Taşıma işlerinin hayvanlarla yapıldığı zamanlarda Kervancılık, seyahat ve ticaret alemimizde başlı başına bir unsurdu.

Lügat ve ansiklopediler kervana, uzak yerlere yolcu ve ticaret malı taşımak üzere düzülen hayvan katarı, kaflası diyor.

Bu hayvan katır, beygir, deve ve eşek olur. Kervanlar karışık hayvanlardan düzüldiiğü gibi çok vakit deve ve katır kervanları ayrı ayrı kafileler teşkil ederlerdi. Bununla beraber deve kervanlarına eşek ve at cinsleri katılırsa da katırcı kervanlarında deve bulunmazdı.

Bu kervanlar binlerce hayvan ve insandan kurulur, gidiş gelişi bazan altı ay süren uzun seferlere çıkardı Daha küçük kadrolu ve daha kısa seferlere çıkanlar da olurdu. Ve bunlar daha çoktu. Bir kafileyi teşkil eden hayvanların tümü bir adamın olacağı gibi, gurupların ve teklerin katılmalarıyle de bir kervan meydana gelebilirdi.

Kervandaki develerin veya katırların yükleme ve indirme işleriyle bildirdiği yolcuyu yanıbaşında takip ederek onun rahat yolculuğunu temin eden hayvanların bakımı ile uğraşanlara deveci veya katırcı denirdi.

Devecilik ve katırcılık esnaf teşkilatına dahil bir meslek olup, diğer esnaf gibi şıhları yani başkanları vardı. Bir aralık katırcı şıklarının Antep’ten gelip geçen tüccarlardan (Şeyhlik) namı ile zorla bir para almaları üzerine, bu hareketin şiddetle men edildiğini Gaziantep Şer’i mahkeme ölçülerinin cilt 142, sahife 443 de kayıtlı Cemaziyelevvel 1242 tarihli vesikadan anlıyoruz.

Büyük kervanların yol uğrağı olan şehir ve kasabalarda görülen büyük kervansaraylar sırf bu kafilelerin konaklaması için yapılmıştır. Halk bu binalara han adını vermiştir. Evliya çelebi seyahatnamesinde hicri onbirinci asırda Antep’te bulunan yedi han adını saydıktan sonra (daha nice hanlar vardır) demektedir. Halep Vilâyeti salnamesinde Gaziantep’teki han sayısı 15 olarak gösterilmiştir. Bu miktara küçük hanlar dahil olmasa gerektir. Hemen hepisi iki katlı olan hanların alt katları kısmen ahırdır Üst katlarını sofalı odalar teşkil eder. Katırlar yazın hanın geniş avlularına kışın ahırlara konur katırcılar ve yolcular odalarda ve sofalarda yatarlardı. Bir kafilenin konakladıktan sonraki manzarası görülecek şeydi. Halılar, seccadeler serilir, nergileler, ocaklar kurulur, semaverler, kahve cezveleri kaynar, gurup gurup sohbetler yarenlikler olurdu.

Kervanların hanlara konuşları daha ziyade yük getirdikleri yerler içindir. Tıransit geçtikleri vakit şehir ve kasabaların kenarlarındaki elverişli mahallerde su başlarında konaklarlardı. Ancak alış veriş için şehre inen olurdu. Amma kış günleri transit de geçseler hanları tercih ederlerdi.

Kervan, Kervanbaşı veya kaflabaşının idaresindeydi. Yollarda kervanın asayişini o temin eder, dışarıdan gelecek taarruzlara karşı yapılan savunmaya o komuta ederdi. Bu sıfatla kafilelerin konaklama yerlerinde herhangi bir baskına veya hırsızlığa karşı korunma tetbirleri alır, bundan ötürü konaklama yerini dikkatle seçer, geceleyin nöbetçiler diker, bunları kontrol edecek kimseleri ayırırdı. İşte bu sebeple kervana katılanlar kaflabaşının buyruk ve yasaklarına uymak zorundadırlar.

Kervanbaşı şehir dışında yanındaki tek veya küçük katırcı guruplarını doğurur mola yerlerinde kahve paralarını sağlar, kervanlar hanları terk ederken odabaşıların ilk katırın yularını çekip şehir dışına kadar çıkarması adeti dolayısıyle verilecek bahşiş kervanbaşı tarafından ödenir.

Katır kervanlarındaki bu usul ve kurallar aşağı yukarı deve kervanlarında da yürür.

Ankara anlaşmasından sonra Suriye Anadolu arasında sefer yapan kervanlardan birinin Arkık köyü önündeki konaklamasında ve bir baskında kendi kendini müdafaasına tanık oldum.

