Gaziantep’te şu günler de hatta şu satırları okuduğunuz dakikalarda bile resmi ve özel konuşukların bir çoğu su ve susuzluk ile ilgilidir. Zaman zaman bölgemizin üstüne çöken kuraklık, bu konuyu kaygılarımızın en başına getirdiği olmuş, fakat tehlike biraz uzaklaşınca bir kenera itilip unutulmuştur. Son yıllarda 1957’de zorlu bir su kıtlaması olmuş, Belediye önemli teşebbüs ve çalışmalara girişmiş, ama bu çabalarda gözler su sağlanması için il sınırlarından dışarıya çevrilivermiştir. Ancak koalisyon zamanında, Gaziantep platosu dışında su temini düşüncesi ortaya atılmış, hatta 70 millon mali portreli bir proje taslağı hazırlandığı duyulmuştur. Fakat her nedense bundan sonra bu proje üzerinde durulmamıştır. Vakta ki geçen yıl kuraklık kendini gösterince yine tela başlamıştır. Sözü geçen proje üzerinde yeniden durulmaya başlanmıştır. Bu maksatla Belediye Bakanımız bir kaç defa Ankara yolculuğu yapmıştır. Alınan haberlere göre iş olumlu bir safhaya doğru gitmektedir.

Gaziantep’in geçmişinde büyük su darlıkları olmuştur. Bunların en korkunç-hicri 1233 yılında olanıdır. Şer’i Mahkeme sicilleri şehir su ihtiyacının önemli bir bölümünü sağlayan Batal pınarının bu yıl kuruduğunu kaydediyor. Yine aynı kaynaklar 1121 yılında da bir su kıtlaması olduğuna işaret vardır. Bu tarihte Antep kadısı bulunan Abdullah Mahir Ef. nin, Gaziantep su şebekesini ve ana kaynaklardan biri olan Pancarlı su yolunu islah etmesi herhalde bu kuraklık nediyle olacaktır.

Pancarlı suyunun, Dülük şehri bayındır halde iken bir kanalla buraya götürüldü ünü halen kalıntılarından öğreniyoruz. Arkeologlar ve tarihçiler henüz üzerinde bilimsel çalışma yapmamı olduklarından niteliğini bilemiyoruz. Bu su yolu yapıldığı devrin teknikine göre basınçlı su temin eden iyi bir eserdir.

Bu kanalın biri Baş değirmen, diğeri Dülük köyü içinde olmak üzere iki yerde incelemek imkânını buldum.

Baş değirmendeki orta boylu bir adamın rahatça içinde yürüyebileceği bir genişliktedir.

Dülük köyündeki, basıncın kanal üzerine yarımşar tona yakın ağırlıkta biribirine yapışık kocaman taşlar kapatılmak suretiyle sağlandığı kanısı veren durum göstermektedir.

Kadı Abdullah Mahir Ef.nin Baş değirmenden Gaziantep’e kadar olan bölümü islah eylediği anlaşılıyor. Rahmetli, su yolunun bakım masraflarını karşılamak üzere yaptırdığı değirmenlerin gelirini bırakmıştır. Bunun için bir vakıf kurmuştur. Kadı Mahir Ef. ayrıca arasa çarşısı ortasında bir de çeşme yaptırmıştır. Ünlü divan şairi Nabi bu hayırlığı için güzel bir tarih manzumesi yazmıştır.

Şerî mahkeme sicillerinde rastladığımız 1.116 mütevellilik beratından öğreniyoruzki, Kadı Mahir Ef. Den önce, şehre akan su yolunun bakımı için kurulmuş bir vakıf daha vardır.

Gaziantep’in geçmişteki şehir su şebekesini bütün ayrıntılarıyla açıklayan bir kroki veya belge mevcut değildir. Ancak çeşitli sözlük ve yazılı kaynaklara ve kişisel gözlem ve kanılarıma göre şehrin su ihtiyacı Pancarlı ve Batal sularından sağlanagelmiş, bunlara ek olarak kimi yer altı ve yer üstü daha küçük miktardaki sular yardımcı olmuştur.

