Baraklarla bölgemizdeki Türkmenlerin şifahi göç destanlarına göre Feriz Bey, Horasan'dan Anadolu’ya göçen dört bini Abdal adıyla anılan davul ve zurnacılar olmak üzere 84 bin çadırlık bir topluluğun başkanıdır.

Bu göç grubu önce Sivas üzerinden Yozgat’a gelir. Kafiledeki Abdalların reisi ve bir saz şairi olan dedem oğlu bu göç hakkındaki bir parçasında söyle der:

"Dedem oğlu söyler aşkın bağından”

"Aşırdılar bizi Yozgat dağından”

"Anadolu Sivas şehri sağından”

"Düşürdüler bizi şu düz çöllere"

Sayıları 400.000 üzerinde tahmin edilen göçmenler, anayurtlarında sadece aşiret yasası ile sınırlı, hür bir hayat yaşadıklarından bazı uygunsuz hareketler yaparlar. Yerli ahali şikâyet eder. Bu sırada bir de hükümetin postası soyulur. Baraklı (Şiddo oğlu Hamo)'dan şüphe edilir. Yakalanıp hapse atılır. Bunun üzerine Hamo'yu kurtarıp Yozgat’tan göçmeyi kararlaştırırlar. Bu münasebetle oymak ozanlarından birisi:

"Feriz Bey'den Muslu Bey'e bir selam"

"Gelin bu ellerden göçelim,dedi."

‘’Al Osman oğluna karşı durulmaz,”

"Vakitken arayı açalım, dedi.”

Kıtası ile başlayan parçayı söyler.

Karar uygulanır; kaleye hücum edip tutukluyu kurtarır, çadırları yıkıp Yozgat’tan ayrılırlar. Bu hareket düpedüz bir isyandır. Osmanlı Devleti ayaklanmayı bastırmak üzere Kadıoğlu Yusuf Paşa'yı memur eder. Yusuf Paşa, bunları güneye doğru sürüp Gaziantep-Urfa bölgesine yerleştirir. Yozgat’tan olduğu gibi burada da aşiret geleneği dışındaki kayıtlardan sıkılırlar. Türkistan’a veya Acemistan’a dönmeyi kararlaştırırlar. Feriz Bey, İran’a gider. Şahtan göç müsaadesi alır. Oymağının yanına döner durumu bildirir. Aşiret içinde İran’a göçüp göçmemek hususunda ikilik çıkar. Topluluğun yarısı Feriz Bey ile birlikte doğuya giderler. Bu gidiş kalanlarda acı bir hatıra bırakmıştır. Bu münasebetle Taşbaşoğlu adlı bir ozan tarafından söylenilen "Feriz Bey aceme gitti durnalar" nakaratlı bir türküde bu acılık duyulmaktadır.

Aşiretin geri kalan yarısı dağdağalı bir hayat geçirirler. Komşuları olan Arap ve Rişvanlarla ve bazen de kendi aralarında kanlı mücadeleler yaparlar. Zaman zaman hükümete karşı da geldiler.

Gerek göç ve gerekse bu kavgalara ait birçok manzumeler türküler ve hikâyeler vardır.

Bu göç hikayesini en iyi ve ilmî bir şekilde etüt eden Nizip’in kıymetli evladı Cahit Tanyol’un işaret ettiği gibi Feriz Bey göç destanının mihverini teşkil eder.

Bugüne kadar Feriz adında bir oymak beyininin varlığı hakkındaki bilgimiz hep böyle söylentilere dayanmakta idi. Bir süre önce şer’i mahkeme sicillerini incelerken rastladığımız bir vesika bu ünlü Türkmen Bey'i karşımıza çıktı.

Bu vesika şer’i mahkeme sicillerinin 240’ncı cildi 202’nci sayfasında kayıtlı olup, 4 Şevval 2240 tarihini taşıyan bir vakfiyedir.

Vakfiyenin yazılı bulunduğu sahifenin başında "Sipahi Muhiddin Efendi'nin ecdadı vakfiyesi" ibaresi yazılıdır. Vakfiyenin münderecatına göre:

"Antep şehrinde, Şehreküstü Mahallesi, Kepenekhane ahalisinden ve oymakların eşrafından Beydili Torunbeyleri'nden olup sultanın buyruğu ile salyan ve tekalüften affedilmiş bulunan hayır sahibi Feruz Bey oğlu denmekle belli Hasan Bey oğlu Hacı Ömer Bey aynı mahalledeki iki ev ile 60 maşaralık bostanını kendinden sonra erkek evladı mütevelli olmak ve evde kız ve erkek evladı oturmak, buna karşılık her sene büyük bir kazan aşure pişirtip fukaraya dağıtmak bostan hasılatından Şeyh Fetullah Camii müezzinine ayda otuz akçe verildikten sonra kalan kallesi iki erkek bir kadın almak şartı ile vakfedilmiştir."

Gerek vakfiyenin yazılı bulunduğu sahifenin baş tarafındaki ibareden gerekse vakfiye metninden Feriz Bey evlatlarının her türlü tekalüf ve salyandan muaf bulunduğunu anlamaktayız. Bu fermana belki eski tarihlerde rastlayacağız.

İşte böylece destanî bir kişi olan Feriz Bey bu vesika sayesinde gerçeklik alanına girmiş oluyor.

Vakfiyedeki torun sözü fikrimizi başka bir sahaya çekmektedir. Ünlüşairimiz Hasip Durri'nin eski aile adı Torunzâdedir. Bu sebeple şairin Feriz Bey evlatları ile bir münasebeti var mıdır? Şimdilik cevabı zor bir soru.