PİR SAFA

Pir Safa türbesi Kürçü hanı önünden Türk tepeye çıkan yolun sol tarafında aynı adla anılan mevkidedir. Rıfai şıklarından meşhur Kamacı Hacı Mehmet babanın oğlu Baki Kamacı baba türbe ve civarını satın alarak bir tarafında oturmakta, asıl türbe de bir tarafında kapalı ve harap bir vaziyette durmaktadır. Ziyaetlere kapalıdır.

Türbe yer seviyesinden aşağıdadır. Beş basım merdivenle inilir. Üzeri kap çatılıdır. Çok eski bir bina olduğu her hali ile bellidir. Mezarın bulunduğu mahalde parmaklık halinde eski bir sanduka vardır. Sanduka ve duvarları, tavanı dikkatle gözden geçirdim. Hiç bir yazı sayı ve işaret yoktur.

Bura adını veren Pir Safa kimdir? Bu hususta iki söylenti vardır. Birincisi halen Tekke Camii imamı şair Ali hoca (Erhan)’ın rivayetidir. Buna göre Pir Safa aynı yerde türbesi olan Yuşa Peygamberin türbedarıdır. Ölümünden sonra buraya gömülmüştür.

İkinci söylentiyi anlatan Baki Kamacı babaya göre, Pir safa Medinelidir. Ensardandır. Gaziantep’in İslam orduları tarafından fethinde Hazreti Ali kumandasında buraya gelmiş Karaçomakla birlikte harbederken yediği zorlu bir kılınç darbesiyle vücudu ikiye bölünmek suretiyle şehit olmuştur. Bunun üzerine Hazreti Ömer Yuşa Peygamberin bulunduğu mahalle defnedildiğini ima ederek (Kendini peygamberi zişanla komşu ettim) demiştir.

Muharebe sırasında hayli yaşlı ve uzun sakallı olan bu zat coşar rüzgarla sakallı ikiye ayrılır, ağzı köpürür, gençleri imrendiren bir celadetle savaşırmış. Bu hali gören Hazreti Ali (Pirim Sefalandı) dediğinden asıl ismi unutularak (Pir Safa) anılmıştır.

Baki Kamacı babanın mesnetsiz bir söylenti olan hikayesi belli tarihsel gerçeğe aykırıdır. Zira Hazreti Ali’nin bu çevrenin zaptına ait savaşlara katılmadığı bilinmektedir.

Evliya Çelebi Pir Safa’dan bahsetmemiştir.

YUŞA PEYGAMBER

Safa ziyaretinin altında bir kaç merdivenle inilen, duvarları kayadan oyma ve üzeri kap (kemer) çatılı oda içindedir. Yuşa peygamberin türbesi bulunmaktadır. Üzerinde çok eski tahta parmaklı bir sanduka; sandukanın üstünde rengi sararmış eski yeşil örtüler vardır.

Yuşa beni İsrail ulularındandır. Hazreti Musa’dan sonra beni İsrail’in başına geçmiş Ürdün nehrini mucizelerle geçtikten sonra Filistin ve Suriye’yi zaptederek 28 sene idareyi elinde bulundurmuştur. 110 yaşında ölmüştür. Nablıs, Muarara, Halep şehirlerinde birinde defnedilmiştir.

Eski tarih kitaplarının Yuşa aleyhisselam başlığı altında verdikleri bilginin özeti yukarıki satırlardan ibarettir.

Beykozda da Yuşa tepesi adında bir mahal ve Yuşa nebi adında bir ziyaret vardır. Muammer Öniş isminde bir zat vaktiyle Eminönü Halkevi tarafından çıkarılan (Halk Bilgisi Haberleri)’nde bu ziyaret hakkında bilgi veriyor. Buna göre: Yuşa İstanbul’a gelmemiştir. Yuşa tepesi denilen mezar 28 Çelebi tarafından yaptırılmıştır.

Muammer Öniş’de Yuşa’nın Nablıs ve Muaradan birinde gömülü olduğunu ilave ediliyor.

