Gaziantep’te (kar yılı var yılı) deye ünlü bir söz var. Son çeyrek yüzyıl da yıla varlık getiren (büyük) sıfatını değil (oldukça) diyebileceğimiz kar yağmıyor. Bundan ötürü su darlığı çekiliyor. Tarlalar verimli olma niteliklerini gösteremiyorlar. Kuraklık hüküm sürüyor. Yalnız 1967 kışlarında doyurucu bir kar yağışı oldu. Bu tabii, olayı 50 yıl içinde dağlarımızın ormandan soyunuşu ile ilgili buluyoruz. Gaz ocağı bütan gazı ocaklarınız revaç buluşu, linyit ve kök kömürü yakınımın araşı orman katliamını hayli hafifletiyor.

Gaziantep gökleri silisik kar serpeliyor diyorum. Çünkü kalınlığı 5-10 santimi bulmadan duruyor. Bölge radyomuzun sabahları yayınlndığı meteoroloji raporu havanın olacağını değil olanı bildiriyor. Ankara radyosu ise her nedense Gaziantep’ten pek bahsetmez. Bundan ötürü sık sık gelen karın sürekli olup olmayacağını kestirmek zor: Ancak halk meteorolojicileri 1967 de bol kar yağacağını tahmin ediyorlardı. Bu tahmin bir takını işaret ve tecrübelere dayanıyor. Şu var ki karın zemheri içinde başlaması bir alâmet sayılmaktadır. Gerçekten Gaziantep’te geçmiş yıllarda yağan 3 “büyük kar” hep zemheri içinde veya sonunda gelmiştir. Bu sayılı kar yağışları hakkında o devri yaşayan şairlerin yazdıkları parçalar bunu göstermektedir. Bu manzum parçalardan elimizde bulunan 3 tanesine göre 1759 1794 ve 1910 da çok zorlu karlar düştüğü anlaşılmaktadır. 1910 yılında yağan ve halk tarafından (büyük kar) adı verilen meşhur yağışı görenler balen aramızda çoktur. Bazıları bunu bir tarih başlangcı gibi kullanırlar. Gelelim bu yaman yağışlar için yazılan parçalara:

1759 yılındaki yağış için Gaziantepli Tahir:

Bahtımı gör Tarih edip Tahır’a

Düştü benim talihime kara kar. 1173 (1759) [1]

Gaziantep’e düşen bu “müthiş” kar için Kilis’li şair Ruhi de şu parçayı yazmıştır:

Şubat iptidasında leyl-ü nehar

Tarakkı buldu şiddetli rüzgar

Cihanı tipi tutu sert eser

O gün kıldı herkes yerinde karar

Yağıp yer yer ihsan-ı fevz’i ilah

Karir oldu çeşm-i sağır-ü kibar

Gümüş levha döndükte ruy-I zemin

Zehan-ı kalem kıldı Hamd-ü hezar

Dedi Ruhi bende tarihini

Lebalep Ayintap’ı doldurdu kar 1173 (1759) [2]

1794 yılında yağan kar. Ferit adında bir şair tarafından tasvir edilmiştir[3]

Kesret-i berfile Ehl-i Ayaîtap

Şiddet-i berdile çekti izi irap

Sim levhaya döndü bu ray-i zemin

Yağdı kırk saat sam-ı sehap [4]

Olmamıştır çok zamandır kur

Görmemiştir mitlini bit şeyh-ü şap

Nice kimse şiddetinden verdi can

Nice kimse oldu yar-ı cama hap

Pay.............oldu...........nice [5]

Çok helak oldu mevaşi bilhisap

Dahı ğayri afetinden hıfzade

Hazret-I Hallak-ı alem su azap

Diyerek yazdım Ferida tarihin

Doldu kar ile derin-u Ayıntap

Gaziantep’te bilinen 3 cü büyük kar da 1910 kışında olmuştur. Bütün Türkiyeyi etkisi altına alan bu kar için de Besnili Halk şairi (Ziya) uzun bir destan yazmıştır. Bu ilginç destan şudur;

