Sayın dinleyicilerim

Bu gün size bir köy gezisi yaptırmak istiyorum. Otobüslere binip, Nizip caddesine yöneleceğiz. Mezarlığın batısındaki şoseye sapacağız. Yolculuğumuz 30-40 kilometre sürecektir. Durağımız, istersek 35. kilometresinde solumuzda kalan Halilbaş köyünün doğru bitişiğindeki pınarların başını gölgeleyen ağaçların altı, istersek ilçe merkezi olduktan sonra Yavuzeli adı verilen Cingifedir.

Halilbaş da Cingife de birer hüğüğün üzerine kurulmuştur. İkisi de geçmiş yılların eserlerini taşımaktadır. Her ikisinde de, ben ortaçağın ünlü Merziban kalesiyim diyen bir eda var. Bundan ötürü önce Halilbaş’a uğrayacağız.

Köye varmak için yaz kış suyu eksik olmayan bir dereden geçmek gerektir. Acemhüyügü Köyünün kuzey sınırını teşkil ettikten, önce doğu istikametine aktıktan sonra, kuzeye dönerek genişleyen bir vadinin ortasında akan bu derenin adı Merzimen öbür adıyle Merzibandır. Suyun adının kaleyede ad olduğu anlaşılıyor.

Halilbaş köyünün üzerine yaslandığı hüyük güneyden kuzeye doğru uzatılmış bir yumurta biçimindedir. Üzerinde ve çevresinde oyma sütun kaide ve başlıklarına, kesme taşlara, eskiden kaldığı duygusunu uyandıran yapı temellerine rastlanmakdadır.

Söylendiğine göre, büyük kap dediğimiz tonoz çatılarak meydana getirilmiştir. Bu gün kimsenin yerini bilmediği bir kapısı bulunmaktadır. Bundan epeyce önce çok yaşlı bir adam köyün eski sahiplerine iki kile buğday karşılığı bu kapının yerini göstereceğini söylemiş. Teklife aldırış eden olmamış adam ölmüş, bildiğide kendisiyle beraber toprağa gömülmüştür.

Bir aralık bu köyü satın alıp orada çiftçilik eden arkadaşım Müfit Budak’ı ziyaret edip konuk kaldığım olurdu. Bir ziyaretimde konukluk bir kaç gün uzamıştı. İşte o zaman yeniden dinlediğim bu kapı hikayesi beni çok ilgilendirdi. Höyük’ün çevresini saatlerce inceledim. Şüphelerim bir yer üzerinde toplandı. Kısa sürecek bir kazı belki gerçeği ortaya çıkarabilirdi. Fakat düşünceyi iş alanına dökemedim.

Köylülerin anlattıklarına göre vaktiyle höyüğün güney tarafında bir ev yapımı için girişilen kazıda üzerinde yazılar bulunan tuğlalar ziynet eşyaları çıkmıştır. Sık sık eski paralarda bulunmaktadır.

Dülük köyünde, Dülük baba, Aizli Tepedeki kayadan oyma bir kaç basım merdivenle inilir mezarların tıpkılarına bu çevrede be rastlanmaktadır. Bunlardan beş tanesi köyün batı yanında, harman yerinin bittiği yerde bir çizgi üzerinde sıralanmaktadır.

Köyün batı kuzeyinde toprak altından biri kırık öbürü sağlam tek parçadan yapılmış iki tane mermer lahit ortaya çıkmış, bir süre orada kaldıktan sonra yerinde yeller estirilmiştir.

Köye gelirken geçtiğimiz dere üstüne köprü kurulurken güneyden gelip, kuzeye doğru uzanan bir su yoluna rastlanmıştır. Köyün bir kaç yüz metre kuzeyinde oldukça geniş bir yer kaplayan ve Uzun Çarşı adı verilen bir harabe vardır. Yukarıda sözü geçen su yolunun bu harabeye gittiği sanılıyor. Biri Uzun Çarşı’nın önünde bugünkü köyün karşısında ve derenin sağ yanında olmak üzere iki değirmen harabesi bulunmaktadır. Birinin adı Cihanbeyli değirmeniymiş.

Merzimen suyunun kaynağını teşkil eden ve ilkin batıdan kuzeye akan derenin mevkiinin adı paçalıdır. Burada bir magara bir de harabe vardır. Her ikiside mevkiinin adını taşırlar. Bu çevrede bir de definenin bulundu söylenir.

Halilbaş Höyüğü ve çevresi hakkında sunduğum şu açıklamadan sonra benim gibi sizinde şu hükme varacağınızı sanıyorum: Burasının bir zamanlar bayındır bir kale ve şehir olması gerektir.

Merzimen suyunun ve Halilbaş Pınarının yanlarını süsleyen ağaçların koyu gölgelerinde dinlendikten sonra artık Cingifeye hareket edebiliriz. Yılda önümüze suları daha çok eski bir köprü ile geçilen bir dere çıkacaktır. Koçlu ve Loğlacık köylerinin güneyinde batıdan doğuya akan bu dere, yukarıda işaret ettiğim gibi önce Bacalı sonra Merzimen adını alan derenin sularını topladıktan sonra, aynı ad altında Rumkale yanında Fırat’a dökülen sudur.

Köprüyü geçince sol tarafımızda Ak Değirmen denilen bir su değirmeni vardır. Artık Cingifeye yetişmek içinde önümüzdeki küçük bir sırtı aşmak yeter.

Cingife Höyüğü Halilbaş Höyüğü’nün en az iki büyüklük ve yüksekliğindedir. Höyük ve çevresinde geçmişden haber veren bazı eski döküntülere ve mezarlara rastlanmaktadır. Höyükdeki kazılarda bulunan çanak çömlek kırıkları burada eski bir iskân yerinin varlığını göstermektedir. Höyük bir dere kenarındadır. Fakat suyu azdır. Batı güneyinde bir de pınar vardır.

Şu açıklamalara göre acaba tarihi Merziban Kalesi bu iki hüyükten hangisidir, hemen söylüyelim ki, bu sorunun karşılığını, yapacakları ilmi kazılarla ancak arkeologlar verecektir.

Ünlü kale birbirine yakın bulunan bu hüyüklerden ister birincisi, ister ikincisi olsun geçmişteki kederleri çevresinde bulunan Besni, Maraş, Gaziantep ve Rumkale’nin tarihi kaderiyle sıkı sıkıya ilgilidir. Buna göre Etilerin, Hurilerin, Mitanilerin, Asurilerin, İranlıların, Romalıların, Bizanslıların, Arapların eğemenliklerine girip çıkmıştır.

Merziban’da, Gaziantep gibi hicretin 16. yılında ikinci halife Hz. Ömer (r.a) zamanında savaşsız zaptedilerek, sonradan Avasım adı verilen hudut kaleleri arasına girmiştir.

Fotoğraf: Cemil Cahit Güzelbey’in Gaziantep Camileri isimli eserde yer alacak olan bir cami kitabesi

Cingife veya Cinife adının buralara kadar sarkan Cenevizlilerden kaldığı söylenir.

İlçenin şimdiki birleşik adındaki Yavuz sözü ise, bu çevreleri Osmanlı topraklarına katan Yavuz Sultan Selim’e nisbetledir. Yavuz Gaziantep’e yürümeden Önce son molayı Merzimen suyu kenarında vermiş, son hazırlıklarını burada yapmış. Mısır Sultanının Gaziantep muhafızı Yunus Bey’i burada kabul etmiştir.

Hoşça kalın sayın dinliyenlerim. (Gaziantep Radyosu)