Haci İmam isimli hemşehrimizin ifadesine göre: Bağdat’ta Beyluldana türbesi içinde Yuşa’ya ait olduğu söylenilen bir mezar vardır. Çok bakımsız bir haldedir. Baş ucunda üzerinde İbrani yazıları bulunan on santim genişliğinde, 5 metre uzunluğunda bir kayış vardır. Bu kayış Yahudilerce mukaddestir. Bu sebeple kayış üzerine yemine davet edildikleri zaman şayet and içecekleri meselede yalancı iseler yeminden kaçınırlar.

Şu vaziyet karşsında Yuşa’nın asıl türbesi nerededir? İstanbul, Nablıs, Muarra, Halep, Bağdat ve Gaziantep’ten hangisindedir? 1292 tarihinde Maarrif nezareti tarafından çıkarılan kitabı müstetap adlı peygamberler tarihinde Yuşa’dan bahsederken (Kabri Şerifi ceddi efrain bini Yusuf Aleyselam kabrine karip mahalde, yahut Nablıs civarında, bir riyayete göre Halep kurbunda veya Muarra şehrindedir) deniliyor. Bu ibaredeki Halep kurbundedir sözü dikkatimizi çekmektedir. Halep’te Yuşa türbesi diye bir mahal bulunmadığına göre bu sözle Antep’teki mezarın kastedilmiş olduğunu çıkarmak mümkündür.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Gaziantep ziyaretlerini sayarken Yuşa’dan bahsetmiyor. Bu hal pek önemli değildir. Çünkü o Gaziantep camilerinden bahsederken de buraya geldiği sırada mevcut bulunan bazı meşhur camilerimizden de hiç bahsetmemiştir. Evliya bunun gibi Yuşa’yı da unutabilir.

Yuşa’nın Gaziantep’teki türbesinin ne sadukasında, nede bulunduğu odada hüviyeti hakkında bilgi verecek hiç bir iz ve işaret yoktur.

Durup dururken burada bir Yuşa türbesi icat edilmemiştir. Bunun sebebi olmak lâzımdır. Aksi isbat edilinceye kadar Yuşa’nın Gaziantep’te gömülü olduğunu kabulde devam edeceğiz.

YUF BABA

Türbelerin kapatılmasından önce şimdi öğretmen okulu daha önce şimdi öğretmen okulu daha önce Halkevi olarak kullanılan Kendirli Kilisesi’nin şark tarafındaki kapusuna tahminen 15 metre mesafede Yuf baba denilen bir ziyaret vardır. Üzeri açık etrafı demir parmaklıklarla çevrilmişti.

Halk arasındaki söylentilere göre: Yuf baba yukarıda tarif edilen türbesinin bulunduğu mahalde oturur önündeki kaşküle bıakılacak sadaka ile geçinirdi. Bir cenaze geçtiğini görünce başını kaldırır sanada yuf diye bağırırdı. Bu sözünden ötürü yuf baba diye anılmıştır. Adını kimse bilmiyor.

Ölmezden bir gün önce yarın bana da yuf der. Ertesi gün vefa eder. Cenazesi götürülürken adamın birisi ahret yolcusunun kim olduğunu sorar. Yuf baba olduğunu öğrenince gülümser ve ta buda doğru bağırır: (Yuf baba sanada yuf) der. Bunun üzerine derhal tabudun kapağı kalkar kefeninin arasından başını çıkaran yuf baba kendine yuf çeken adama yufuna yuf diye cevap verir. Ve başını içeri çeker. Arkasından Yuf babaya bağıran adam olduğu yerde yıkılır. Yanma koşanlar ölmüş olduğunu görürler. Bu hali yakından miişahane edenler gündüzleri vakit geçirdiği yere gömerek etrafını demir parmalıklarla çerirler. Böylece sağlığında pek ilgi görmeyen ve sefalet içinde taşıyan Yuf baba, mezarında her gece mumlar yanan yeşil örtüler altında yakan veliler mertebesine yükselir. Türbesi ziyaretgah olur.

Cemil Cahit GÜZELBEY