Bu gün sizlere 176 sene önce Gaziantepde geçen kanlı bir ayaklanmanın hikâyesini anlatmaya çalışacağım.

Olayın geçtiği yıllarda Osmanlı Devleti çöküntü devrinin acıklı günlerini yaşamaktadır.

Merkezde, Saray, Medrese ve Yeniçeri Ocağından biri diğerile birleşip öbürünü hırpalamakta; tahttan indirmeler, aziller, idamlar birbirini kovalamaktadır. Taşrada her vali ve her kaymakam birer diktatördür. Geleceğine güveni olmadığından, gününü gün edip kese doldurmakla meşguldür. Kötü idareden, haksızlıklardan, zulumdan içi yanan kimseler selâmeti, silahını alıp dağa çıkmakda bulurlar.

Bu devirde Gaziantep Emir, Yeniçeri olarak ikiye bölünmüştür. Hangisi kuvvetli duruma gelirse öbürünü ezmeğe çalışır, bazen hadise büyür, bir ayaklanma halini alır. Şehir ve çevresinin asayişi bozulur. Hükümet askerî müdahale zorunda kalır. Ve bu olaylar tevali edip gider.

1787 Yılında Antep’e Emirlerden Nuri Mehmet Paşa hakimdir. Yeniçerilerle başlarında bulunan Kasaboğlu İbrahim Ağa sinmiş durumdadır. Bu sırada Kilis Kaymakamı Daldabanoğlu Mehmet Ali Paşa’nın şiddetli icraatı korku ile dilden dile anlatılmaktadır.

Daldabanoğlu Mehmet Ali, aslen Hassanın Tiyek Köyündendir. Kilis Bölgesine göçerek önce köyde, sonra şehirde yerleşir. Bir süre sonra zekâsı, çalışkanlığı, cesareti ile büyük bir kuvvet ve nüfuz kazanır. Daha sonra Kaymakamlığı da elde eder. Bu işde gösterdiği üstün başarıdan ötürü Hükümet tarafından Beylerbeyi ve Paşa rütbesine yükseltilir.

Daldabanoğlu artık zorlu bir derebeylidir. Bir tarafdan Kör Bilâl adındaki adamı vasıtâsile şehirliyi soyarken, öbür yandan başına topladığı sergerdelerle komşu ilçelere baskınlar yapıp yağmacılık etmektedir.

Nuri Mehmet Paşa ve Emirlere diş beleyen İbrahim Ağa ile Yeniçeriler bir gün toplanıp konuşurlar. Hasımlarına karşı kullanmak üzere zoru dillerde gezen Daldabanoğlu Mehmet Ali Paşa’yı Antep’e davet etmeği kararlaştırırlar. Haber gönderirler. Antep’e hakim olmak Daldabanoğlu’nun gerçekleşmesini candan istediği en büyük arzudur. Çağrıyı haber alınca tereddütsüz kabuleder. Yukarıda adı geçen Kör Bilâl’ı azılı ve kalabalık bir güruhla Antep’e yollar. Bir kaç gün sonrada silahlı adamlarile kendi gelir. Her ikisi de saygı değer birer konuk gibi karşılanır.

Nuri Mehmet Paşa içerideki düşmanlarila dışarıdan gelenlerin birleşmeşinden meydana gelen kuvvetle başa çıkamıyacağını anlıyarak şehri terkeder.

Daldabanoğlunun büyük hülyası gerçekleşmiş, Antep’in hakimi olmuştur.

Durumdan İbrahim Ağa ve Yeniniçeriler de memnundurlar. Çünkü, Nuri Mehmet Paşa Antep’den uzaklaşmış, Emirler sinmişlerdir. Ancak, bu sevinçleri çok sürmeyecektir.

Daldabanoğlu Antep’e yerleştikden ve idarayi hakim oldukdan sonra asıl maksadı olan kese doldurma işine başlar. Bunun için Kilis’de olduğu gibi, icra vasıtası Kör Bilâl’ı harekete geçirir. Ölenlerin terekesine el kor. Yeni yeni salyanlar atıp, bunları cebren toplatır. Tahsilat bahanesile evlere gidip kızların cehiz sandıklarını kaldırır. İlk paçı ihdas eder, Antep’e girip çıkan hayvanlardan para toplar. Vakıfların gelirlerine el kor. Kervanları soydurur. Nuri Mehmet Paşanın, Müftünün, Basmacı ve Kadıoğlularının evlerini anbarlartnı yağma ettirir. Çarşı, pazardan kendi ve adamları aldıkları malların parasını ödemezler. Nuri Mehmet Paşa’nın amcası Sadık Ağayı hapsettirip ödenmesi imkânsız bir fidye ister. Rivayete göre marangozlar alınan para ve eşyaları doldurmak üzere sayısız sandık yaparlar. (Baba Cafer) adile anılan zindan, içine doldurulan masumlarla dolup taşar. Deynek sesleri ve bunların altında inleyen kadınlı erkekli kimselerin çığlıkları göye çıkar. Ve nihayet Daldabanoğlu’nu davet edenler de bin defa pişman olurlar.

Artık bıçak kemiğe oturmuştur. Şehir kapanağı oynatan bir kazan gibi fıkırdamaktadır. Halkın tahammülü sonuna gelmiştir. Nihayet ileri gelen bazı kimseler bir araya toplanır, bu soyguncu çetesine karşı koymağa karar verir. Önce yılanın başını ezmek gerektir. Bir gün şafakla beraber Daldabanoğlunun sarayı kuşatılır. Dört tarafdan kurşun yağmuruna tutulur. Bu kurşunlardan biri Daldabanoğluna isabet ederek yere serer. Arkasından sarayı basıp etrafındakileri temizleyen halk, baş soyguncunun başını ve bir kolunu keser, cesedini köpeklere atarlar. Kör Bilâlla, kadınları dövmekle vazifeli baş silahşörü Nemi Rahuru teker teker öldürülürler. Suburcu insan cesedi ve kan pıhtılarile dolar. Halk gördüğü zulumdan o kadar hınç duyar ki, Kör Bilâl’ın cesedini abdesthane boşaltılmış bir yerde dikilen kazığa oturturlar. Ve böylece halka zulmedenler, halk tarafından lâyık oldukları cezaya çarpılırlar.

Sayın dinleyicilerim, sözlerimi bitirmeden önce bu olay hakkında yazdığı 190 mısralık bir manzume ile bize geniş bilgi veren Kilisli Şair Ruhuyi saygı ve rahmetle andığımı belirtmek isterim. Hoşça kalınız.

Fotoğraf 5: Gaziantep’te bugün Dayı Ahmet Ağa ilk Okulunun bulunduğu yerin, 1930 yılında Türk Ocağı iken bir görünüşü.