Enver Koçak öldü... Söylenilenlere, yazılanlara, gördüklerime inanamıyorum. Acaba rüya içindemiyim diye silkiniyor; dört yanıma bakıyor, gözlerimi yumarak keşke rüya olsaydı; uyanıp kalbim küt küt atarken kendimi yatakda bulsaydım; sonra hele şükür rüya imiş diye sevinseydim diyorum.

Ne yazık ki gerçek bütün uğursuzluğu, bütün korkunçluğu ile karşımda sırıtıyor. İnanmak istemediğim hakikat, acı çıplaklığı ile kızgın bir şiş olup gözlerime, sivri bir hançer olup bağrıma giriyor.

Başımda birbirini kovalayan yığın yığın anılar, yüreğimde durmadan tırmalayan bir sıkıntı dizisi, ruhumda her an tazelenip artan burkuntular. Bütün varlığımda maddi ve manevi bir çöküntü.

Onunla, babası babamı ölüm yolundan çevirmiş bir ata dostuyduk. En az otuz beş senelik bir arkadaşlığımız vardı. Ayni meslekli ve ayni partili olmamızı bir yana bırakıyorum. Birbirini hiç bir madde payı olmadan seven insanlardı.

Tutumlu bir cömertliği vardı. Bu huyu en münasip olan yer ve zamanda kendini gösterirdi. İsrafa kaçan yerinde kullanılmayan cömertlik onun için makul değildi.

Çok mert bir adamdı. Dobura dobura konuşur, maksadını dolambaçlı yollardan kapalı sözlerle değil, açıktan söylerdi. İdarei maslahatcılıkdan nefret ederdi. Cemaleddin Güçdemir’in mezarı başında söyleği gibi tek cepheli bir adamdı. Yalancılık kızdığı hallerin başında gelirdi. Ahlâksızlığın politikayı çirkefe saplandığı bir çağda bu kadar dürüst ve açık sözlü bir adamın politikanın ortasında bulunuşu ancak onun sağlam karakterli, olgun ve yüksek kişiliği ile yorumlanabilir:

Koçak’ın Atatürk ilkelerine olan derin inanç ve bağlılığı çevresine bu ilkelerin ışığını saçan büyük bir güç taşırdı. Bu konudaki tartışmalarında hiç taviz vermez, konuşmanın bu akıma dökülüşünde şahlanırdı.

Bazı olaylar karşısında bir asker gibi sert davranırdı. Fakat huşunetindeki soyluluk ve riyasızlık sert muamelerine amaç olanları fazla gücendirmezdi.

Rahmetli babam, babası Sadık Koçak merhuma iriyarı, heybetli ve yiğit bir adam olmasından ötürü Koç Sadık derdi. Enver, babası gibi cüsseli değildi amma gözü pek ve yiğit bir adamdı. Eli mavzerli firari bir katilin ölüm tehdidini taşıyın haberlerine falan gün falan yerdeyim buyursun diye karşılık verip, iki üç arkadaşile başka kimseye duyurmadan randavüye gittiğini birkaç gün bu mıntıkada avlanıp dolaştığını yakından biliyorum.

Medenî cesareti kişisel yiğitliğinden geri kalmazdı. 27 Mayıs ihtilalinden önce Demokrat Parti istipdadının koyulaşıp ağırlaştığı günlerde bile istifini bozmadan kanatlarını korkusuzca açılmaktan, kurulan dikta idaresini şiddetle tenkit etmekten geri kalmamıştı.

Şefkatli, merhametli ve kâmil bir insandı. Beraber bulunduğum av partilerinde defalarca tanık oldum. Yakın arkadaşlarının avlarında her vakit bulunan kimselerin değilde, o gün tesadüfen katılanların, hatta aptalların bile sıhhati, rahatile, gıdasile yakından ilgilenir hepsinin üzerine büyük bir şefkat duygusile titrerdi, öyleki, uyku sırasında açılanların üslerini bastırdığını, öksürenleri uyarıp hap verdiğini, yatarken üstü kifayetsiz olanlara kendi paltosunu, kürkünü örttüğünü kaç defa gözlerimle gördüm.

Dıştan bakanlara sert ve ciddi bir adam olduğu hükmünü verdiren Enver Koçak, özel sohbetlerinde çok şakacı bir kimse idi. Yakınlarına takılır hazır olanların hafif tertip birbirlerine takılmalarını hazırlardı. Bu bakımdan sofraları çok neş’eli geçerdi.

Milli müzik ve oyunlara düşkündü. Milli türkülerin hepsini bilir, yerli halaylarımızı maharetle icra ederdi. En sevdiği halay (karakuyu) idi. Köydeki meclislerinde keyfi kıvamını bulduğu vakit aptalları harekete getirir baş çekmek suretile halay tuttururdu.

Ruhu gibi vücudu da hafifdi. Onu, sakalı, tırnakları uzamış olarak gören olmamıştır. Vücut temizliğinde aşırı titizdi. Her yemekten önce ve sonra ellerini, kaşık ve çatalını bizzat yıkadığı olurdu. Hatta salata cacık gibi çiy maddelerden meydana gelen mezeleri eliyle yapardı.

Enver Koçak’ın göze çarpan ve onu kendine benziyenlerden ayıran asıl önemli özelliği, otoritesi ve karşılıklı saygı ve sevgisile kitleyi kendine bağlayıp etrafında toplayan ve beraberinde sürükleyen bir nitelik taşımasıydı. Hazır bulunduğu masa ve sofralarda veya başka topluluklarda üstün kişiliği hemen kendini gösterirdi. Masa ve sofrada herkesle ayrı ayrı ilgilenir, hiç bir şey gözünden kaçmazdı. Böyle topluluklarda herkese lâyık olduğu muameleyi seçmekde ve uygulamakda başarılı idi. Toplantının sonuna doğru görürdük ki o çoğunluğu kendine bağlamış ve topluluğa hakim olmuştur.

Bu nitelikleri kendine toplayan bir kişiye genel bir sıfat vermek gerekirse tereddütsüz (lider) denebilir.

Ey! cömertliğin, sağlam karekterin, yiğitliğin, insanlığın en iyi ve olgun bir örneği olan sayın ölü!.. Biz yakın arkadaşların yaşadıkça senin aziz hatıralarının bütün tazeliğile saygı ve sevgi duygularımız arasında yaşayacak, büyük şahsiyetin dilden dile anlatılacak, senin gibi olmağa ve geleceklerin senin gibi olmalarına çalışaçağız. Kabrin nur olsun.

(19 Ekim 1962 Sabah)