Eskiden beri muhitimizde Karacaoğlanla Nesiminin bu çevreli olduğu söylenir. Bu kadar şair ve mutasarrıf arasında bu ikisinin benimsenmesi boşa olmasa gerektir.

Karacaoğlanın çevremizin adamı olduğu üzerinde tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık görülmektedir. Zaten edebiyat tarihleri Karacaoğlan’ın doğum yeri için kesin bir yer söylememişlerdir.

Nesiminin Bağdatın Nesim kasabasında doğup Halepte derisi yüzdürülmek suretiyle öldürüldüğü, burada gömüldüğü malum bulunmaktadır. Böyle olduğu halde Nesimi Gaziantep tarafından niçin benimsenmiştir? Ben bunu araştırdım, tespit eylediğim halk rivayetlerini sıralıyorum:

Nesiminin gençliğine ait olan Mansur ve Nasrettin hoca ile geçen meşhur kuzu hikayesi burada da anlatılır. Herkesçe bilinen ve tarihi gerçeklere uymayan bu hikayeyi tekrara lüzum görmüyorum. Gelelim diğer rivayetlere:

Nesimi mutasavvuf ve ateşli bir vaizdir. Şıhcan dergahında yatıp kalkıyor. Vaazlarında zamanın ülemasının fikir ve kanaatlerine aykırı şeylerden bahsediyor. Ülema sinirleniyor. İç aradan tehdit ve ihtarlar yağdırıyor. Nesimi aldırmıyor. Nihayet araları açılıyor. Emsali çok görülen bu medrese-tekye ihtilafı üzerine hamsofu ve medreseliler serbest fikir ve görüşlü vaizi bertaraf etmeyi kararlaştırıyorlar. Bir gün haberi olmadan ayakkabısını kaldırarak üzerinde ayet yazılı bir kâğıdı taban kayışının altına yerleştiriyorlar. Arkasındanda Nesiminin ayağının altında ayet çeynediğini zamanın kadısına ihbar ediyorlar. Nesimi çağrılıyor. Ayet yazılı kâğıt bulunduğu yerden çıkarılıyor. Nesimi derhal kendine oynanan oyunu anlıyor. Softalardan orada hazır bulunanlara ayağının altından çıkarılan ayet yazılı kâğıdı göstererek bunu benmi koydum diye soruyor. Softalar evet cevabını veriyorlar. Hırslanan Nesimi tuh size diyor. Softaların tükrük deyen yerlerinden meşhur şark çıbanı ilk defa bu suretle zuhur ediyor.

Bu ayet koyma hikayesini şöylede anlatırlar: Oyunu tertipliyen softalar Nesimiden ayağının altında ayet yazılı kâğıt taşıyan bir kimsenin cezasının ne olacağını sorup, derisinin yüzülmesi gerektiği cevabını aldıktan sonra şikayet ederler.

Ayağının altından ayet yazılı kâğıdın çıkarılması olayından sonra Nesimi hemen tevkif edilerek zindana atılıyor. Keyfiyet Halep’e bildiriliyor. Gelen cevap üzerine oraya sevk ediliyor.

Yolda Nafak köylülerinden biri zenciler arasında götürülen adamın suçunu sorup anladıktan sonra ona kâfir diye bir sille vuruyor. Nesimi (Nafak yiğidin yetmesin) diye beddua ediyor. Birkaç Büyük Kızılhisar köylü (Oğuzeli ilçe merkezi) ve Hacarlı da buna benzer kötü muamele yapıyorlar. Bunlarada (Hacar tütünün tütmesin, Kızılhisar horozun ötmesin) diye beddua ediyor. Halk bu intizarların yerini bulduğunu söyler.

Nesimi Halep zindanlarında iken bir adam tarafından ziyaret ediliyor. Bu adam ona kanaat sabır ve mürüvvet nedir suallerini soruyor. Nesimi bu ziyaretçiye karnın açmı diyor. Evet cevabını alınca elini duvara vuruyor, gaipten içi türlü yemeklerle dolu bir sini geliyor. Bunu ziyaretçinin önüne sürüyor. Elini tekrar duvara vuruyor. Bu defada bir parça arpa ekmeği ile su geliyor. Kendiside bunu yiyor. Misafire işte kanaat budur diyor. Sonra ziyaretçinin elinden tutuyor ayaklarındaki demir prangaları ona naklediyor. Kendi savuşup gidiyor. Adam feryada başlıyor. Gardiyanlar koşup geliyorlar. Loş mahzendeki adamın Nesimi olup olmadığına dikkat bile etmeden zorla susturuyorlar. Gardiyanlar ayrıldıktan sonra Nesimi gelip eski yerini alıyor. Ziyaretçiye işte saburda budur, siz iki saat bile tahammül edemediniz, ben günlerden beri buna katlanıyorum diyor ve ilave ediyor: Dönmeseydim sen yerimde kalacaktın ben kurtulacaktım. İşte mürüvvet de budur.

