Gaziantep eski çağlardan beri büyük yolların uğrak yeri olarak, yakın doğunun önemli bir bölgesidir. Bu haliyle barışta ticari ve iktisadî, savaşta askerî hareketlerin kaynaştığı, düğümlenip çözüldüğü, bir yer olmuş, bu niteliği yüzyıllar boyunca süre gelmiştir. Ancak iktisadî, ticarî ve mamurluk bakımından en parlak devri Haçlı saldırışları kırılıp, Anadolu ve Kuzey Suriye temamen İslâmlaştıktan, Türkleştikten sonra başlamış, bu durum Suriye ve Irak demiryollarının yapımına kadar bütün canlılık ve genişliğiyle devam etmiştir. Bu yolların yapımı arefesinde Gaziantep yakın doğunun Halep, Şam ve Bağdat gibi en büyük şehirlerinden sonra gelen önemli merkezlerinden biri halindeydi Bunun başka delile ihtiyaç göstermeyen en kesin belgesi, yüzlerce odası, anbarları, ahırlarıyla otuzdan fazla han ve kervan sarayları, kapalı çarşıları, ayrıca binlerce iş yerinin varlığıdır. Konya gibi devlet merkezliği yapan, Diyarbakır gibi, Erzurum gibi biri Güney Doğu, diğeri Kuzey Doğu Anadolu’nun kilidi ve en önemli yerleri olan şehirler bile Gaziantep’le boy ölçüşemezdi. Diğer şehir ve kasabalar ise çok geride kalırdı.

Suriye ve Irak Demir yollarının yapılması, Gaziantep’in ticari ve iktisadi hayatı sile ile kendini tanımadan idare edenlere üzerinde olumsuz etki yapmaktan gecikmedi. Bölge ve şehrin eski durumu sarsıldı. Fakat, asıl darbeyi millî sınırın şehrin 45 km güneyinden geçerek güney ve güneydoğuya giden yolların tıkanmasıyla yedi. Böylece bölge ve şehir, ticarî ve iktisadî yol kavşağı olmak durumunun sağladığı avantajı tamamen kaybetti. Öbür yandan da sanat hayatını ellerinde ve tekellerinde tutan ermeniler milli sınırlar dışına çıkarılmış ve bu yönden de bir boşluk ve çabalama devri başladı. Bunu Feyzipaşa Diyarbakır yolunun Gaziantep’i kenarda bırakarak geçmesi izledi. Ve artık şehir, iktisadî ve ticarî bakımdan kara bir devrin içine gömülmüştü.

Sanki bu darbeler yetmezmiş gibi bir de idare edenler tarafından tanınmamazlık bahtsızlığı vardı. Tek yetiştirici olduğu fıstığa Şam markası vuruluyor, yüz binlerce ton üzüm mahsülü olduğu halde, Gaziantep Tekel Fabrikası bile Batı Anadolu üzümlerinden yapılmış somayı kullanıyor, zeytin yağı üretiminde adı anılmıyordu. İmar ve kalkınma hareketlerinde ise, tamamen nasipsiz kalıyordu. Bu acıklı hali müşahade edenler durumu (Cumhuriyet Gaziantep’e bir çivi bile çakmadı) gibi ciddi, (ağzımıza Gazilik adında bir fıs meme verdiler) gibi alaylı sözlerle üzücü bir gerçeği belirtiyorlardı.

Bu ortam içinde Gaziantepli için tutacak iki yol vardı. Ya tevekkülle kaderine razı olup kalkınmak için bir mucize beklemek, yahut canını dişine alıp çalışmak ve kötü kaderi yenmek

Gaziantepli ikinci yolu tuttu. Didinmeğe başladı. Aynı zamanda yurdun Güney sınırlarında geçmişin parlak bir ticaret, iktisat ve san’at merkezinin, gelişmek, kalkınmak için işleyeh kafaların, çabalayan insan üstü bir gücün bulunduğunu her vesile ile kendini tanımadan idare edenlere duyurmağa çalıştı. Böylece kırk yıl geçti.

Bu gün Gaziantep kaybettiklerinin bir çoğunu yerine koymak mutluluğu içindedir. Çocuklarının zekâ ve çalışkanlıkları, Ermenilerin boş bıraktıkları sanaat yuvalarını daha üstün sanatçılarla doldurmakla kalmadı; modern san’at ve tekniğin her kolunda ilerlemekledir, icat kabiliyeti olan kafalar ve eller yetiştirmektedir. Öyle ki, Türkiye’nin belli başlı san’at merkezlerinden biri durumuna gelmiştir. Bunu yerli ve yabancı uzmanlar teslim eylemişlerdir.

Üç büyük mahsulü fıstık, üzüm ve zeytin ziraatı hızlı davranışlar kaydetmekte bunlara bağlı sanatlar gelişmektedir. Fırat-Birecik Köprüsünün yapılması Güneydoğu Anadolu’yu ve İran’ı, İskenderun Limanı ile Orta, Bati Anadolu ve İstanbul’a bir geçit haline getirmiştir.

Bir münasebetle çalışkan ve muvaffak valimizin selahivetle belirttiği gibi Gaziantep bu gün sıkıntısını çektiği ucuz enerji ve bol suya kavuştuğu takdirde ikibin yıllarında Türkiyenin nüfusu yarım milyona yaklaşan büyük şehirlerden biri haline gelebilir. Biz, bu büyük sonucun alınması için Sayın Valimizin lüzumunu duyup, belkide açıklamadığı pürüzlerden ikisinin daha giderilmesini şart sayıyoruz:

Bunlardan birisi Devlete düşüyor: Kalkınmamız için yurdun bazı bölgelerinde aşırı derecede gösterdiği ilgi ve yardım musluğunun birazda Gaziantep için açılması, mahsullerimizin değerlendirilmesi. Yapılacak yardımın karşılığını Gaziantep halkı kat be kat ödüyecektir.

İkincisi, Gaziantepli sanatçı ve tüccarlara tereddüp ediyor. Mamul ve mahsûllerimize şahsi menfaatler uğruna hile karıştıran soysuzlarla kesin sonuçlu savaş.

Eğer, bu gibi eksikler tamamlanırsa Gaziantep Türkiye’nin değil 21. yüzyıl Dünyası’nın önemli şehirlerinden biri olur kanaatindeyim.