Suyun şehre girişi yukarıda sözü geçen iki ana kaynağın yerleri bakımından doğal olarak batıdandır. Batal Hüyük yanından şehre doğru akan kapalı bir mecradan akarak şimdiki lisenin karşısında kuzeye bir kol verirdi. Kuzeye dönen bu kola halk Çağaçağ derdi. Çağaçağ’ın bizdeki en ilginç anısı Cuma selası verilirken dilek için içine arzuhel denilen yazılı bir kâğıt atılmasıdır. Suyun asıl an kolu, Lisenin doğusunda, eskiden zerdalılık denilen yerden yoluna devam ederdi. Söylentiye göre burada Eşek kasteli denilen yerde Kozanlı istikametine bir kol verir, yine yoluna devam edermiş.

Çağçağ denilen su biraz sonra doğu yönüne döner Bey-Çınarlı camii ne kadar giderdi. Vaktiyle bu camiin hemen kuzeyinde Sarayönü değirmeni denilen iki değirmen bu su ile döner, ayrıca kuzeyinde tarlalar bundan faydalanırdı. Cami ile çevresindeki evlerin de faydalandığı sanılıyor.

1007 tarihli Şah Veli vakfiyesine göre bu eskiden yukarı Şeyh camii ve Salihiyye camii diye de anılan Şahveli Camiinin suyu Eşek kasteli denilen çeşme önündeki koldan ayrılmaktadır. Su buraya eskiden Hayık baba Dağı, Nurali Ağa Dağı gibi adlarla anılan şimdiki Amerikan Hastanesinin altından açılan bir kanalla getirilmiştir. Bu kanalın elinde mizrak bulunan bir atlının rahatça geçebileceği genişlikte olduğu söyleniyor.

Yukarıda işaret eylediğim gibi suyun şehir içinde dağılışını gösterir bir belge yoktur. Ancak sudan şehrin yüksek yerlerinde mecra üstüne açılan kuyulardan, öbürlerinde evden eve geçmek suretiyle yararlanılmıştır. Evlerdeki havuzlara Kane adı verilirdi. Çok vakit taştan oyma olan bu kanelerin iki yanında karşılıklı iki delik bulunur, su birinden gelir, havuz dolduktan sonra öbüründen akıp kullanma hakkı olan başka bir eve giderdi.

Şimdiki Keyvan sitesi ile Ziraat bankası arasında, Gül palas oteli önünden geçen sokağa hemen bitişik bir su tevzi yeri vardı. Bu dağıtım yerinden ötürü o çevreye Suburcu denildiği anlaşılıyor. Keyvan Bey sitesinin yapılığı sırasında kazılarda ayrı yönlere giden bir çok künklere rastlanmıştır. Bu merkezden bir kolda açıktan akarak Suburcu caddesinin güney yaya kaldırımından hemen akıp gittiğini hep hatırlarız.

Hasırcıoğlu ailesinden Mustafa Fehim Ef. (Sayın Mahmut Tüzün’nün dedesi) Mecmuatülletaif adlı kendi el yazması defterinde, Gaziantep su şebekesi hakkında bilgi vermekte, Adden adı verilen krallarının adlarını ve bu kollara akan suyun sürelerini açıklamıştır. Buna göre:

Kuzanlı Addeni Ayda iki gece.

Kilise mahallesi Addeni ayda bir gece.

Güldür güldür Addeni ayda 4 gece

Bey mahallesi Addeni ayda 4 gece.

Kastelbaşı Addeni ayda 2 gece.

Kethüda yokuşu Addeni ayda 1 gece.

Bababı kuyusu (?) ayda 1 gece.

Adden çizelgesinin altında o zamanki Belediyenin Ahmet ve Mahmut ağalar adındaki kimselerin hamamlarına su verilmesine ilişkin 16 Haziran ve 12 Temmuz 1296 tarihli iki kararından bir su dağıtım yerinin de Eblahan’da bulunduğu anlaşılıyor.

Yukarıdaki adden çizelgesinde bir ayın ancak 15 gecesine ilişkin bölüm yer almaktadır. Geri kalan 15 gece ile bir ay gündüzleri su nereye akmaktadır? Bunu tesbit etmek mümkün olmamıştır.