Kalabalık bir kervan ikindiye doğru köyün harman yerine geldi. Yükler yıkıldı. Bir daire teşkil ettiler. Yüklerden kıymetlileri içeri gelmek suretiyle bir duvar teşkil edildi. Hayvanlar yan yana bağlandı. Halılar seccadeler yere serildi. Terkelerdeki hurçlar, heybeler açıldı Yemek tedarikine geçildi. Akşam oldu köyde ve kervanda sesler kesildi. Gece yarısından sonra müthiş bir silah cayırtısı ile uykudan uyandık. Silah sesleri kervgnm bulunduğu yandan geliyordu. Bir müddet sonra gecenin sessizliği yeniden çöktü, sabahleyin anladıkki kendine kuvayı milliye süsü veren haddizatında hiçbir cephede silah atmıyan bir gurup yalancı pehlivan geceleyin kervana baskın verip soygunculuk yapmak istemişler. Akşam olunca yüklerinin arasına sakladıkları silahları çıkarıp tetikte bekliyen kervan sahipleri, teşebbüsün hemen ilk dakikalarında duruma hakim olarak soygunculara karşı koymuşlardı Bu münasebetlebana kervancılık hakkında bu bilgiyi veren babam merhumdan dinlediğime göre baskın günü akşamdan sonra bazı şüpheli kimselerin köy içinde dolaştıklarını görerek endişelenir. Kervan başının yanına giderek bu duygusunu açıklar. Kervan başı bu uyarmasından ötürü teşekkür eder, gülümsüyerek yüklerin arasında gizli düzünelerle silahı gösterir. Bu gülümseyişte babamı bir sondajcı olarak görme duygusu vardır. Bereket kervanda bulunan iki kişi rahmetliyi tanır kişiliği ve eski bir meslektaş bulunduğu hakkında inandırıcı bilgi verirler. Rahmetlinin ilave ettiğine göre gecenin bir vaktinden sonra baskıncılardan birisi kapımızı çalar silah sesleri duyarsanız herhangi bir müdahaleye kalkmayın, köye karşı herhangi bir kastımız yoktur diye teminat verir. Babam kervanı basmak niyetlerini anlıyarak bundan vazgeçmelerini, kervanın silahlı ve tertibatlı olduğunu söylerken adam karanlıklar içinde kaybolup gider.

Kafiledeki bazı hayvanların özel adları vardır.

Peşek : Katırcı kafilelerinin önünde giden en kuvvetli ve akıllı hayvandır. Kervanla arayı açınca kendiliğinden durur, bekler, tekrar hareket eder. Peşeğe az yük yüklenir. Her beygir veya katır peşek olmaz.

Cindar: Peşekten sonra gelen hayvanın adıdır.

Peşdar: Cindardan sonra gelen hayvana denir.

Gerek katırlar ve gerekse develer renkli iplerle işlenmiş başlık dizlik ve döşlüklerle süslenir. Yerine göre büyüklü küçüklü çıngıraklar takılırdı. Büyük kervanlardaki çıngırak sesleri bazan bir saat mesafeden işitilir, bununla halk büyük bir kervanın yaklaşmakta olduğunu anlardı. Katarı teşkil eden gurupların sahiplerinden buna meraklı bazıları hayvanları gelin gibi donatır, şehir ve kasabaya girerken ahali bunların seyrine çıkardı. Babam merhumun çok süslü bir deve gurubunun süsleri ve çıngırakları hala dillerde destandır.

Çıngıraklardan tesbit edebildiklerim şunlardır;

Havan: Semer veya havudun iki yanında bulunur. Yirmi semtin uzunluğunda ve ağzının genişliği on santimdir. Adını şeklinden almıştır. İçince daha küçük bir havan vardır. Birbirlerine değerek muttarıt ve yüksek bir ses çıkarır. Bu ses bir saatlik mesafeden duyulur. Havan tunçtan bazen bununla gümüş karışığından yapılır. Develere ve katırlara takılır. Fazla ses vermesi sebebiyle çok vakit en arkadaki hayvana takılır. Bundan maksat devenin ipi kopar veya katırlar herhangi bir surette durur veya kafileden ayrılırsa, dikkati çekmek içindir.

Tas: Bu da adını şeklinden almıştır İç içe gittikçe küçülen birkaç çıngırak bulunur. Tunçtan yapılmıştır. Katırlara takılır.

Gümmürdek: Gindara takılır. Demir levhadan yapılmıştır. Fazla ses vermez. Ağzının genişliği on santimdir. Havan biiyüklüğündedir. Develerde de bulunur.

Kongurdak: Bir su bardağı büyüklüğündedir. Tunçtan yapılmıştır. İçinde çay bardağı iriliğinde ayrı bir çan vardır. Birbirlerine değerek muttarit bir ses çıkarır. Katırlarda bulunur.

Tıkırdak: Develerin başlığının iki yanına ikişer tane takılır. Hafif ve küçük çıngırdaklardır.

Halhal: Develerin dizliklerinin iki yanına takılır, küçük çıngıraklardır. Bu yazının tertibinde vaktiyle bir deve kervanı bulunan rahmetli babamdan aldığım notlardan faydalandım. Ayrica duyduklarımı ve kendi müşahademi ekledim.

Köroğlu tüfenk icat oldu mertlik bozuldu demiş. İlkin trenin sonra otomobilin çoğalması, katırcının ve devecinin işini bozmuş, kervancıhk ve devecilik tarihe karışmıştır Gaziantep’te kervancıhk Gaziantep Savaşı’ndan üç beş sene sonra terkedilmiştir.

Yukarıda bahsettiğim çıngıraklar dan temin edilerek müzeye konması çok yerinde olur. Bunu müzemizin kıymetli yaratıcısı ve yaşatıcısı sayın Sabahat Göğüşten bekleriz.