Sayın okurlarım,

Bugün sizlere, Gaziantebin geçmiş çağlarındaki (Emir-Yeniçeri) çatışmalarından söz açmak istiyorum.

Kuruluş ve yükseliş devrende Osmanlı Devletine parlak askeri başarılar sağlayan Yeniçerilik; duraklama ve hele gerileme devrinde, memleketin başına bela kesilmiş, başka sebeplerle birlikte imparatorluğun çökmesinde birinci derecede rol oynamıştır.

Teknikden ziyade, kişisel güç ve yiğitliğe dayanan esik askerlik, 15 inci yüzyıldan sonra ortaya çıkan ve gelişen ateşli silahlarla, temelden değişmişti. Yeniçerilik Teşkilatı, harp tekniğindeki değişme ve gelişmelere ayak uyduramıyordu. Üstelik bu mesleğin esası olan disiplindende tamamen yoksun bir duruma gelmiş, savaş gücü kalmamıştı. Yüzbin kişilik Yeniçeri Ordusu, yirmi bin düşman önünde bozuluyordu. Bu acı durumu gören ve askıri bir deformun gereğine inanan bazı uyanık fikirli Padişahlarla, çevresinde aynı görüşe sahip kimselerin teşebbüsleri akim kalmış, hatta bir serseri güruhu haline gelen ocağın ayaklanmasiyle canlarından bile olmuşlardı. Hihayet, İkinci Sultan Mahmut devrinde yine bir ayaklanmada Vakayı Hayriye adı veriler hareketle ocak kapatılmış, karşı duranlar öldürülmüş, beş yüz yıldır süren teşkilatı tarihe karışmıştır.

Gaziantep’te Yeniçeri Sözü Merkezdekinden tamamen ayrı bir zümreyi ifade eder ve özellik taşırdı. Yerli Yeniçerilerden başka, Yavuz Sultan Selim’in burayı zaptından sonra, devlete mensup kimselere ve sonradan gelerek yerleşenlere bu ad verilmiş şehrin eski sakinlerine karşı olan bu iki zümre ortaya çıkmış halk da iki tarafa guruplanmıştı. Yeniçeriler başlarında siyah sarık, Sünefe deilen ikinci grup ise yeşil sarık sarmak suretiyle birbirlerinden ayrılırlardı. Bu iki grup arasında doğan düşmanlık zamanla birbirlerinden kız alıp vermemeğe kadar gitmiştir. Hatta, 70-80 yıl önce bir akrabalık kurma teşebbüsünün, öbür ailenin, karşı zümreden bulunduğu gereçkesiyle reddedildiği meşhurdur.

Gaziantep’te çok vakit Yeniçerilerin sebep oldukları, bir çok kanlı olaylar geçmiştir. İlk tesbit ettiğimiz Yeniçeri olayı 1621 yılında olmuştur. Bu olay doğrudan doğruya Antep’e çıkan bin vak’a değildir. İstanbul’da İkinci Osman adı ile anılan Genç Osman’ın önce tahtından indirilmesi, sonra çeşitli hareketlerle öldürülmesi, yalnız İstanbul’da değil, Osmanlı ülkesinin her yanında üzüntü ve Yeniçeri teşkilatına karşı gelen bir kızgınlık ve tiskinme duyguları doğmuştur. İşte o zaman Antepte kadı olan Abdülbaki Efendi yeniçerilerin öldürülmeleri için hüküm vermiş, bazıları yakalanarak öldürülmüştür.

Bundan 55 yıl sonra 1676 senesinde yine Yeniçerilerin sebep oldukları bir olay şehir asayişini allak bullak etmişter. Yeniçeri Ocağı sergerdeleri sarhoş olarak, çarşı ve pazarda rezalet çıkarmak sövüp sayma ve dükkanlara tecavüz gibi hareketlerle işi azıtmışlar, durum halkın şikayetlerine yol açmıştır. Bunun üzerine Yeniçeri mensuplarından Mehmet Çavuş, Halep serdarı Mehmet ve Antep Mütesellimi Mehmet Ağa işin tahkikine memur edilmiştir. Başlarında Musul adına birisi bulunan Yeniçeriler bundan sinirlenerek Mütesellim Mehmet Ağa’nın konağına saldırmışlar, aralarında zorlu bir çarpışma meydana gelmiş, kavgada kurşun, ok ve taşlarla yaralananlar olmuş, bu arada mütesellim de yaralanmış, sonunda, yeniçeriler şehir dışına kaçmışlardır.

12.ci yüzyılın sonu ile, 13 cü yüzyılın başları merkezde olduğu gibi, Antepde de Yeniçerilerin çılgınlıklarını büsbütün artırdıkları bir çağdır. Bu devir Gaziantep Tarihinin en huzursuz bir bölümüdür.

Yeniçerilerin, Mütercim Asımın hocaları olan Şafiî Zade Haci Ahmet ve Haci Mehmet gibi iki bilgin ve 17 öğrencisini Nakıp medresesinde yatırıp kesmeleri o çağa yapıştırılmış kanlı bir etiket gibidir.

Bu olayı takip eden Daldaban oğlu Nuri Mehmet Paşa vakalariyle, ocağın kaldırılmasına kadar süren yıllarda ortaya çıkmış bütün hadiselerde, Yeniçerilerin parmağı vardır. Bu olaylarda bir yanda Yeniçeriler, öbür yanda Emirler sıralanıp birbirlerinin gırtlaklarına sarılmışlardır.

İkinci Sultan Mahmut’un Yeniçeriliği kaldırılmasına rağmen, bu iki zümrenin birbirlerine karşı olan husumetleri bir süre daha devam eylemişter. Bunların bildiğimizin sonuncusu, Hicri 1249 yılında olmuştur. Bize bu olayı, Şer’ i Mahkeme sicillerine kaydedilmiş iki belge haber vermektedir. Bu son çatışmada, Yeniçerilerden Karabeyin oğlu Mustafa, Emirlerden Şülükoğlu Mehmet’i öldürmüş, katil yakalanıp hapsedilmiştir. Ancak, zamanın Mütesellimi ile Müftüsü katili serbest bırakmışlardır. Bu tutum üzerine Emir tarafları Halep’e şikâyet yağdırmışlardır. Haber Halep’te sert bir tepki uyandırmıştır. Halep Valisi Antebe yolladığı buyrultuda; “aklınızı başınıza toplayıp kendi işiniz gücünüzle meşgul olun yoksa günahınız boynunuza” diye sert bir dil kullanmaktadır. Neticede işin soruşturulmasına, Mirliva rütbesinde bir paşa görevlendirilmiş, ilk icraat olarak katil hakkında kısas cezası verilerek idam hükmü hemen yerine getirilmiştir. Katili serbest bırakan ve görevini kötüye kullanan Kaymakam ile müftü de Akya kalesine sürgün edilmiştir.