Pancarlı ve Batal sularından başka sözlü ve yazılı kaynaklardan anladığımıza göre ikinci derecedeki bazı sulardanda yararlanılmıştır. Tesbit edebildiklerimiz şunlardır:

1-Esenbek suyu: Şeri mahkeme sicillerinden öğrendiğimize göre: Gaziantep’in İslamlar tarafından fethinden önce Şehreküstüde bir yeraltı mescit ve çeşme çimecek ve abdesthane yaptıran Esen Bek buranın su ihtiyacını sağlamak için Tutluk’tan yer altından kanal kazdırarak bunu sağlamıştır. Bu nedenle bu suyun adına (Esenbek Suyu) denildiği gibi Suyun getirildiği pınarda kurucunun adıyla anılmaya başlanmıştır. Şehir su şebekesinin modern biçimde yapılmasından sonra bir çok kimseler lağımlarını bırakılan kuyulara çevirdiklerinden çeşmeyi pislikler kaplamış, bu nedenle Belediye yer altı tesisini kapatmıştır.

Aynı kaynaktan öğrendiğimize göre Esenbek suyundan 66 kuyu ile Şeyh Fetullah Hamamı yararlanmakta idi. Bu su şimdi ne olmuştur? Şu darlık günlerinde belki sıkıntının az da olsa giderilmesine yardım edebilir.

2-Mıhcı Zekeriya suyu: Bu sudan Gülşan, Suya batmaz, Tesahcı, Şeyihsalman, Nerkishane, kısmen Kozluca ve Hamamcıhane mahalleleri faydalanırdı. Mıhçı Zekeriye suyunun dağıtım yeri Ağacamii yakınında Tenbekici Nuri denilen bir adamın evinde olduğu söylenirdi. Pişirici ve Kozluca, hatta Şeyhcamiinin çeşme ve tuvaletleri de bundan yararlanırdı. Bu suyun Belediye Gazhane kuyusuyla aynı kaynağa bağlı olduğu kuyunun şehir şebekesine su vermeye başlaması üzerine her iki eserinde kastelleri kurumuştur.

Yukarıdaki iki sudan başka birde Kanalıcı suyu varki buda Yazıcık semtine akardı. Ancak bunun menşei hakkında henüz bilgimiz yetersizdir. Derlerki bu suyu getiren kimse, bu uğurda çek para harcadığından bir gün bu durumu belirtmek için “Kan alacak damarım kalmadı” dediğinden aile ve getirdiği suya Kanalıcı adı verilmiş.

Şehre hizmet eden sulardan biriside Çerkez suyudur. Şeri Mahkeme sicillerinden öğrendiğimize göre bu sudan adları açıklanmayan 2 Hamam ile üç cami ve tabak dükkanları yararlanmakta idiler. Ayrıca Yazıcıkta ki sebze bahçelerininde hakkı vardı. Adları açıklanmayan 5 yer Naip ve Tabak Hamamları ile Tabak Efendi Ömerşeyh ve Bostancı camileri olduğu anlaşılıyor. Çerkes suyu, şimdiki Kızılay yakınında Alleben deresi üzerindeki bentten beslenirdi.

Bir bentte Belediye İşletme tesislerinin yakınında yine Alleben deresi üzerinde bulunuyordu. Bundan da Ali Nacar camii bunun yakınında bulunan Ali Nacar değirmeni ve o çevre yararlanırdı.

Sözü geçen bu bentler halen de vardır.

GAZİANTEP’TE PINARLAR VE AKAR SULAR

Gaziantep platosu yüz ölçümüne göre insanı hayrete düşüren bir su kaynağı bolluğuna sahiptir. Bunların tümünü bir araya toplamak ve yararlanmak mümkün olsa il sınırları dışında su getirmeye hiçte gerek kalmaz. Bu kaynakları tek tek saymaya kalksak belki yüzden fazla olur. Bu pınarların kaynaklık eylediği 6 da dere bulunmaktadır.

Gaziantep platosundan beslenen pınarların önemlileri şunlardır:

Akpınar, Karpuzatan, Aynabacı, Kırkgöz, Aynafar, Kara İsmail, Kilisecik, Pancarlı, Batal, Dülük Karpuzatan, Beylerbeyi Çayırgan, Başpınar, Karahüyük, Kelpin, Mizmilli, Balama, Yeni, Kerer, Sazgın ziyaret, Narlıca (Kilis), Merzimen, Halilbaş, Akdere, Nizip Karpuzatan.

Yukarıda adlarını saydığım pınarların herbiri en az bir değirmen çevirecek güçtedir. Birkaç değirmen çevirecek olanları da vardır. Mizmilli ise dev bir pınardır.

