(Keçekepenek altında ne gümüş düğmeler vardır.) Genel olarak hanımlara örtülü kapaklı bir kıymeti belirtmek için bu sözü söylerler. Kimsenin varlığından bilgisi bulunmayan güzel bir kızı, gösterişsiz fakat zengin bir adamı, sanat bakımından değeri bulunan bir kimseyi veya eseri anlatmak için bu söz tekrarlanır.

Konumuz olan Mustafa Altıncı hoca kimsenin edebi kişiliğini bilmediği bir değerdir.

İlkin hocam sonra her görüşte elini öpüp sohbet eylediğim bir ahbabım olduğu halde, içli bir şair olduğunu bundan 23 yıl öncesine kadar bilmezdim. O zamanlar Başpınar dergisinde ve yerli gazetelerde manzumelerim, fıkra, makale ve folklor araştırmalarım çıkıyordu. Yazılarımı görüp okumuş olacakki bir gün yine böyle bir karşılaşmada beni heveslendirici bir kaç söz söyledikten sonra cebinden iki bükülmüş bir kâğıt çıkardı. Elime tutuşturdu. Halen kutsal bir yadi geri gibi titizlikle sakladığım bu kâğıtta şu gazeli yazılıdır:

Gönül mestanedir daim şarab-i nabe meyleyler

Uyanmak istemez asla nedense habe meyleyler

Feragat kuşesin bekle zaferden naümlt olmaz

Bilirkim hiç vefa yoktur ne şeyh-ü şabe meyleyler

Tutar bir aşıyane murgu ruhu herkesin amma

Benim ruh aşiyanım da büyük bir babe meyleyler

Hele aldanmaya daim mülayimdir tıfıl âsâ

Değil ab-ı zülale belkide seyrabe meyleyler

Necibin sabrı yoktur uzlete hattaki pir olsa

Cihanda yar-ı sadıktır deyu ehbaba meyleyler

Bu olay bana hocanın şiirle de uğraştığı gerçeğini öğretti. Bundan sonra yolda her karşılaştıkça yanına varır hocam yeni bir şey var mı diye sorardım. Aldığım karşılık hep aynı idi. Şuydu:

- Gereksiz

Ölümünden sonra eski bir arkadaşım olan yeğeni Mustafa Altıncıya (Acem Mustafa, Alaman baba) ya:

- Dayının şiirlerini kaydettiği bir defteri olsa gerektir. Ortada kayıp olmasın. Şunu bana getirebilirmisin? dedim. Dileğimi kabul etti. Bir hafta sonra yanıma geldi. Cebinden çıkardığı gıri kaplı küçük kareli bir defteri uzattı. Bu dakikada duyduğum sevinci tarif edemem.

Kendini edebiyata vermiş güzel parçalar yazmış nice kimseler varki böyle bir defter bırakmamış olduğundan eserleri kayıp olmuş, adları sanları unutulup gitmiştir.

Son 34 yıllık Halkevi, Kültür Derneği çalışmalarıdırki bunların bazılarını ortaya çıkarmıştır. Yerli cönklerde Gaziantepli veya taşralı olupta burada yaşamış olan bazı kimselerin bir veya birkaç parçasına rastlıyoruz. Ne yazık ki bunların hayatları hakkında hiçbir bilgimiz yoktur. Tâki vaktiyle bir meraklı tarafından bir deftere veya bir ki tabın arkasına yazıların beş on satırı bize birşeyler öğretebilsin.

Şiirlerinde Necip takma adını kullanan Altmcıoğlunun hal tercümesi hakkında yakın akrabalarından hiçbir şey öğrenemediğim gibi en eski dostu olup hayatını iyi bilmesi gerektiği söylenilen Hafız Teyfik Karslıgil ile de ihtiyarlığı ve hastalığı dolayısıyle görüşüp konuşmak mümkün olmadı.

Nüfus kütüğündeki kaydına göre Gaziantep’in Şeyhcan mahallesi (Halen Düğmeci) hane 17, cilt 3, sahife 135 de

1294 doğumlu Mehmet Ali ve Hamide oğlu olarak yazılmış bulunmaktadır.

