Nakıp Ali’de öldü. Böylece Gaziantep orjinal bir evladını kaybetti. Şehrin seçkin ve eski bir ailesinden olmasına rağmen yetiştiği ortam bir aralık onu çılgın hareketlere sürüklemiş, fakat delikanlılığın ateşli, bastığı yeri görmeyen çağları geçtikten sonra kendini toplayarak memleketine, yakınlarına faydalı bir adam olmuştur.

Nakip Ali’nin hayatında en büyük etgen üstün zekâsıdır. Delikanlılık zamanındaki taşkınlıkları onun ateşli ve sınır tanımıyan afacan zekâsının eseri olduğu gibi sonradan başarılı bir iş adamı, iyi bir aile reisi, hayırsever bir insan olması da taşıdığı büyük aklın vergisidir. Gençliğinde düşüp kalktığı niceleri alelade, hatta daha geri bir kimse olarak kendi köşelerine büzülüp kalmalarına karşılık kendinin sevilen, sayılan, sosyal mevki sahibi bir adam olarak sivrilmesi yine o büyük aklının bağışıdır.

“Süratı intikal”, hazırcevaplık, Nüktecilik ki zekânın parıltısıdır, Bu nitelikler Nakip Ali’de tam olgunluğunu bulmuştu. Sohbetine doyum olmazdı. Saatlerce konuşsa hiç baygınlığa düşmeden, usanç vermeden zevkle dinlenilirdi. Birlikte geçen bir Adana yolculuğunu hiç unutmam. Otomobile bir bindiğimi, bir de indiğimi biliyorum. Sohbetindeki çekiciliğe kapılarak masallardaki ermişlerin “Yum gözünü aç gözünü” dedikleri gibi bir şey olmuştu. 1955 yılında Elbistan içmesinde tesadüf bizi buluşturmuştu. Ben, Hanefi Koçum, kendi, Acem Habib’le ailece gelmiştik. Bir hafta süre ile her akşam bir araya gelir, saatlarca sohbet ederdik. Onun rahmetli Acem Habib’le olan şakaları, fıkraları, öbürünün Bağdat anıları bize gecenin nasıl geçtiğini düşündürmezdi. Nakip Ali’de üstün zekânın bir görüşü de korkunç denecek güçteki hafızasıdır. Ben yaşantım boyunca, geçmişteki olayların ince ayrıntılarına kadar inip gün, kişi ve yer olarak hatırlayıp anlatan pek az adam gördüm. Rahmetli bunların başında gelir. O, bu güçlü hafıza dolayısıyla her olaya hemen ibretli bir fıkra yapıştırırdı.

1950 de CHP iktidarı kaybettiği zaman, bir vakitler partinin ön sırasında boy gösteren nicelerinin sudan sebeblerle teker teker ikdidar tarafına geçtikleri ve hiç olmazsa eski partilerine sırt çevirdikleri sırada, o, en sadık bir üye olarak kalmış, maddi ve manevi yardımlarını cömertçe harcamıştı. Hele CHP muhalefet olarak kongrelerinin yapmak için salon bulunmadığı günlerde hiç kimseden çekinmeden sinemasını parti emirine vermesi, o günleri yaşayanların unutamadıkları mertlik örneğidir.

Halkevlerinin kapatıldığı, CHP nin herşeyi elinden alındığı, parti saflarını kötümserlik duygularının kapladığı günlerde söz olarak o, kendine özgü, babacan, korkusuz, nükteli konuşmalarıyla havayı değiştirir, toplantıdakilerin morallerini yükseltirdi.

Gözü pek, yiğit bir adamdı. Fakat cesareti itidal ve basiretle sınırlıydı. Bunda da kendini gösteren zekâsı, gözü pekliği, cesareti yerinde ve ölçülü kullandırırdı. Bu nedenle çalgılı gazino işlettiği günlerde ne külhan beylerine papuç bırakmış, ne de şimdi olduğu gibi müşterisine dayak attırmıştır. Tatlı sert bir tutumla işin yürütmesini bilmiştir.

Yazın, müzede, Şeri Mahkeme Sicilleri üzerindeki çalışmalarımı avluda yapardım. Portatif masamı kurduğum yer, sinemasındaki özel odasının tam karşısına düşerdi 2 yıl öncesine kadar hazan pencerenin camını vurur, kahve içmeye çağırır, eliyle pişirdiği nefis kahveyi birlikte içerdik. Bazan kış günleri Hanefi Koçumla birlikte aynı odada hazırladığı çilingir sofrasında birkaç kadeh attığımız olurdu, ölümünden iki gün önce Gaziler caddesinde balıklı istikametinden geldiğini gördüm. Ben de Arasa yönünden geliyordum. Ayrı ayrı yaya kaldırımında idik. Bir hizaya gelince bulunduğu tarafa geçmek üzere iken arka arkaya bir kaç otomobil birden geçmeye başladı. Otomobiller geçince onu uzaklaşmış gördüm. Ne bileyim ki bu uzaktan görüş son görüş.

(4 Nisan 1969)