halkı, çeşmeleri akmaz olan, kuyuları kuruyan köylüler ne yapacak? Bu gidişle memleket Amerikalıların tahmininden daha önce çölleşecek. Bu akibeti gözlerimizin önüne getirdiğimiz vakit tüylerimiz ürperiyor. Hayalimizdeki manzarayı gözlerimizden uzaklaştırmağa çalışıyoruz.

Belki (bu kadarı da mübalağadır) diyenler bulunacaktır. Bunları yaşı altmışı geçkin birini bulup Alleben deresi boyuna gitmelerini, vaktiyle bu dereden akan su miktarile iki yanına serpili pınarlar hakkında bilgi alınmasını tavsiye ederim. Yaşlı adamın yapacağı mukayese kendilerine acı hakikatı öğretecek nasıl bir facia ile burun buruna olduğumuzu anlayacaklardır. İsterse bir kahve peykesinde susuzluk konusunu açsınlar. Bir kaç yıldır bu şehir halkının nasıl sıkıntı çektiğinin, kaç köyün kuyusunun kuruyup da uzaklardan su taşımak zorunda olduklarının hikâyelerini dinleyeceklerdir. Köylerde göçe hazırlananlar var. Şu zaman olmuş hala dağlarda hayvan yayacak ot yok.

Evvelki akşam pencerenin önüne uzandım. Gözlerim kaç gündür dolup dolup da bir türlü boşanmaya gök yüzü, bir kuru dere haline gelen Alleben, sulu iken deşti olan bostanlar, haraflarının suyu tükenen bağ evleri, nihayet Dülük baba tepelerinde dolaştı. Yamaçlarında orman yetiştirmeğe çalışan bizi yukardaki kötümser düşüncelere sevketti. Bu defa da Cerit, Karabıyyıklı, Kızık ve Cingife kesimlerinde hayli bir dolaşma yaptım. Gözlerimin önünde bir müddet önce habire budanan ve şimdide kökleri sökülen meşe ormanları geldi.

Bir müddet önce Pazarcığa giderken yol üzerinde sıralı oyulup çıkarılmış ve yığın edilmiş meşe köklerini gördüğüm zaman otomobili durdurdum çantamdaki orman kanununu çıkardım. Kör ve sağır hale gelen mes’ul insanlara bunları göstermek, kanunun bu hali önleyici maddelerini duyurmak ister gibi parmağımla işaret ederek yüksek sesle okudum. Hoş sohbet bir adam olan şoför bu halimi görünce gülerek dedi ki:

Fatiha mı okuyorsun beyim? Şoföre şu cevabı verdim: Evet bu gidişle yalnız yok edilen ormanlara değil, çölleşen memleketin diğer mahsullerine de fatiha okuyacağım.

Cemil Cahit GÜZELBEY