Nükteleri, Kelime oyunları – Tarihleri

Nükteleri, Kelime oyunları

Ağanın en ziyade muvaffak olduğu iki saha vardır: Biri nükteperdazlık, diğeri tarihçiliktir.

Nüktelerini ve kelime oyunlarını bir çok defa hazır cevaplık şeklinde, irticalen yapmıştır. Yazılarında da zemin ve zamana uygun, zeki buluşlarla temayüz eden kelime oyunları görülür. Bununla beraber nükte yapmak ibtilâsı, ona, bir çok soğuk, sunî şeyler de yazdırmıştır. Buraya bir kaç misal geçirelim:

Ağanın İstanbul seyahatında Sadrâzam Keçeci zade Fuad paşa, bir ziyafette ona sofradaki güzel üzümlerden ikram ederek:

— Ağa, buna “Çavuş” derler. Antepte de böylesi bulunur mu? Deyince Hasırcıoğlu derhal şu cevabı vermiş:

— Paşa hazretleri, bizim Antepte öyle üzümler var ki, İstanbulda olsa ‘’Müşür” derlerdi.

***

Süleyman Refet paşaya yazdığı bir teşekkür kasidesindeki:

Ömrümü davatına hasreyledim ihlâs ile

Buriyadır denmesün hakka Hasirî himmeti

Beytindeki (hasretmek, Hasirî himmet) kelimeleri Hasırcı zadeliğiyle münasebetlidir, Farsça (bûriya) kelimesi de (hasır) manasınadır. Ayrıca (riya) kelimesinin evveline (bu) sözü getirilmekle yapılmış bir terkip olabilir. Bu suretle birbirinden farklı iki türlü mana ifadesine müsaittir.

***

İstanbuldan oğlu Ahmed efendiye yazdığı bir mektuptan:

‘’………Bizden süal eder isen mesarife yüz vermediğimiz gün yüz kuruş yevmiye ile iktifa ediyoruz. Tütünün batmanı iki yüz kuruşa… Üç yüz kuruşluğu dahi vardır, Muhlis efendiye [1]sor. İstanbulun halini eyice bilir. Artık derya masrafı ki vapur ve kayık kirası, başkaca sudan bir masraftır.’’

***

Karabıyıklı köyünden Ömer ağa hakkında:

İhtiyar ise de gence de benzer

Karabıyıklı, Ak sakallı Ömer

***

“Celâlettin Rumîye intisap’’ adlı manzumesinden:

Sür Babi asitanına yüz, olma derbeder

Derman bu derde var ise ancak bu derdedir.

Bu beytteki (bab, derbeder, derd, der) kelimeleri arasında lafız sanatı yapılmıştır: İkinci mısradaki (derde) kelimelerinin her biri, hem (derd) kelimesine (e) ilâvesiyle; hem de (der) kelimesine (de) ilâvesile yapılmış farz olunabilir.

***

Halepten gelip Urfa ve Rakkaya giden Vecihi paşaya kaside yazarken meselâ şöyle mazmunlar buluyor:

“Paşa ahaliye halibi nimeti sebil etti. Yani “nimet südünü bedava dağıttı.” Bu sözle “Halep’’ ve Halepteki “Sebil” mevkiini hatırlamaktayız.

Paşa “hüsnü tedbiri ile Rehayi şerden reha etti. » Reha, hem Urfa, hem de kurtarmak manalarınadır: “Urfayı şerden kurtardı’’

***

“Onun vuslatı, Rehayı gülzarı. cinan etmez mi? „ Bu sözle de, Peygamber İbrahimin Urfada ateşe atılması ve ateşin kendisine gülzar

olması kısasına işaret edilmiştir.

***

“Rakkanın haline rikkatle merhamet etti.” acımak manasına gelen “rikkat” kelimesiyle “Rakka’’ ismi arasında da bir lafız yakınlığı vardır.

Tarihleri

Tarihleri, Ağanın en ehemmiyetli eserleridir: Bir hâdisenin vukuu tarihini Ebced hesabiyle gösteren mısraları mevzuya uygun bir münasebet ve mana ile süslemek hususunda. Ağa hakikaten mahirdir. Onun iki yüz kadar tarihini elde etmiş bulunuyoruz. Bunların pek azında muvaffakiyetsizlik vardır.

Tarihlerinin büyük bir kısmı ölümlere aid olanlardır. Bir kısmı da memuriyete tayin olunanların, terfi edenlerin, rütbe alanların... Tebrikine dairdir. Doğum vakalerine, bazı eşhasın edayi haccine, çeşme, su yolu, köşk, mektep, kışla, cami, han gibi tesisata ... Tarihler yazmıştır.

