TABİRLER – KLİŞE CÜMLELER – MEŞHUR SÖZLER

Aba altından değnek göstermek (Zımni olarak tehdit etmek.)

Abdal dili dökmek (kendisini hakir gösteren ve muhatabını pohpohlayan sözler söylemek, yardakçılara mahsus sözler sarfetmek) [Abdal: Gaziantepte Çingene demektir.]

Abıdelef (Müsrif) [aslı Arapça Uebutelef” olmalı.]

Acı acıya su sancıya (devadır.)

Acıkbucuk (Kargacık burgacık; okunmaz yazının vasfı) [bazan bu söz çocuklar tarafından “acık bucuk, şeytan cücük” tarzında da söylenir.}

Adıbelli (bari) [misal: elbiselik kumaş için otuz lirayı gözden çıkarmışsın, adıbelli beş lira daha feda et de şu kumaşı al.]

Ağı kürekle atarlar, karayı dirhemle satarlar, (ak kıymetsiz, kara kıymetlidir.) [aktan maksat kar; karadan maksat kara biber, sürme, kahve gibi şeylerdir… Bu söz, esmerliği beyazlığa tercih edenler tarafından kullanılır.)

Ağız eğmek (rica, minnet etmek, tezellül ederek yalvarmak)

Ağız vermek (Muhatabının ağzına bir parmak bal sürmek, hoşuna gidecek şeyler söylemek)

Ağzı açık ayran delisi (ağzını açarak salak salak dolaşan kimseyi tavsif için.)

Ağzı büyük (Yüksekten atan, büyük şeylerden dem vuran)

Ağzı cıvık (Sır saklayamaz; ağzında laf durmaz adam)

Ağzı daraphane kesiyor (Yapılacak iş için çok bol para sarfetmekten bahseyleyen kimse hakkında)

Ağzı doğrusuna gitmek (Bir kimseye dokunacağını düşünmeden, siyaset yapmadan, hatta nezaket göstermeden hareket etmek.)

Ağzımızdaki kozu kıralım. (Başladığımız işi bitirelim.)

Ağzının dolmasından Ömer deyeceği belli idi. (Vaziyetinden, işi tutuşundan neticeyi bu şekle bağlayacağı anlaşılıyordu.)

Ağzının içi yumuş dolu (Şuna buna daima emir verir; angarya yükler.)

Ağzının ölçüsünü verdim. (Gereği gibi payladım; lâyık yı verdim.)

Ağzı uvralı. (Hali, vakti yerinde; ekmeği bütün; karnı tok ve söz söyleyip meramını anlatabilen.)

Aklı başına yar değil. (Aklı başında, bir adam değil; salak)

Aklı yılık. (Aklı az, kaçıkça, aklının çivisi eksik) [yılık; kapı hakkında aralık]

Akyolun keçisi gibi tok gidip ac geliyor. (Bir yere muntazaman devam etmekle beraber fayda görmeyen hatta belki zarar bile eden kimselerin vaziyeti hakkında) [Akyol, Gaziantepteki kenar mahallerden birinin adıdır. Evlerinde koyun, keçi besleyen halk, semt semt sürü çıkararak bir çoban vedaatile bu hayvanları otlatmağa gönderirler. Bu söz, Akyol semtinde eyi yaylım olmadığını ifade ediyor.]

Al Allah kulunu, zabteyle delini! (Fevri olarak bir şeye karar verip alelacele harekete geçen, kimsenin sözüne kulak asmayarak istediğini yapmakla ıfrata giden kimse hakkında.)

Alası karası yok “veya” kalbinde alası karası yok. (Kalbi saf bir adam: içi dışı bir. Kin ve husumet beslemez, muzmir bir fikir taşımaz.)

Alayı bir elin ipliği! (Hespsi birbirine benzer) [tezyif edilen kimseler., hakkında kullanılır.]

Alayı, karayı yığmak (Bir iş hakkında hep mahzur, ve manileri ileri sürmek)

Alaymız, alayı yerden (Hepimiz beraber) [üçümüz üç yerden, beşimiz beş yerden., gibi şekillerde de söylenir.]

Aldım, sattım, gaileyi kitledim. (Şimdiye kadar bu işle meşguldüm; artı alâkamı kestim.)

Allah gün baylığı versin. (Hava evi olur inşaallah) [çamaşır yıkayanlara, çift sürüp ekin ekenlere dua.]

Allah satıpazar versin (Malınız inşaallah kolay ve muvafık satılır.)

Alnımın damarı çatladı. (Çok uğraştım; çok zahmet çektim.)

Amele mi gelir? (Biter, tükenir şey mi? pek çoktur.)

Ana, ata sofrasında büyümemiş. (Sofra âdabına riayet etmeyor. Görgüsüzce, hatta terbiyesizce yiyor.)

Anam olsun, boğazı olmasın. (Annesine masraf etmayi çok gören evlâdın, hareketini tavsif için.)

Anbel beter (daha ziyad, daha beter) [Misal: Adam zaten sinirliydi. Sen de yumuşak söyliyeceğin yerde sert söyledin. Anbel beter kızdırdın.)

