Halen Çimento Fabrikasında memur bulunan arkadaşım Mehmet Sakıp Atay’dan alıp gözden geçirdiğim el yazması bir defterde iki manzum parçaya rastladım. Kazı yaparken önemli tarih belgeleriyle karşılaşmış arkeolog heyecanı ve sevinci ile bu parçaları kopya ettim.
Parçalar 18’nci yüz yılın ikinci yarısı ile 19’ncu yüz yılın başlarında yaşayan Külli zade (Aksoy) Saip ile aynı soydan yeğeni Şevkete aittir. 19’ncu yüz yıl Gaziantep’inin ünlü kişilerinden Battal beyin doğumuna yazılmış iki tarih manzumesidir. Ne yazık ki her iki şairin de doğum ve ölüm tarihleri ile hayatlarının safhaları karanlıklar içindedir. Ancak Saip’in müftülük görevi yaptığına dair bazı belgeler vardır. Her iki şairin kuvvetli birer aruzcu oldukları pek az fakat öz parçalarından anlaşılıyor.
İşte beni Saip ve Şevketin parçalarını gördüğüm zaman hemen kopya ederek yayınlamaya sevk eden nedenlerin başında bu değerli fakat eserlerinin topluca bize intikal etmemesi bakımından talihsiz diyeceğim şairlere ait bulunmasıdır.
Bu iki tarih sayesinde 1290 (M. 1873) de öldüğü Mehmet Paşa camimdeki mezar kitabesinden anlaşılan fakat doğum günü bugüne kadar belli olmayan Battal beyin doğum tarihi de ortaya çıkmış oluyor.
Tarihleri yazılı bulundukları defderden dikkatle ve aynen kopya ettikten sonra hocam ve üstadım Şakir Sabri Yener’e yolladım. Onun kalemiyle yeni yazılara çevrildi Beni böyle harekete sürükleyen sebep her iki manzumenin de koyu bir Osmanlıca ile yazılmış olması ve bir hata etmem ihtimali bulunması idi.
Şakir Sabri Yener, yeğenin şiirini dayısından daha başarılı görmüştür. Bu görüşe ben de aynen katılıyorum. Şevketin parçası gerek edebi sanatlar, gerekse vezne olan tasarruf bakımından daha başarılıdır.
Şimdi önce Şevketin sonra da Saip’in parçalarını sıra ile alıyorum :
Tarih Berayî Battal Zade Battal Bey
Gel ey âlî nesep ferhunde ikbâl
ki yani mîr-i sadık Âl-i Battal
Edîb-ii âkıl-ü Kâmil hünermend
Zehî sahih kemal-ü izz-ü iclâl
Ne nâzik sohbetârâ tab’ı rûşen
Bu Tavr-ı Asafâne ana hep dâll
İşitseydi sahâsın Hâtem-i Tayy
Bulurdu terk-i davasında bir âl
Cemalin görse Yusufla Züleyhâ
Hiç etmez Yusuf ile kıyı ile kaal
Ve gaada görse bu mestâne şîri
Şecaat nâmın anmaz Rüstem-i zâl
O denlu âlî-yü ferhunde ferruh
Kılur her kevkebin bir saad’e irsâl
Eğer mazide müstakbelde gerçek
Desin manendini var ise remmâl
Husûsâ verdi ltitfundan ana Hak
Güzel ferzend-i zîbâ ercümend âl
Necabet nuru zahir cephesinde
Zehî nîr-i mükerrem meymenet-fâl
Cebininde hüveydâ nîk-haslet
Bu bir özge saadet başka bir hal
Zehî vâlid zehî mahdûm-i rânâ
Hele vasfında kaasır küll-i zîbâl
Yine medhetse mümkün tab’ı pâkim
Sühan vasfında açtım her taraf bâl
Benim ol şehsüvâr-i fikr-i meydan
Sala varsa bu (meydan) içre faal
Ko lâf ile Güzâfı şâd-kâm ol
Verir eş’ara revnak reşk-ı dahhâl
Ovâ kıl sıdkile bu nev nihale
Bula câh-i cihanda hayli iclâl
Duâ gurûr-i rif’at ile mesrur
Geçe hengâmlar ciinbiişle her sâl
Dedi Şevket Güzel târih-i mevlûd
Tamam otuzda dehre geldi Battal
Kasîdei Saip Beray Velâdet-Îbattal Zâde Battal
Hazret i mîr-i Atıfetpîrâ
Cümleye şimdi ol penâh gibi
Yâni Battâl zade kim Hâtem
Bir gedâ, kendi âna şâh gibi
Mir-i sâdık okundu nâmına
Sıdk iklimi ana câh gibi
Yusuf-u rayine sipehr-i bülend
Sernigûn tenk tire çâh gibi
Mâh-i emtedle Ahterân-i murad
Zîb-i destâr şep kiilâh gibi
Pâsıbandır dü dîde-i rûyu
Çarh-ı ikbâle mehr-ü mâh gibi
Nice dıde o dîde kim (elhak)
Mehr-ü meh mürdüm-ki siyâh gibi
Ol ki deryâ-yi kahrına nisbet
(Sufüf-i) düşmenân kâh gibi
Verdi lütfundan ana Rabb-i Çelil
Bir püser sehm-i intibâlı gibi
Cephesinde necâbet âsârı
Tâb-i Hurşîd-i sublıgâh gibi
Tâc-i Devlet serinde şûlefürûz
Şâh-ı firûz-i zerkülâh gibi.
Böyle mîr-i çelil (midhatını)
Yazmamak Sâib’e günah gibi
Bu kadar vâridât-i rengâmîz
Tab’ıma mülhem-i ilâh gibi
Bu selaset ki şiir-i pâkimde
(Sun’ı) teşbih akar miyâh gibi
Böyle lâf-ı (acâyibe) ikdâm
Şaire köhne resm-ü râh gibi
Çok uzatma kelâmı eyle duâ
Sözde ıtnâb pek tebâh gibi
Ola ya Rabbi sâye-i lütfün
Zâti pakinde badgâh gibi
Ola târik, çeşm-i âdâya
Dü cihân dügâh-i âh gibi
Baht-ı ikbâl ede teveccüh-ü tam
Veçh-i pâkine kıblegâh gibi
Bu duânın kabûline burhân
Sıdk-ü ihlâs iki güvâh gibi
Ettim (ihdâ) bu tâm târihî
Doğdu Battâl kevne mâh gibi
1230