Üçyüz yirmialtının zemheri kışı

Ahvalin edeyim size hikâyet

Görmemiştik daha böyle bir işi

Büyüklerde, eylemedi rivayet

Kalmadı bizlerde takat-ı dermen

Anınçün işimiz oldu pek yaman

Çürüdü asrımız bozuldu zaman

Kusurumuz çoktur bizde kabahat

Kışımız tükendi gitti karınan

Günlerimiz geçti ahi zarman

Gece gündüz ortalıkta sürünen

Fakir fükaraya yoktur nihayet

Kırk gün yağdı tamam cihen kar oldu

Dünya başımıza anda dar oldu

Odunu olmamak büyük ar oldu

… ocağı çekti rezalet

Başımıza çul çabutlar bürüdük

Durup dinlenmeden damlar kürüdük

Tükendi ömrümüz birden çürüdük

Hiç kalmadı bizde hükm-ü liyakat

Görmemiştik daha böyle şiddeti

Çekmemiştik dahi böyle zahmeti

Daima kar yağar etmez rahatı

Aklımız var ise bu bir inayet

Ruz-u şap daime yağmaya başlar

Tutuldu yazılar dağ ile taşlar

Bellişiz oldu hup ulu ağaçlar

Sanki başımıza koptu kıyamet

Her nereye gitsek adamı boylar

Dere tepe bütün tutuldu damlar

Evinde olmayan biçare kullar

Dediler Yarabbi senden inayet

Taşraya gidenler gidip gelmedi

Öldümü dirimi kimse bilmedi

Kimseden kimseye haber olmadı

Kimi buydu kimi geldi selemet

Böyle musibeti görmedi selef

Hayvanlar aç kaldı kalmadı alef

Köylerdekiler de oldular telef

Gerek mal gerek can çoktur hasaret

Fırtınalar esti savurdu karı

Anınçün çekeriz gamı efkârı

Yiğitler ediyor ah ile zarı

Çoluk çocuğumuz hakka emanet

Çözülmedi evde kaptaki buzlar

Tozu dumanından görmedi gözler

Damdan suya gider gelinler kızlar

Kapuya bacaya kalmadı hacet

Dinle fırsat silip herkes nettiler

Çekip baltaları bağa gittiler

Erik Armut kesip şelek ettiler

Yollarda oldular rüsvay melamet

Odun gelmez hiç bir tarafdan madem

Bağ arası oldu sereser adem

Ne zeytin kaldı ne dut badem

Alem oldu harap olmaz imaret

Dam süyük demeyip yıkıp bozdular

Çalı çirpi ocaklara düzdüler

Haram helal kalmadı mahluk azdılar

Birbirine çok ettiler hiyanet

Batmanı ikiye kömür sattılar

Teraziye odun koyup tarttılar

Çoğu almayıp evde yattılar

Kantarı yetmişbeş oldu nihayet

Devr-i ademden ta bu bir gün oldu

Kar yağmaklık üstümüze ton oldu

Urfada kantarı tamam bin oldu

Yaktı bizi bütün ateş-i firkat

Ekmekciler üyütmedi ununu

Değirmene dönmez oldu yönünü

Odun yokki kızdıraiar furunu

Kapattı dükkânı çekti bacalet

Hamama gidenler soyunmadılar

Sular soğuk deyu yıkanmadılar

Terkettiler sonra dayanmadılar

Ne delleki kaldı nede hacamet

Hamamcılar belasını bulacak

Dedilerki Aman nasıl olacak

Külhanda kalmadı asla yakacak

Almayaydık deyu eder nedamet

Gayetle perişan oldu bu millet

Mahsulatımızda oldu pek gıllet

... yedimizdir bunlara illet

Ziya bilir bilmez eyledi beyan

Daima çekiyor ömründen ziyan

Bir sene içinde vukua gelen

Ahvali ben nakleyledim tememet


[1] Gaziantep Büyükleri sayfa: 17

[2] Gaziantep Büyükleri sayfa 17

[3] Bu parça Gaziantep müzesi tarafından satın alınan Molla cami'nin Baharistan adlı elyazması eserinin iç kapağında kayıtlı görülerek kopya edilmiştir. Parçanın baş tarafında şu satırlar yazılıdır: “Bin iki yüz dokuz senesinde vaki olan rumi aylardan zemherinin yirminci günü yağan karın kesretini bahirei insan görmediğinden tarih yazılmıştır.

[4] Bu mısradakl Sami kelimesini yanlış okuduğumu sanıyorum, nitekim vezinde de bozulmaktadır.

[5] Noktalı yerler okunamamıştır.