Osmanlı idaresinde asırlarca mai, can, din ve vicdan özgürlüğü içinde yaşıyan Ermeniler, birinci dünya savaşı’nda devleti arkadan vurarak yıkmak için fesatlar ve isyanlar tertiplemişlerdi. Millî varlığını muhafaza için bir taraftan dış düşmanlara karşı savaşan bir taraftan da iç isyanları önlemek zorunluğunda kalmıştı. Bu yüzden bir kısım Ermeniler bulundukları illerden başka illere sürgün edildi. Bu sürülenler arasında Gaziantep Ermenileri de vardı. Önceki yazımızda da belirtmeye çalıştığımız veçhile Ticaret ve sanatları ellerinde tutan Ermenilerin sürülmesi şehrimizde büyük bir boşluk yarattı. Elbise dikecek bir terzi, bina yapacak bir duvarcı, sapan demiri yapacak bir demirci kap kalaylayacak bir kalaycı kalmamıştı. Hükümet kendi işlerinde çalışacak bir duvarcı, yonucu gibi bazı sanatkârları sürgünden hariç tuttuğu gibi bazı sanatkârları da yakın şehir ve kasabalardan getiriyordu. Bu arada Besni’den de Mustafa efendi isminde bir terzi getirtilmişti. Terziyi merhum Mamak Ağazade Ali «Beşe» Sofuhocazade Emin «Koçman» ve kendileri gibi hamiyetli bir bir kaç zat getirmişlerdi. Terzi Mustafa’nın yanına çabucak sanatı kavrasınlar diye Rüştiye mektebini bitirmiş, aydın ve kabiliyetli bir kaç genci de çırak olarak vermişlerdi. Bu çıraklar arasında Rüştiye mektebinde sınıf arkadaşım ve sınıfımızın İkincisi olan merhum Nuri «Avukat Orhan Maral’ın babası» Emin Bağdadi de vardı.

Terzi Mustafa efendi iyice şeyler, giyilebilir bir takım elbise dikmekten aciz, bir bedesten terzisi idi. Aynı zamanda rakı ve esrara düşkün alkolik bir adamdı. Sık sık işini bırakır, meyhaneye giderdi. Fakat Ali ve Emin efendiler ve arkadaşları onu başı boş bırakmaz sıkı bir kontrol altında tutarlardı. Hergün birkaç defa Karagöz’de, şimdiki pasajın yerindeki terzi dükkânına uğrar, Mustafa efendiyi göremezlerse gittiği meyhane ve kahveleri arar bulur, dükkâna getirirlerdi. Mustafa efendi’nin ehliyetsizliğine göz yumar, kendi elbiselerini iyi kötü demeden burada diktirir, tanıdık ve yakınlarını da elbiselerini burada diktirmeye teşvik ederlerdi. Çırak olan çalışkan gençler de bütün bu zorluklara katlanır ve bir sanat öğrenmek aşkı ile çalışırlar, birşeyler öğrenmeye uğraşır lardı. Birinci dünya savaşı bittikten sonra bu gençler lstanbula ve başka yerlere gi derek san’atlannı ilerletmişler, şehrimiz ve civarının en iyi terzileri olmuşlardır. Bu gün sayıları yüzleri aşan Gaziantepli terziler ozamanki çırakların veya bunların yetiştirdiği ustaların çıraklarıdır.

NOT: Türk duvarcı ve yonucufarı da san'atlarını sürgünden bırakılıp devlet yapılarında çalıştırılan Ermeni ustalarından öğrenmişlerdi.