(Sayfa 222’den devam)

Eskilerin pek sevdikleri parçayı Hanifi Kolluş’tan şu şekilde yazdık, kendisi kebabcı Ökkeş Ağadan bir kısım yerini tesbit etmiş:

Isfahandır bizim aslı elimiz

Ördek uçtu viran kaldı gölümüz

Yâr sen gidersen nice olur halimiz

Nakarat: Var sen gül ilen oyna

Ben bu zavallı halime

Yanar ağlar gurbet gezerim vay.

Ben şu dağda dolaşırım kanlı yar

Yar zülfüne asılırım ben kanlı yar

Bu yerlerde bir sevgilim vardı yar

Nak. Var sen...

8 Şubat GAZİLİK gecesinde Haşan Hüseyin'den alınan şu uzun havayı Halil Karaduman mahalli şive ile okumuştu: Parçayı Hanifi Kelluş’tan yazdık.

Ben şu dünyaya geldim geleli geldim geleli

Vah nideyim gamlı gönül şâd olmaz vah beni beni

Kim istemez şâd olmayı cihanda cihanda

Aman ben şâd o'samda gamlı gönül şâd olmaz vah beni beni

Bilmem şu feleğin nesi var bende nesi var bende

Gece gündüz ağlarımda gözlerim kanda vah beni beni

Felek bana gülme dedi cihanda cihanda

Ben gülsemde felek rağzı olmaz

Belâlı başım ben nasıl edeyim uy...

Yazacağımız ağıtı 12 senedir bilen Hanifi Kelluş’tan derlemiş bulunuyoruz. Ağıtın hikayesini arkadaşımız şu şekilde nakletti:

Cingife’nin Ballık köyünde Kürt dağlılar Ballık tarafından birini vururlar: Ballık köyünden bir genç kız Kürt dağlılardan birine gönül verir, kızın kardeşleri bunu hazmedemezler, neticede kızın bir kardeşini vururlar ve ismini bilmediğimiz bir köylü hadiseden müteessir olarak bu ağıtı yazar.

Seni vuran dağlımıydı

Kurşunları anam yağlımıydı aman

Sende dönüp vursanaydın

Senin kolun ağam bağlımıydı

Nak: Aman desinler paşam desinler

Bir güzel yüzünden ölmüş desinler

Bir suna saçlıya yanmış desinler

Biner atın iyisine

Düşer yolun anam kıyısına aman

Benim ağamı vurmuşlar

Haber verin aman dayısına

Nak: Aman desinler.

Kara çadır ismi tutar

Beşli martin pas mı tutar

Geri dönüp vursanaydın

Elin kızı yasmı tutar

Nak: Aman desinler.

Kara suyun akıntısı

Sarı gülün döküntüsü

Benim Ağamı vurmuşlar

Hanı bunun okuntusu

Nak: Aman desinler.

Cehizlerde söylenmesi âdet olmuş bir türküyü de Düğmeci mahallesi Arapdarlı sokak No. 11 de ikamet eden Gani Uncugil ile Yaşar Özbirecikli’den derlemiş bulunuyoruz. Parçayı beş dörtlük olarak tesbit etmiştik, maalesef son iki kıt’asını kaybetmişiz

Merdivenden tıkır mıkır inerken

Yazması boynuna dolanıyor severken

Uyumuşum ağ gerdandan emerken

Nak: Gel otur yanıma hallerini sorayım

Halimden bilmeyen ben o yari neyleyim

Söyle gelin söyle derdin bileyim

Bende bu derdine çare bulayım

Merdiven başında yatmış uyumuş

Ela gözlerini uyku bürümüş

Evvel yarım küçük idi şimdi büyümüş

Nak: Gel...

Merdivenden tıkır mıkır inmedim

Güle güle yar koynuna girmedim

Cahil idim yar kıymetin bilmedim

Nak: Gel...

Yine cehizlerde biraz orta yaşlıların söyleyipde gençlerin mırıltı halinde iştirak edebildikleri ağır havayı Hanifi Kolluş’tan yazdık:

Oduncular amman amman dağdan odun indirir

Çeşmimde yaşı belalım amman değirmenler döndürür

Bu dert beni (amman amman iflah etmez) öldürür

Nak: Konmada bulbul belalım amman mezarımın taşına

Yaşımda küçük belalım amman çok iş geldi başıma

Sepet aldım amman bağa girdim üzüme

Ay karanlık belalım amman yar göründün gözüme

Uyma dedim amman amman uydun eller sözüne

Nak. Konmada...

Destan şeklinde söylenebilen Dahra destanını Hanifi Kolluş yazdırdı. Keferdizli bir köylüden aldığını tahmin ediyor fakat ismini hatırlayamadı:

Söğütlüye vardım bir abdest aldım

Hakkın divanına secdeye durdum

Yıldırım yapılı dahradan oldum

Çaldırdım dahrayı görmediniz mi

Kırk kuruşa sapcağızını yaptırdım

Ucunada gümüş halka takdirdim

Ben elimle han evimi yıktırdım

Çaldırdım dahrayı görmediniz mi

Orul’un şendiği satar Ermeni

Keferdizden gelir bunun fermanı

Buradan geçti mi Urfa kervanı

Çaldırdım dahrayı görmediniz mi

Tılfarlı Mustafa atımı tuttu

Büyüğü küçüğü çok minnet etti

Kırk kuruşluk dahra böylece gitti

Çaldırdım dahrayı görmediniz mi

Aşık Sefil Abidinden de Kader üzerine söylenmiş bir destan. Seferberlikteki kıtlıkta söylenmiş, Hanifi Kolluş yazdırdı:

(Devam edecek)

Erol GÜCEYLİOĞLU