Nihayet Nesiminin derisi yüzülmek suretiyle idamına fetva çıkıyor. Bu fetvayı veren Halep müftüsü Nesiminin kanı bir kimseye temas ederse değen uzyun kesilmesi lazım geldiğini belirtiyor. Müftü hükmün infazı sırasında minareye çıkarak seyrederken bir kan damlası sıçrayıp parmağına geliyor. Bunun üzerine müftünün parmağı kesiliyor. Bu sırada feryat ettiğinden Nesimi derisi yüzülürken kendi sükutu ile fetvacının haykırışını tasvir eden ağrıma redifli şu gazeli söylüyor:

Cane senden her neki gelse çekerler ağrımaz

Hak bilir bir niş için yüz niş ururlar ağrımaz

Şahı sevmektenmidir ya aşinalıktamıdır

Cismimi serpagadan bin kez yararlar ağrımaz.

Zahidin bir parmağın kessen döner Haktan gaçar

Bundan ahvalin bilip arif basarlar ağrımaz

Zahidin fetvalarında soydular nahak beni

Gör bu kerre aşkı serpa soyarlar ağrımaz

Cehli namerdin kaçan mıran içinde yeri var

Bunca namerdi görün bir bir kıyarlar ağrımaz

Şişesin ben taşa çaldım hakkı izhar eyledim

Koy cezam durur benim her ne kılırlar ağrımaz

Üçyüz altmış ders okutan bir sözüm anlamadı

Mansuru bu maniden berdar edenler ağrımaz.

Soyun ey murdar salhlar Nesiminin tenin

Bin çi geç değse dila dinara titrer ağrımaz

Nesimi boynuna kadar yüzülüyor. Sıra başına gelince artık işiniz bitti. Ya Allah diyerek kasapların elinden kurtuluyor. Derisini omuzuna atarak yürümeye başlıyor. Benden olan gelsin diye haykırıyor. Kasap dükkanlarındaki etler çengellerinden çıkarakarkasına takılıyorlar. İnfaz memurları kovalamıya başlıyorlar. Nesimi Antep istikametini tutuyor. Sam köyüne uğrayıp geçiyor. Takipçiler buradan soru soruyorlar Samlılar geçtiği yolu doğru olarak haber verdiklerinden Nesimi bu köy halkı için (Çok gazanıp az yiyesiniz) diyor. Güceğe köyüne varıyor. Buradan geri dönüp güney istikametini alıyor. Takipçiler bu defada Güceğilerden soruyorlar haberimiz yoktur cevabı veriliyor. Bundan memnun olan Nesimi bu köy içinde (Az kazana çok yiyesiniz) diyor.

Nesimiye bu kaçış sırasında oğlu da refakat etmektedir. Bir aralık oğlunu geride gelenleri tarassut etmek için bırakıyor kendi ilerliyor. Bu sebeple Güceğe köyünün yaslandığı sırtın üstündeki tepeye (Temaşa tepe) derler.

Takipçiler Nesimi ve oğlunun peşini bırakmıyorlar ve sonunda ikisi birden ortadan kayboluyor..

Kaybolduğu yere bir türbe kuruluyor. Bu türbe Maraş şosasından ayrılıp Gücege giden yolun üzerinde olduğu söylenir.

Bu hadiseden bir hafta sonra halktan bir kısmı hamamda Nesimiyi görüp hayretle bakınca devletli onlara (avanaklar öküzle adamı birbirinden fark edemediler. Derisini yüzdükleri bir öküzden başka bir şey değildi der.)

Tesbit ettiğim bu rivayetlerden Antep ve Halepte geçenleri tüfekçi Vahit ustadan, sonrakiler Güceğe köyünden 1292 doğumlu Ahmet Karaşdan yedi sene önce derlemiş bulunuyorum. Nesimiye ait olduğu söylenilen yukarıki gazel de Küllü zade ailesinden Şeyh Attar adıyla anılan merhum Abdülkadir efendiye ait olup bu gün veresesinde bulunan cönkden kopya etmiş bulunmaktayım.