Şer’i Mahkeme sicilleri üzerindeki incelemelerim sırasında, nükteleri irticalen söylediği başarılı manzum tarihleriyle büyük bir şöhret yapan ve ünü îstanbula kadar yayılan, zamanımıza kadar intikal eden şair Hasırcıoğlu Mehmet Ağa ile ilgili bir belgeye rastladım.

Sicillerden 138 numarayı taşıyan ciltin 326’ncı sayfasında kayıtlı bulunan 25 Rebiülahir 1223 (18 Haziran 1808) tarihini taşıyan belge, şairin babası Hasırcıoğlu Haci Abdullah Ağanın verasetinin sübutuna, miras hisselerinin belirtilmesine, ayrıca tereke içinde bulunan tütün hanı yakınındaki 12 dükkânın Antep mütesellimi bulunan Mustafa oğlu İbrahim Ağaya satışına dair bir ilâmdır.

Haci Abdullah Ağa’nın mirası 64 hisse itibariyle şöyle dağılmıştır:

8/64 Karısı Mustafa kızı Hatice

14 / 64 Büyük oğlu Haci Mustafa

14/64 Küçük oğlu Abbullah Necip

14 / 64 Küçük oğlu Mehmet (Şair Haci Mehmet Ağa)

7/64 Büyük kızı Fatma

7/64 Küçük kızı Ayşe

Belgede küçük ve büyük sıfatlarının geçmesi varislerin medeni haklarını kullana bilmeleri bakımındandır. Henüz (sinni rüşt) e varmıyanlara küçük denir. Bunlar velayet veya vesayet altında bulunurlar. Buna göre Haci Abdullah ağa, öldüğü vakit sonradan şair olarak ünlenen Mehmet ağa, kardeşi Abdullah Necip ve kız kardeşi Ayşenin henüz küçük yani sinni rüşte ermemiş oldukları anlaşılıyor. Zaten 1887 yılında 83 yaşında öldüğü bilinen Mehmet ağa, bu tarihte 4 yaşındadır.

Büyük Haci Abdullah ağa’nın büyük oğlu Haci Mustafa, Haco ağa adiyle anılan ve 1246 (1830) da babasının 1203 yılında yeni baştan yaptırdığı Handan bey camiinin minaresini inşa ettiren kimse olup şair Ahmet Muhlis efendinin babası bıraktığı el yazması defterlerle bize Gaziantep‘in geçmişi hakkında hayli bilgi yeren Mustafa Fehim efendi’nin dedesidir. Mustafa Fehim efendi de özel idare başkatipliğinden emekli Ahmet Muhlis efendinin babası Orman Mühendisi Mahmut Tüzünün dedesidir.

Dergimizin 39. ncu sayısında yayınlanan Haci Abdullah ağanın Handan bey camiini yaptırmasına dair araştırma ve incelemelerimde Sayın Ahmet Tüzünden naklen Haci Abdullah ağanın çocuklarından bahsederken, Abdullah İzzet adında bir oğlu ile Siddi adinda bir kızının bulunduğunu kaydetmiştim. Veraset belgesinden anlıyoruzki Abdullah Ağa’nın bu oğlunun ikinci adı İzzet değil, Necip’tir. Kızının ise adı Fatma’dır. Belki, sonradan Siddi adı da eklenmiştir.

İlamın ikinci kısmında Haci Abdullah Ağa’ya ait dükkânları satın alan Voyvoda İbrahim ağa hicri 1220-1224 yıllarında Gaziantep mütesellimliği yani Sancak beyliği yapmıştır. Gerek bu olayı gerekse kendisinden sonra Ebubekir ağa adında birinin Antep Sancak beyliği yaptığını yukarıda sözü geçen 138 numaralı defterdeki birçok kayıtlardan anlamaktayız.

Eskiden Müftü zade soyadı ile anılan (Atay)’ların ileri gelenlerinin anlattıklarına göre İbrahim Ağa (Kör Müsellim) adiyle anılmaktadır. Ataları bulunan Müftü Haci Osman efendinin dayısıdır. İbrahim ağa bir iş için Halebe davet edilerek orada hile ile öldürülmüştür.

İbrahim ağanın Daldabanoğlu Mehmet Ali Paşa ile Nuri Mehmet paşa olaylarına adı karışan Kasapogîu İbrahim ağanın damadı olduğunu yine sicillerden anlamaktayız. (Cilt 38, Sahife 335 ) İbrahim Ağa, Boyacı mahallesinde Seyit Ahmet adında bir hayır sahibi tarafından kurulmuş olan medrese yıkıldığından 2 gözden ibaret hücre, dershane, kütüphane ve müştemilatını yeniden yaptırmış, bu iş için bir de vakıf tesis etmiştir. (Aynı cilt sahife 135).

Kasapoğlu İbrahim ağa Nuri Mehmet paşa’nın en amansız hasımlarındandı. Paşa’nın idamı üzerine kendinin ve akrabalarının mallarının müsaderesinde önce gayret harcamış, sonra bu malların bir kısmını çeşitli yollarla ele geçirmiştir. Devir döndükten sonra Mehmet paşa’nın yeğeni Haci Sadık bey Hassa silahşoru Alaybeyi ve Antep mütesellimi olduğu vakitlerde bu malların bir kısmını istirdat etmiştir. (Siciller cilt 140, sahife 243) (Cilt 139, Sahife 137) (Cilt 135 sahife 77,78,80)

Veraset belgesinin metninden anladığımıza göre, Tütün hanı Nur Ali ağa zade Hüseyin ağa tarafından yaptırılmıştır. Nur Ali ağa 18’nci asır Gaziantep’inin en seçkin kişilerinden birisidir. O kadarki bugün Amerikan hastahanesinin bulunduğu tepe yaşadığı yıllara ait sicil kayıtlarında Nur Ali ağa dağı diye geçmektedir. Bu dağın ve bunun batısında bulunan kollej tepenin Kavaklığın Nur Ali Ağa’ya ait olduğu ve Kavaklığın miras yolu ile Battal beye geçip merhum tarafından şehire bağışlandığı rivayet edilir. Nur Ali ağa, Nuri Mehmet paşanın kayınbabasıdır. Kızının adı Safiye dir. Bu konuda ayrı bir yazı ile bilgi vereceğim.

İkinci belgeye gelince. Zühtü adında bir şaire ait olup içinde seksen parça şiir bulunan özel kitaplığımzda mevcut bir cönkte rastadığım bir tarih şiirdir. Bu parça Haci Abdullah ağanın Hasırcı henını yaptırması münasebetiyledir. Hasırcı hanı uzunçarşıda idi. Sonradan yıkıldı yerine başka binalar yapıldı. Parça şudur:

Hasırcı zade elhaç ağa kim

Verdi vüsünü hayrata elan [1]

Görüp termin ile bu hoş mekânı

Anın bünyadma avn etti rahman

Yapıp ferhunde bir çayı garibi

Ana darında rahat vere yezdan

Dahi ömrü müzit olsun cihanda

Geçün zevk ile ruzunu mennan [2]

Düşüp hey ismine zöhtü de tarih

Nezzibadır bunun ismine nevhan (1230 / 1213)

Tarih tamiyelidir. Hay sözünün ebcet hesabiyle karşılığı olan 18 sayı düşürüldükte hanın hakiki yapılış tarihi olan 112 sayısı meydana çıkmaktadır.


[1] Vüsünü = servetini

[2] Metinde geçün yazılı ise de bunun bir kopya yanlışlığı olduğu doğrusunun geçülsün olması gerektiği anlaşılıyor.