Babam savaş başladığı sırada Arkık köyünde icar ettiği bir çiftliği işletiyordu. Muharebenin ilk yarısında şehir müdafileri için cephane ve erzak temini görevi ile dışarı çıkmış, jandarma yüzbaşısı Esat beyin maiyetine girmiştir.

Rahmetli, ata çok meraklı ve iyi binici idi. Bu sebeple Bostancık köyünden Ali Kiya adında bir adamdan yarısına iki deve vermek sureti ile çok asil ve güzel bir kır at almıştı. Meğer o atta o zamanlar Fransız yanlısı olarak bilinen Mülklü Gavur Haci’nin de gözü varmış. Fransızların işgal güçleri ve çevrede ki hakimiyetleri artınca bir gün babama atı kendisine satması için haber yollar. Aldığı cevap reddir. Antep düşünce bu haberler sıklaşmaya ve sertleşmeye, cevapları da aynı tonu almağa başlar. Son karşıt şudur:

— Bu at bana Gavur Haci dan daha fazla yakışır. Elinden gelirse gelsin alsın.

Bu arada Ermeniler ve Fransız taraftarı bazı çeteler gûya devriye ve kontrol maksadı ile sık sık Arkık’a uğruyor, içlerinden Haci’nın özel talimatı ile hareket eden kimseler el altından atı soruşturuyorlar. Bulsalar hemen aşıracaklar. Babam bunu bildiği için çevrede hep gözcü bulunduruyordu.

Fransızlar şehri işgal etmekle beraber, köylerdeki hakimiyetleri pek etkili olmamıştı. İkili bir idare vardı. Bir çok köyler vergilerini Milli hükümet tahsildarlarına ödüyor; aşar iltizamında aynı yolu tutuyordu. Gerek bu sebeplerle gerekse sahip ve sakinlerinin Kuvay Milliye ye mensuplukları bilinen bazı köylerde evler yıkılmış, hayvanlar sürülmüş, mahsul yağma edilerek hasara uğratılmıştı.

Babamın Kuvay-ı Milliyeci olduğu biliniyordu. Milli hükümetin Aşar mültezimi idi. Üstelik şehrin düşmesinde ve daha sonra dışarıya çıkan bazı savaşçılar yanında barınıyordu. Gavur Haci bütün bunları parmağına dolayarak Fransızları babam aleyhine kışkırtıyordu. İşte bu sırada bir hadise oldu.

Birecikli Galip Bey (Deniz) bir akşam Mehmet Göğüş’ün odasına misafirdir. Gece yenilir içilir, sabahleyin köyden ayrılacağı sırada bir Fransız devriye müfrezesinin uzaktan köye doğru yöneldiği görülür. Hemen yanında taşıdığı hafif makinalı tüfeği Mehmet Göğüş’ün evinin balkonuna yaslıyarak gelenlere karşı iki şarjör ateş eder. Ondan sonra atına binip süratle uzaklaşır.

Köyde işleyen bu makinalı tüfeğin Galip Deniz’e ait olduğundan kimsenin haberi yoktur. Herkes babam tarafından ateş edildiğini sanmıştır. Çünkü rahmetli savaş sırasında Fransızlardan aşırılmış bir hafif makinalı tüfek almış, az süre sonra eski ve yakın dostu meşhur Türkmen reislerinden Nüveyran’a hediye etmiştir. İşte bu sebeple olayı müteakip köyü kuşatan Fransız müfrezesi yaptığı kısa bir soruşturmadan sonra bütün hızı ile babamın aleyhine yüklenir, sık sık Arkık köyüne baskınlar yapmıya başlar. Her baskın bizim için bir çok zararlarla sonuçlanıyordu. Bu cümleden olarak evin halı, keçe ve kilimleri kesilip atlara belleme yapıldı. Zahire anbarları talan edildi, deve öküz ve koyanlarımız sürülüp götürüldü.

Babam, baskınlarda gafil avlanmamak için çok vakit gündüzleri uyur, geceleri yalnız veya bir kaç arkadaşı ile köy etrafında devriye gezerdi. Bir gece yine sabaha kadar uykusuz kaldıktan sonra şafak vakti köyün bir kilometre doğusunda bir tarlanın içinde atın ayağını bukağılar, yularını eline dolayarak derin bir uykuya dalar. Biraz sonra tan atmış, ortalık ağarmıştır. İşte bu sırada Ermeni ve Fransızlarla bunlara satılmış bazı kimselerden kurulu dörtyüz kişilik bir süvari müfrezesi birden bire köyün harman yerinde görülür. Çiftlik rençberlerinden Çirtik Memet, babamın yerinden haberlidir, hemen köyün doğusundaki son doma tırmanır, gırtlağının bütün kuvveti ile seslenir:

— Ağaaaaaaaa, ağa. Kaç, Fransızlar geldi.

Bir yandan Mehmet bağıra dursun, öbür yandan kır at harika sezişi ile tepinmeye ve kişnemeye başlar. Babamın uykusu çok hafiftir. Hemen uyanır. Köye doğru bakınca durumu anlar, batıdan gelen müfreze köyün doğusuna sarkmış kendine doğru ilerliyor. Ata atlayıp hemen kaçmak lâzım. Amma bukağının anahtarı nerde?

Kır ata atlarken Ermenilerin Türkçe bağırtıları duyuluyor:

— Ökkeş efendi kaçma. Aksi takdirde vurulman için emir var.

Kır at süvarisini üstünde hissedince hiç bir tahrike lüzum kalmadan yıldırım hızı ile doğu istikametine atılır. Arkasından dörtyüz kişinin birden yaylım ateşi başlar. Başlar ama birkaç dakika içinde süvaride gözden kaybolur. Müfreze kumandanının yanındakilere şu sözleri söylediği işitilir:

— Bu nasıl attır? Kırmızı tarlada beyaz givercin uçtu sandım.