Lozan, Millî kurtuluşumuzun en parlak belgesi, Millî şef Inönünün millete baha biçilmez bir hediyesidir.

Kaybolan umumî savaştan sonra Osmanlı imparatorluğunun imzaladığı Mondros mütarekenamesi ve onu takip eden Sevr paçavrası, yüz senelik “hasta adam” in ölüm vesikası idi. İmparatorluğun Şarkî avrupada beka ve mevcudiyeti üzerinde Çarlık Rusyası ile Garp devletleri

arasında siyasî ve bazan da askerî bir mücadele mevzuu olan “Şark meselesi” galip devletlerin Sevrde Osmanlı murahhaslarına dikta ettirdikleri muahede ile sona eriyor; Osmanlı imparatorluğu tarihe karışıyordu. Mağlûp zümre içinde en çok kan akıtan, yıpranan devlet Osmanlı hükümeti idi. Dikta ettirilen muahedelerle öldürülmek istenilen de o oldu.

Fakat tarihin karanlık çağlarındanberi hür ve efendi olarak yaşamış, cihana medeniyet pişüvahğı etmiş olan koca bir milletin bu esarete boyun eğmesi mümkün mü idi? Derhal Anadoluda yeryer kıyamlar başladı. Dahî bir Şefin başına geçtiği bu millî ayaklanma az zamanda teşkilâtlandırıldı; hakikî bir mukavemet cephesi kuruldu.

Gayri muntazam bir halde bulunan millî kuvvetleri ilk defa organize eden, ordu haline koyan, garp cephesi kumandanı İsmet paşa olmuştu. Nüve hâlindeki bu ordu ile Metris tepede Türkün makûs talihini yenen de odur.

Kahraman başbuğun yüksek idaresinde Sakarya boylarında, Afyon sırtlarında ve nihayet Dumlupınarda müstevlileri darmadağın ederek denize döken ordunun muzaffer kumandanı da yine o oldu.

Garp cephesinin genç ve güzide kumandanını, biraz sonra Türkiye baş murahhası olarak Lozanda sulh masası başında görüyoruz. Türkiye baş murahhası bu masa başında da harp meydanında olduğu kadar çetin, yorucu ve üzücü savaşlar yapmış ve burada da Türke en büyük zaferini idrak ettirmek bahtiyarlığına nail olmuştur.

Tarih, Türk milletine er meydanlarında sayısız zaferler kaydeder. Fakat ordunun kazandığı bu zaferler, Lozana kadar, daima yeşil masa başında dilpomasi manevralarile hiçe indirilmiş, en şevketli zamanlarımızda bile en ağır şartlar kabul edilmiştir.

Millî Savaşın, ne kadar çetin mücadeleler, beşer kudretinin yeti- şemiyeceği azim, ferağat ve kahramanlıklarla kazanıldığını bilen îsmet İnönü, bu büyük zaferin lâyık olduğu şerefli bir sulhla taclandırılması için İnönlerinde, Sakaryada, Kocatepede uğraştığı kadar ve belki onlardan çok çalışmış, keskin zekâsı, ön görürlüğü, çelik azim ve iradesi ile dünyanın tanınmış diplomatlarını mat etmiştir.

Lozanda üzerinde en çok durulan mesele, kapitülâsyolar meselesi olmuştur. Türkü kendi yurdunda esir yaşatan, yabancılara Tür- kiyede bütün kanunların, İçtimaî kayıdlerin üstünde bir mevki veren, Türkün alın terini istismar ettiren kapitülâsyonları kaldırmak, karşımızdakilerin hiç te işine gelmiyordu. Bu kayıtları idame için yaptıkları diplomasî manevraları, tehdidler, ricalar Türk baş murahhasının çelik iradesi önünde tamamen kırılmış ve nihayet Türk hakları kabul edilmiştir.

Bize, siyasî, İktisadî, İçtimaî bütün sahalarda tam istiklâlimizi kazandıran Lozan muahedesidir.

Harbi kazanmasını, sulhu yapmasını bilen İsmet İnönü, millet ve memleketi sulhun nimetlerinden istifade ettirmesini de pek eyi bilmiştir.

Kazanılan zafef ne kadar büyük, yapılan sulh ne derece şerefli olursa olsun bunları millî kalkınma, ilerleme ve yükselme hamleleri takip etmezse netice sıfırdır.

Er meydanında galip bir kumandan, sulh masasında mümtaz bir diplomat olan İnönü, milletimizi ilerletmek, yurdumuzu imar etmek yolunda da en müşkül vazifeyi, Başvekâlet vazifesini yüklenmiş, eşsiz bir devlet adamı olarak onu da başarmıştır.

Lozan zeferinin 16 inci yıldönümünü kutlularken yine onu “Millî Şef” olarak bu milletin başında görmekle bahtiyarız. Türk milleti ona en derin, sarsılmaz sevgi ve inan hislerile bağlıdır. Bu sevgi ve tazim duygularımızı bu vesiyle ile bir kere daha tekrarlayalım.

Ali Nadi ÜNLER