(Bir önceki sayıdan devamı)
Seferberlikte söylenen bir kırık havayı, Aliye Yüksek bilgili’den yazdık. O zamanlar askere giderken kadınlar tarafından ağıt olarak söylenirmiş. Şimdiki Çocuk yuvasının bitişiğindeki askeri depodan askere sevkiyat olurmuş. O günlerde mahşeri bir kalabalık savaşa gidenleri buradan uğurlarmış...
Depoya vardım kapı kapalı
Yüzbaşı geliyor eli sopalı
Önüne katmış körü topalı
Dini pir uğruna giden askerler
Deponun urğunda sıra söğütler
Yüzbaşı gelmiş asker öğütler
Analar bacılar yola dökülmüşler
Dini pir uğruna giden askerler
Anbara baktım anbar boş imiş
Ocağı yaktım ocak yaş imiş
Çarşıya vardım üç ekmek aldım
Yavrular yedi ben öyle kaldım
Hanifi Kolluş’tan yazdığımız bir yanık hava. Hanifi ağa yanık havanın Hasan HÜSEYİN’e ait olduğunu naklettiler. Hasan HÜSEYİN’in meşhur bir eserinide bundan evvelki derleme yazımızda yazmıştık:
Hüseyini yandırırda bu aşkın narı
Gel canım alma da bu intizarı
İntizar iyi değildirde yandırır seni
Sende benim gibi yanar kalırsın
Nak.
El bilirki senin gönlün bende var
Hak bilirki senin aşkın bende var
Kimseden görmedim halimi soran
Gün be gün işledi sinemde yaran
Memen dolu kalsın beşiğin viran
Sen benim gibi yanar kalırsın
Nak.
El bilirki senin gönlün bende var
Hak bilirki senin aşkın bende var
Yine Hanifi KOLLUŞ’tan yazdığımız
Nizipli Deli Memed’e ait bir parça.
Ey Felek gabrın (çark) bükülsün
Ne murat ettin beni
Ben murada ermiş iken
Tarumar ettin beni, ölürem ben
Gitti kış geldi bahar
Dayanmaz oldu ahıma dağlar
Küller o yarin başına
Her vafasıza bel bağlar, ölürem ben.
Lisede Ferit GİNOL hocamızın bir kurtuluş gecesi şenliğinde yönettiği koroda Oğuzeli’li Şıhlı tarafından okunan bir Şahinbey uzun havası. Osman BOZKURT bağlamayla eşlik etmişti.
Karşıki dağda kara çadır ordu var
Herkesin de vatanı var yurdu var
Her yiğidin yüreğinde derdi var
Vatan için ben bu dağda gezerim.
Karşı dağda toplarımız kuruldu
Çetelerim bölük bölük derildi
Şahinbey de Elmalı da vuruldu
Vatan için ben bu yolda ölürüm.
Yazdığımız türkülerde birinci dörtlük daima türkünün söyleniş şeklini gösterir. Tekrarlar ve nekaratlarda geçen aman, bre, hey, hele, ah gibi kelimeler diğer kıt’alarda aynen yerlerine konmalıdır söylerken
Bu türküyüde daha önceden duymuşluğumuz vardı. Ama kesin olarak ne tesbit edebilmiş, ne de söylenişini biliyorduk. Kırıkhavayı, Gaziantep Halkevinde Adil KOCAOĞLANGİL’den gördük. Kendileri teype almışlar, bize dinletmek ve öğretmek lütfunda bulundular. Arkadaşımız Hanifi KOLLUŞ bu kırık havanın bir dörtlüğü daha olması gerektiğini söyledilerse de, üçüncü kıt’ayı tesbit edemediğimizden şimdilik iki dörtlük olarak yazıyoruz.
Bu gün bayram günüdür hele hele hele Şinanay
Güzeller düğünüdür hele hele hele hele hele şinayım
Herkesin yüzü güler hele hele hele Şinayım
Bayram neş’e günüdür hele hele hele hele hele şinayım
Ortadır bayram ola hele..
Kolun boynuma dola hele..
Üç gece ayrılığın hele..
İşte bu gece anla hele..
Hanifi KOLLUŞ’tan aldığımız halfenin bir türküsü. Türküde adı geçen halfe kim olduğunu bilmediğimiz Mecit ağa tarafından vurdurulur, isimsiz bir kimse türküyü yakar. Makamı İbrahimi’dir.
