Türk milleti, dün Lozan zaferinin yıldönümünü kutladı. Yirmibir sene evvelki asil heyecan bütün tazeliği, bütün temizliği ile göğüsleri kabarttı; yüreklere ferah ve inşirah, kalplere neş’e ve iftihar verdi. Lozan, bir coğrafya ismi olmaktan çıkmış; millî tarihimizde (istiklâl)e alem olmuştur. Lozani Türk istiklâlilinin hücceti, siyasî zaferlerimizin şaheseridir. Lozan, birinci dünya harbinin mağrur ve mütehakkim galiplerine mağlup Osmanlı imparatorluğu enkazından fışkıran genç, gürbüz ve muzaffer Türkiyenin “mısakımilli” sini tanıttığı ahitnamenin ismidir.

Lozanı anlamak için ondan önceki kara günleri hatırlayalım:

İkinci Viyana dönüşünden sonra dirayetsiz, kifayetsiz, cahil ellerde ip ilmek tutmıyan, mağlubiyetten mağlubiyete sürüklenen, en haysiyet kırıcı muahedeleri bütün bir kayıtsızlıkla kabullenen Osmanlı imparatorluğu, birinci dünya harbinde de mağlup zümre arasında yer aldıktan sonra çökmüştü. Avrupanın hasta adamı ölmüş, mirası Sevrde taksim edilmişti. İmparatorluğa dahil Türk olmayan ülkeler paylaşıldıktan sonra Türkün özyurdu Anadolusu da bu paylaşmadan dışarı bırakılmamıştı. Herkes memnundu. Düşmanlar, galibiyet hisselerini almış olmaktan müsterih; milletin asırlarca kanını emen saltanat makamı tac ve tahtını, yabancı süngüsü altında olsa bile, muhafaza edebilmiş olmaktan hoşnuttu. Bundan mustarip olan, kahır çeken, çileden çıkan biri varsa o da Türk milleti idi. Sevri hazırlayanlar, her şeyi düşünmüşler fakat bir şeyi unutmuşlardı: TÜRK MİLLETİNİ... Bu milletin fıtraten kanında mevcut asaleti, kahramanlığı, vatan sevgisi ve hürriyet aşkını.

Dünyaya medeniyet dağıtan, kıtalar fetheden, krallara tac giydiren, ülkeler bağışlayan bir millete zincir vurulabilirmi idi. O millet ki kaderin omuzlarına yüklettiği mağlubiyetlerde bile galipti. Son mağlup çıktığı birinci dünya harbinde üç milyon evladı sekiz cephede dört sene döğüşmüş yenilmemiş; tarihine Çanakkale gibi büyük bir zafer tacı daha hediye etmek suretle hayatiyet ve zindeliğini göstermişti.

İşte bu büyük ve asil millet Mustafa Kemal gibi, İsmet Paşa gibi müstesna harp ve siyaset dâhilerini başında bulunca yedi düvele birden meydan okumuş, yurduna saldıranları harap ve ıssız Anadolunun bozkırlarında ters yüzü geri çevirmiş, istilâ emellerile birlikte Akdenizim mavi sularına gömmüştü. Bu mucize karşısında Sevri hazırlayanlar Türkün ayağına gelmiş Mudanya da şerefli bir sulhun temelleri atılmıştır. Mudanya mütarekesini Lozan muahedesi takip etmiştir.

Fakat Lozan hiç te kolay olmamıştır. İnsanlara hakkı teslim ettirmek, savaş meydanlarında yenerek pes dedirtmekten zordur. İnönülerinin; Sakarya ve Dumlupınarın galip komutanı İsmet Paşa binbir yokluk ve yoksulluk içinde bu zaferler silsilesini kazanmak için harcadığı enerji ve kudret kadar belki daha fazlasını Lozan barış masasında da sarfetmiş ve aylarca süren çalışmalardan ve didişmelerden sonra karşısındakilere Türkün tam istiklâlini tanıtmağa muvaffak olmuştur. Bu zaferin büyüklüğünü anlamak için barış masası başında karşılaştığımız murahhas heyetlerin yalnız mağlup devletlerin delegeleri değil umumî harp galibi sekiz milletin murahhasları olduğunu ve başarılan işin yalnız vatan sınırlarını çizmek değil beş asırlık pürüzlü hesapları tasfiye eylemek bulunduğunu düşünmek kâfidir.

Bu eşsiz zaferin yıldönümünü kutladığımız dünyanın bu yakım ve yıkım devrinde Lozan kahramanının Türk milletinin başında bulunuşu, bizim için güzel bir talih eseri, büyük bir saadet olmuştur. Lozanı yaratan dünyanın çığırından çıkarak karanlık uçurumlara doğru yuvarlandığı bu buhran ve ıstırap günlerinde kurtardığı vatanı tam bir huzur ve sükûn içinde imar etmek, milleti ileri bir insan cemiyeti olarak yükseltmek yolunda da rehberimizdir. Ona, en büyük Türke binlerce minnet ve şükran...

Yazımı Lozan kahramanının Lozanı tarif eden şu beliğ sözlerile bitiriyorum:

“Her türlü tagallüp ve tahakkümden âzadee menabii bol, müdafaa vasıtaları mebzul, hür ve yeni bir vatan. Bu vatanın adı Türkiyedir.”

Yazan: Ali Nadi ÜNLER