(Sayfa 258’den devam)

Bizim ektiğimiz bir ölçek darı

Darının ekmeğini yapamaz karı

Başımı alıp ğitsemde dağa yukarı

Dağın başında da bulursun kader

Bir kaç kuruş aldım tüccar Musadan

Günü geldi yatamıyom tasadan

Eller su içiyor altın kâseden

Teneke şapşağı bana çok gördün kader

Sefil Abidin derki, oy anam anam

Derdi söyledim olmadı tamam

Teneşir üstünde yunduğum zaman

Lif ile sabunu çaldırdım kader

Şimdi yazacağımız türküyü Fazıl Muhsinoğlundan, Muziki Cemiyetinde Adil Kocaoğlana gösterirken işitmiş idik, yalnız ilk mısraa’mı, yazmak teşebbüsünü gösterince derhal ders bitti diye, niçin yazıyorsunuz demiye getirdi. Bunun üzerine bildiğimiz daha doğrusu duyduğumuz tek mısraa’ı M. Aziz Sevük arkadaşımıza verdik. O da hepimizin tanıdığı Şakir Baha’dan yazmış ve bize getirmek lütfünde bulundu. Son olarak Hanifi Kelluşa böyle bir türkü biliyormusun diye sorduk. Kendisi bir kısım yerini hatırladı ve sonradan Kebabcı Karadayı tamamını getirdi. İki şekilde tesbit edebildiğimiz türküyü ayrı ayrı olarak yazıyoruz. İlk defa M. Aziz Süvek’ten aldığımızı takdim ediyoruz:

Varın bakın sarı yıldız doğdu mu

Doğup doğup eski yere geldi mi

Bir gelin ölmüş bütün Antep duydu mu

Nakarat. Aman Allah nedir bunun çaresi

Yarelendi eski hançer yaresi

Varın varın bakın sandığında nesi var

El değmedik elbisenin hası var

Bir civan ölmüş bu Antebin yası var

Nak. Aman Allah.

Hanifi Kelluş bize birde hikayemsi tabir edeceğimiz kısa malumat verdi. Ta ezelden beri söylenen bu türlü yakıldığında, Antep’te çok güzel bir civan taze varmış. Yeni mahallede adı söylenir, dillere destan güzelliği varmış. Bu güzelmi desek, babayit mi desek aniden ölür ve bizce meçhul olan bir halk ozanı türküyü yakar. Sözü hanifi kelluşa bırakıyoruz:

Varın bakın sarı yıldız doğdu mu

Bir gelin ölmüş mezarına kondu mu

Lâle sümbül menekşesi soldu mu

Menekşesi lâleleri soldumu

Varın bakın sandığında nesi var

Göz görmedik elbiselik hası var

Bir civan ölmüş memleketin yası var

Menekşesi lâleleri soldu mu

Gaziantep Folklor Festivalinde Musiki Cemiyeti Folklor ekibinde aldığımız eski bir türkü, şehrimizin eski halıcılıklada meşgul olduğu günleri hatırlatması bakımından enteresan bir parça:

Evlerinde bir ipekten halı var

Seker yemiş dudağında balı var

Ben bildim bir münasip yâri var

Nak. Ayıp derler kendi düşen ağlamaz

Ak üstüne karaları bağlamaz

Sebet aldım bağa girdim üzüme

Yollar uzak yar görünmez gözüme

Uyma dedim uydun eller sözüne

Nak. Ayıp derler...

Seferberlikte söylenen şu Maya’yı Mızarlı Kadir’den Hanifi Kelluş derlemiş:

Aney zülüf kısa yüz örtmez

Uzak yerde elim yetmez

Bu dert bana hayretmez

Akıbet alır ölür giderim

Vay zalim vay.

Bahçelerde talan var

Talan değil yalan var

Cek Bayraktar bayrağını

Gözü yolda kalan var

Vay zalim vay.

Bu parçayıda Mızarh Kadir, den Hanifi Kolluş derlemiştir:

Sahar iken okunur ezen

Dizlerim tutmuyor odamı gezem

Ellerim varmıyor mektup yazam

Vurma zalim Amer vurma vurma

Vurma yaram derindir

Ben bu yaradan kurtulursam

Amer mevlam kerimdir

Yarime diktirdim sırmadan yelek

Giymeğe koymadı bu zalim felek

Mevladan istediğim bu muydu dilek

Vurma zalim Amer vurma vurma

Vurma yaram derindir

Ben bu yaradan kurtulursam

Amer mevlam kerimdir

Ökkeş Doğan, dan derlenen türkülü uzun

Havayı Hanifi Kolluş tesbit etmiştir:

Aney dağların karı bitmez

Aney gönül yari terketmez

Gönül bir güvercin olmuş

Her güzeli kabul etmez

Aney ağladı güldü gönül

Aney güzelden soldu gönül

Her güzelde vefa olmaz

Bir güzele yandı gönül

Ağa camiin arkasında Kilimci dükkanında Mahmut Ebcemden 7-8 yıl evvel tesbit ettiğimiz bir türkü:

Antebin çardakları

Nay nay nay nay nay nay

Su dolu bardakları

Şinanay yayrum şinanay

Ne hoş yazı yazıyor

Nay nay nay nay nay nay

Şu kızın parmakları

Şinanay yavrum şinanay

Ağaçlar çatal matal nay...

Cemo altında yatar şinanay...

Hasa gömlek içinde nay...

Çalkalar göbek atar şinanay...

Elinde çorap bağı nay...

Çözülsün ukçur bağı şinanay...

Muhabbetten ne çıkar nay...

Çarşıda leymun tuzu nay...

Şıngır mıngınn kızı şinanay...

Alma dedim dul avrat nay...

Ne tadı var ne tuzu şinanay.

(Devam edecek)

Erol GÜCEYLİOĞLU