Yukarıda saydıklarımdan küçük olup şu anda aklıma gelenlerde şunlardır: Durnalık, Dülük, Etebek, Nurgana, Humanız, Kalaylı, Kara, Devedüşen, Ayşebacı, Abbas, Seylan, Güzel, Ziranba, Kerin, Burç karpuz atan, Ispatırın, Etebek, Erikçe, bunlardan başka daha birçok küçük pınarlar bulunmaktadır. Özellikle Alleben deresinde 10, Softa 10 pınar birden sıralanır.

Derelere gelince: Sacur, Ceviz ırmağı (Nizipçayı), Elmalı suyu, Tüzel suyu, Afrin Balik suyu; Merzimen Suyu, Koçlu deresi.

Yukarıki sular listesine iki tane ilginç suyu da eklemek gerekir, ilginç diyorum çünkü bunları yer yüzüne çıkışları öbürlerinden tamamen ayrı bir nitelik taşır. Bu iki su birer vadi içine belli aralıklarla kuyular kazılma, bu kuyuların aralarını birbirine birleştirilmek suretiyle elde edilmektedirler. Vadinin yüksekçe olan yerlerinde derince olan kuyuların irtifa azaldıkça bu derinlikleri azalmakta sonra toprak yüzüne çıkmaktadır. Bu iki ilginç su Körkün ile Halil baş köylerindedir. Uzun süre bu kuyuların varlığı bilinmiyordu. Sonradan keşfedildi. Bu eserlerin Romalılardan kaldığı söylenir.

Gaziantep’in, saydığım bu pınar ve derelerinden başka yer altında akan derelerin de bulunduğu hakkında bilgi ve işaretler vardır.

Oğuzeli bölgesinde Sazgın ve Karaburun köyleri yakınında petrol sondajları yapıldığı sırada çok güçlü yeraltı akıntılarına rastlanmıştır. Sazgın sondajında 86 metre derinliğindeki akar suyu geçmek için çok zahmet çekilmiştir. Bu su Batı kuzeyden güney doğuya doğru akmakta imiş. Bir yeraltı su cereyanında yine kuzey batıdan gelerek Güreniz vadisini takip eylediği hep söylenegelir. Bu söylentiyi doğrulayan bir çok alametler vardır. Nizip’in içme suyunu sağlayan Karpuzatan pınarı ile o çevre köylerdeki kaynakların hep bu yeraltı akımı ile ilgili olduğu sanılıyor.

Dülük, Kara Hüyük, Etebek, Bedirkent, Subuğaz köylerinin sıralandığı vadi altında da bir yeraltı ırmağının bulunduğu söylenir. Subuğaz sözcüğü bununla ilgili imiş.

Konu ile ilgisi dolayısıyla halk arasındaki kimi söylentilerede dokunmak isterim. Söylenti akla uymaz diye yazmamazlık etmedim.

Bu söylentilerden birisi Halep çevresinin bütün sularının yeraltı yollarıyla gittiğidir.

Başka bir söylenti Bağdat içindir. Ziraat enstitüsünün karşısına isabet eden yamaçlar arasında (Yergötü) denilen bir yer var. Bunu özel olarak gidip gördüm. O çevrenin suları buradaki bir adamın sığabileceği büyüklükte bir deliğe akarak kaybolur. Kimi meraklılar bu delillin içine girerek saatlerce meçhul bir istikamete doğru ilerlediklerini kesin olarak iddia ederler. Bunu anlattıkları vakit Jül vern’nin (Arzın Merkezine seyahat) adlı romanını hatırladım. İşte safiyetle ileri sürüldüğüne göre Bağdat’ın suyu buradan gidermiş. Bu iddia şüphesiz'safsata. Ancak bu arada su bulunduğu sözü beni üzerinde durdurmuştur.

Başka bir söylenti de Sof dağı ile ilgilidir. Sofalıcı köyünün hizasında dağın tam üstünde bir ovacık var. Bundan 100 yıl öncesine kadar burası gölmüş. Hatta Mürseloğlu Mustafa paşanın Antep kaymakamlığı zamanında bu gölden sulama işlerinde yararlanma düşünülmüş. Ancak bir sabah kalktıkları vakit göl sularının tamamen çekildiğini, bunun tam orta yerinden yer altına açılan bir delikten akıp gittiğini görüp anlamışlar, gerçekten bugün ovanın ortasında 20 metre derinliğinde kayalık bir çukur bulunmakta, pınar suları buradan yer altına akıp kaybolmaktadır. Bu deliğin tıkanması gölü yeniden meydana getirebilir.