Hoca 1923-1924 ders yılında eskiden rüşdiye sonra altı dershaneli Reşadiye mektebi, daha sonra Halk mektebi, nihayet Cumhuriyet Okulu diye anılan ve halk tarafından Sarı mektep denilen okulda kuranı kerim öğretmenimizdi. Ders yılı sonunda şehir yatı okuluna verildi. Bir ara müftü kâtipliği yaptı. Son vazifesi kâtiplikle birlikte Eyüpoğlu Camii imamlığı idi.

Yaşına, yetiştiği devre göre din adamlarınınrın aydın kafalısı idi. Hoperlörü camiye ilk defa o getirmiş bu yüzden bazı meslek arkadaşlarının fikr saldırılarına uğramıştı. Halbuki bugün hoparlörsüz cami yoktur.

Halen elimizde bulunan şiir defterinin ilk sahifesinde şu satırlar vardır:

(İfadeyi meram

Esasen şiire merakım olmamakla beraber anınla uğraşmağa da vaktim olmadığından bu hususa hevaskâr olamadım. Fakat eşar okumağı pek sever ve büyük bir haz duyarım. İşte bu sevgi bazan beni şiir gibi söz söylemeğe heveslendirir. Bazan birkaç kelime uydurmağa gönlümde bir arzu uyanır. O arzunun sevkı ile yalan yanlış birkaç beyite benzer şeyler söyleyince zayi olmamak için şu mecmuaya derce karar verdim. Okuyan bir zıt tabii beğenmiyecek. Çünkü bu sahada o kadar edipler yetişmişki anların yanında bu sözler pek kaba ve biçimsiz kalır. Ancak beni tayip etmez ve kusuruma bakmazlarsa çok minnettar kalırım. Herkes iyi şair olsa kötü kalmaz. Bizde onlara revaç vermiş oluruz.

Mustafa Altıncı)

Önsözün altındaki Altıncı soyadı kanununun çıkmasından sonra tertiplediği anlaşılıyor.

Önsöz hocanın karakterinin bir yanını göstermektedir. O memlekete bir çok genç yetiştirmiş, öğretmen ve aydın gerçek bir din adamı olması dolayısıyle memlekette genel bir saygı ve sevgi çerçevesi içinde bulunuyordu. Buna karşılık alçak gönüllülük onun en görülür niteliği idi. Yakınlarının meclisinde şakacı nükteci vasfı da belirirdi. Dostluğuna çok sadıktı. Tanıdığı herkesi kendinden yaşça başça küçük dahi olsa saygı ile selamlardı. Yanına gelince hal hatır sormada önce davranırdı. Çok kibar ve efendi davranırdı. Halk arasında (Altıncıoğlu) diye anılırdı. Detterde 85 parçası bulunmaktadır. Şiirde hem aruz hem hece kullanmıştır. Aruza hakimdir. Ancak hece ile olsun, aruzla olsun yazdığı bazı parçalarda kafiyeye pek önem vermediği göze çarpıyor. Şiirleri içinde bir da arapça gazel varki bu, hocanın arapçaya tasarrufunun açık bir delili sayılabilir.

Şiirlerinin bir kısmına yazılış tarihi atılmış olup, bunların içinde en eskisi 10 Mart 1340 tarihini taşıyan bir

Eyüpoğlu Camiinin restore edilmesinde çok büyük gayreti geçmiştir. Hocanın Gaziantep’te belli bir arkadaş gurubu vardı. Bunlarla kışın gece toplanrıları, yazın sahrelerde nezih ve iyi günler geçirmiştir. Şiirlerinde bu alemlere ait parçalar yer almaktadır. En çok sevdiği arkadaşı Gaziantep Savaşı kahramanlarından Mustafa Öztüzün idi. Hoca 18.3.955 tarihinde vefat ederek Yeni mezarlığa defnedilmiştir.

Cemil Cahit GÜZELBEY