Ali Paşanın son Sadaretine yazdığı kasidede, kendisinin pek medhettiği bir müsanna tarih vardır ki her mısrası, (1283—1867) rakamını bildiren bir beyttir: Her iki mısradaki harfler, muhtelif kelimeler içinde geçmekle beraber birbirinin aynıdır. Böyle olunca bir mısradaki noktalı harfler, diğer mısradaki noktalı harflere; noktasızlar da noktasızlara muadil olur. Kezalik bir mısranın birler, onlar, yüzler hanesinde bulunacak Ebced harfleri, öteki mısradakilerin aynı olur, işte bundan istifade edilerek her iki mısradaki bu grupların yerleri birbiriyle değiştirilmek suretiyle aynı tarihi bir çok yollardan çıkarmak mümkündür.

Sürurînin böyle bir beyti vardır ki kendisi bundan 22 suretle tarih çıktığını beyan ettiği halde ahlaf 64 suretle tarih çıkarmıştır.

İşte Hasırcıoğlununki de bunun naziridir. Fakat o, Sürurînin tarihini beğenmemekte ve:

Sürurî cündü harbiden çıkarmış gerçi kaç tarih

Hurufatı nizam üzre değil, uymaz bu alaya

demektedir. Kendi tarihi hakkındaki sitayişlerinden bir kaç beytini alıyorum:

Ne tarih ol ki her mısraları lebrİz-ü- tam oldu

Hurufu birbirinin aynıdır Elif elfe, Ya yaye

Deri kasrı hünerde vazolunmuş iki mısradır

Çıkar tarihler andan ki gelmez hasr-ü- ihsaye ...

Benim tarihimin yoktur nazîri, aks-ü- tard ile

Meğer akseyleye timsali mirati. mücellâye

Müverrihler tevarihi selefte yazmamış mislin

İki şahidlerimdir gilk ile safha bu davaye

Hasudü şinbiynin aynine mil oldu her elfi

Dokunsun bağrına hançer gibi baktıkça herraye

Gerek Sürurînin, gerek Hasırcıoğlunun tarihlerindeki sanat hakkında bilâhere neşredeceğimiz etüdde uzun boylu izahat vardır. Bu hulâsada o ciheti tafsil etmeyerek yalnız, bu, tarih beytini almakla iktifa ediyorum:

Şehi Ali nesep bu sadrın âlâ aradı ehlin 1283

Yine ensep görüldü sadrı âli Âli paşaya 1283—1887

Fuad paşanın vefatına tarih:

Düştü ba rahmeti Hak fevte münasip tarih

Sadrı Firdevs, makam oldu Fuad paşaya

1285—1869

“Sadr’’ ın göğüs ve “Fuad’’ ın kalb manasına gelmesinden istifade edilmiştir.

Sami paşa zade Subhi paşanın Suriye valiliğine:

Bu tam tarih doğdu mihr âsa meşrıkı dilden

Kudumi Subhi paşa pek münevver eyledi Şamı

1288— 1871

“Subh” yani sabah kelimesiyle “Şam” ın akşam manası düşünülerek, gönül meşrıkından güreş gibi bir tarih doğduğu ve bu tarih ile Subhi paşanın Şamı aydınlattığı şeklinde kelime sanatleri yapılmıştır.

Hasan efendinin Arasaya getirdiği su için:

Çıkınca âbi safi söyledim meşrebce bir tarih

Hüseynin aşkına kıldı Hasan mai sebil icra

1291-1874

Burada intihap edilen kelimeler mevzu ile çok münasebetli olduğu gibi bir tamiye olarak (âb) ın çıkması da ayrıca manaya kuvvet ve güzellik vermektedir.

Şerbetçi Alinin vefatına:

Çekti eyvah kim ecel camını Şerbetçi Ali

1294—1877

Kahraman Ağanın vefatına:

Çekince iki elin dehirden dedim tarih

Şu pehlevanı ecel kahramanı urdu yere

1274—1858

İki tamıyedir

Kuzu Mehmedin vefatına:

Canın Kuzu Mehmet Hakkına etti kurban

1270—1854

Kendi kerimesinin vefatiyle hafidinin doğumuna:

Kevne bir dür geldi amma, ah kim gitti sadef

1277—1861

Gümüş kasteli İçin:

Verdise âbı teşneye Battal bey aldı dua

1263__1847

Sayı doldurmak için konulmuş lüzumsuz kelimeleri ihtiva eden bir kaç tarihi:

Göçtü âlemden bu Ahmed Muhlis effendi bu sal

1303—1886

Şeyh Abdullah efendi göçtü halâ âh ah

1298—1881

Tıfliyken gitti Muhammet Şakir eyvah ah ah

1291—1874

—Devam edecek—


[1] Muhlis efendi Ağanın kardeşI oğludur. Bir çok memuriyetler yapmış ve İstanbulda bulunmuştur.