Körkün köyünden birçok kimsenin ileri sürdüğüne göre köyün batısındaki vadinin kenarında bir mağara bulunmaktadır. Epeyce derinde olan mağarada bir göl bulunmaktadır. Vaktiyle adamın birisi üzerine mum diktiği bir tahta parçasını alarak göle girmiş. Biraz ilerledikten sonra tahtayı su üstüne bırakmış. Eliyle suyu dalgalandırarak uzaklaştırmış. Biraz sonra tahta bir cereyana kapılarak uzaklaşmaya başlamış. Adam mum ışığını bir hayli gözetledikten sonra kaybetmiş.

Tuhaf bir söylenti de Humanız Hüyüğü hakkındadır. İki belci höyük dibindeki bir bağı beller bir ara dinlenme molası vermiş. Orada bulunan bir ağacın gölgesine uzanmışlar. Bu sırada kulaklarına çok derinden bir su çağıltısı gelmiş. Merak ederek orasını kazmaya başlamışlar. Kazı ilerledikçe ses daha net gelmeye başlamış, önlerine çıkan bir taşı yana çekince batıdan gelip doğuya doğru akan bir su ile karşılaşmışlar. Birisi suyun derinliğini yoklamak için beli uzatınca suyun akış gücüyle bel elinden kaymış, suyun içinde kaybolmuş. Şaşkın şaşkın birbirine bakarken yana diktikleri taşın üzerinde şu yazıyı okumuşlar. “Bu suya karışana Allah lanet eylesin”. Adamları bir korku almış. Hemen taşı eskisi gibi kapatarak üstünün toprağını örtmüşler.

Şimdi Belediye’nin Fuarın Nizip caddesi-İstasyon caddesinin birleştiği yerde kazdırmakla meşgul bulunduğu yerin adına eskiden Sinler suluğu denirdi. Rivayete göre çok eskiden burada 20-30 merdivenle inilir bir yer altı çeşmesi varmış. Suyu batıdan gelerek doğu yönüne akarmış. Sonra kimi nedenlerle kapatılmıştır.

Nizip yolunda Gürenize varmadan üzeri ağaçlı bir tepe var. Bu tepenin tam karşısında batı istikametine doğru bir vadi uzanır. Asfalttan 1.000-1.500 metre açıldıktan sonra önümüze içi çanak çömlek kırıkları bulunan bir saha gelir. Bu yerin kuzey bitişiğinde mağara insanlarının barındığı duygusunu uyandıran birtakım mağaralar bulunmaktadır. İşte bu çevrenin adına (Ağuncuk) adı verilmektedir. Burada bir yer altı suyunun bulunduğu hakkındaki halk söylentisini sayın Ahmet Ozan’dan işitmiştim. Öbür yandan Sivas’ta su taksim yerlerine Ağuncuk denildiğini eski valimiz sayın Hayrettin Ersöz’ün açıklamasına atfen yine Ahmet Ozan belirtmişti. Pınarların akış yönleri, gerekse halk söylentileri bir noktada toplanıyor. Gaziantep platosunun bütün suları batı ve kuzey batıdan gelmektedir. Özellikle sazğın sondajında varlığı tesbit edilen yeraltı akıntısı gerekse Kırkgöz, karpuzatan, Aynabacı, karaismail, Akpınar, kilisecik pınarları gibi suları fazla olan kaynaklar ve öbürlerinin aynı depodan beslendiği kanısını uyandırmaktadır. İş bu deponun yerini bulmakta. Yazımın başında da belirttiğim gibi bu ayrı sular bir araya toplansa Gaziantep’in iki katı ihtiyacını sağlar. iş bu ana depoyu keşfetmektedir.

Bu yazıyı yazmaktan maksadım su sıkıntısı çektiğimiz şu günlerde buna çare bulmak için çırpınanlara kendi branşım olan araştırma, derleme malzemesini ortaya koyarak yardım etmektir.

SON