Otelden inerken mendil elimde
Saatin kösteği ince belinde
Şahinler bekliyor kama elinde
Omuzdan vuruldum belden yareli
İpek şal kuşanmış halfe geliyor
Sağına soluna selam veriyor
Vurmayın halfeyi Antep biliyor
Omuzdan vuruldum belden yareli
Şimdi yazacağımız türküyü Gaziantep Musiki Cemiyetinde Fazıl MUHSİNOĞLU’ndan gördük, iki kıt’a olarak. Bizde üçüncü bir dörtlük ekliyoruz. Son kıt’ayı Aliye Yüksekbilgili’den yazdık.
Dağlar dağladı beni
Gören ağladı beni
Ayırdı zalim felek Hatice’m
Derde bağladı beni
Kaynar kazan caşmaz mı
Ay gediği aşmaz mı
Merak etme nazlı da Hatice’m
Ayrılan kavuşmaz mı
Kara sandık kilidi
Üstünü toz bürüdü
Sen orada ben burada Hatice’m
Cahil ömrüm çürüdü
Yine Ferit Ginol hocamızın korolarından birinde söylenen bizimde bağlamayla katıldığımız bir türkü. Türkünün son üçlüğünün son mısraa’ını hatırlayamadık. Kimin tarafından yakıldığını bilmiyoruz. Türkü köy ve şehir halk müziğinin bir araya geldiği bir eserdir.
Bize derler saçaklının uşağı
iki kardeş bir bağlarız kuşağı
Düzdepe’den indirdiler aşağı
Nak.
Yandım anam helal eyle sütünü
Cahil idim dinlemedim sözünü
Anam duydu babam belim büküldü
Yaren yoldaş Düzdepe’ye döküldü
Nak.
Yandım anam helal eyle sütünü
Cahil idim dinlemedim sözünü
Tutluklu Halil’in kardeşi Nuri ağa Hanifi KOLLUŞ’a şu dört mısraa’yı yazdırmış. Ermenilerden kalma olanlara ait biri üzerine söylenmiş bir maninin parçası olsa gerek,
Gökyüzünde yıldız sıra
Vasrik gitti Mısıra
Demir çarık yaptırayım
Bende gidem ardısıra
Halk oyunları ekibimizin davul zurnayla halay çektiği şirinnar halayından bir kısım yazıyoruz.
Giderim bende bende
Bir ayvam kaldı sende
Ayva gibi sarardım
Din iman yok mu sende
Şirinnar dane dane
Gel güzel döne döne
Gidiyom dur diyen yok
Kebab oldum yiyen yok
Ayrılık gömleğini
Benden başka giyen yok
Şirinnar dane dane
Gel güzel döne döne
Giden ay tutulur mu
Bala tuz katılır mı
Geceler onbeş saat
Yalınız yatılır mı
Şirinnar dane dane
Gel güzel döne döne
Yazacağımız bu parçayı duymuyanımız yok gibidir. 1960 yılı 25 Aralık kurtuluş geceleri kına tablosuna hazırlanırken, damat rolündeki arkadaşımız, Kına havasını bilmediğini söylerek çekilmek istemişti. Adil DAİ hocamız, “Ver kınayı gidelim -Hacıya selam edelim” değil mi, bunu söylüyemiyecek ne var diye, Nurettin KAPTAN adındaki arkadaşımızı iknaa etmişlerdi. Yaşar ÖZBİREClKLİ’den aldık. Erkek kınasında kız evinden kına alınırken, kapıda söylenilir.
Kız bahçeye girdin mi
Sevdiğini gördün mü
Sevdiğini görünce de
Saçlarını ördün mü
Nak.
Yar yar yar yar yar yar
Yandım yar..
Ey mismire mismire
Kınayı verdin bize
Kınayı vermesseniz
Bizde küseriz size
Nak.
Yar...
Ver kınayı gidelim
Hacıya selam edelim
Hacının kızını kurt kapmış
Yolda bayram edelim
Nak.
Yar.
Su akar çayırı lemlendirir
O şendeki güzellik
Herkesi şenlendirir
Nak.
Yar yar..
(devam edecek)