Antebin daşı havara, al borca yaz duvara! (Mütemadiyen borç edip bir tarafa kaydettirmek itiyadında bulunanlar hakkında) [Havara: Gaziantep binalarında kullanılan cins cins taşlardan tebaşire yakın birinin adıdır ki beyaz ve yumuşakçadır. Kolayca yontulup yüzü ve kenarları düz hale getirilir.. Üzerine kurşun kalemle güzelce yazı yazılabilir.]

Anteplinin ikisi bir yere çok, birisi az. (Gazianteplilerin zekâsını ve” muzipliğini ifade ediyor.)

Aralarından iğne, biz geçmeyor. (Ahbaplıkları çok sıkı fıkıdır.)

Araya gitti; araya verdi. (Heder oldu; heder etti.)

Ardından “arkasından” gelmek. (Birisinin ağzından söz alacak tarzda müteğafilane konuşmak.)

Ardı urğunu basdırmadı ya! (O kadar acele bir iş değil ya!) [urk: uğur, ön— bu cümle ya menfi veya istifham şekli içinde kullanılır; Uardı'urgunu mu basdırdı?” Yani mevzuu bahis işin ard kısmı, ön kısmını mı tepeledi ki telaş ediyorsun? istical etmek için o kadar sıkışık vaziyette değilsin.]

Arık altından tarla bağışlamak. (“1„ memnun edilmesi matlup olan bir kimseye bol kiseden vaadde bulunmak. “2” zaten olmakta bulunan bir işi, gûya muhatabına eyilik olsun deye yapıyormuş şeklinde göstemek “3„ kıymetsiz bir eyîliği büyük bir ehemmiyeti varmış gibi göstermek.)

Arı satmış, namusu dellala vermiş. (Hiç bir şeyden utanmaz, âr ve namus ile alakasını kesmiş.)

Arkanı dönersen taş vuran çok olur. (Alâkadar olduğun bir iş için müsait vaziyet ihdas edersen onun üzerinde meşgul olacak çok kimseler zuhur eder.) [Misal:— Şu tarlayı satamadım ki borcumu ödeyeyim,

Arkanı dönersen taş vuran çok olur: Tarlayı satlığa çıkarmadın ki müşteri gelsin.]

Arkanızı unutmayın. (Yine buyurun) [Giden misafire karşı! Arkanızda bıraktığınız yeri hatırdan çıkarmayın; sıksık bekleriz.]

Arsan kars. (Karma karışık, birbirine girmiş) [Misaller: “Yeni eve taşındık. Eşyaları henüz yerleştiremedik. Her taraf arsan kars...” ucihan harbi çoktan başlamıştı; dünya arsan kars olduğu bir sırada seyahatin hoş bir şey olmayacağını ona anlatamadım.”]

Aşığını boyamak, (Umumî bir işle meşgul iken şahsî menfaatini temin etmek.)

Atarım yok. (İsteğim yok; canım istemeyor.)

Ataş almaya gelmiş gibi. (Gitmek için pek istical ediyorsun. Neden biraz fazla oturmayorsun?) [bazan ateş almaya mı geldin? şeklinde de söylenir.]

Ataş olsa oylumunca yakar. (Onun kudretinden korkmam.) [Ateş gibi yakıcı 'bir şey bile olsa ancak kendi büyüklüğünde bir yer yakar. Neden korkmalı?]

Atif ütüf. (Çürük, döküntü, işe yaramaz bakiye) [Bilhasse meyveler hakkında kullanılır. [Misal: üzümün eyîsini satılmış; atif ütü fü kalmış.]

Atlı kaçar kaçar, yayan arkasına ne düşer? (Onun iktidari var; bu işi yapıyor. Seninki öyle değil. Onun yaptığını yapmağa yeltenmek senin nene?)

Attığım taş yerini bulmadı. (Teşebbüs ettiğim şeye muvaffak olamadun.)

Avlayup kuşlayup getiriyor. (Şuradan buradan kazanıp derleyerek getiriyor.) [Kitabı Dede Korkutta şu şekiller de vardır; Av avhyalım, kuş kuşlayalım; av avladılar kuş kuşladılar.]

Ayağına ip taktılar. (Aleyhinde konuştular; çekiştirdiler.)

Ayağını aldılar. (Bir zatın gözünden düşürmek için bir şahıs aleyhinde bulundular.) [Misal: Ayağın alsa da bedhâhı mehin Destigirin ola her bar Muin Hasırcı oğlu]

Ayağını mercimek kütüğüne dayadı. (Bir şeye veya şahsa güvenerek iş yapmakta, yahut yapmamakta ısrar etti.) [istiare, istih- fankâranedir.]

Ayak dolaştırmak (Birisinin takip ettiği işi bozacak engeller çıkat- mak veya bir şahsı yıkacak sebepler ortaya koymak.)

Ayağı yanmış it gibi geziyor. (Çok gezip dolaşan kimseleri tezyif için)

Ayak başıpda [Ayakta, ayak üzeri durarak.]

Ay aydın, hesap belli [gün gibi açık] [Aydınlık zamanında ayın hesabı belli olduğu gibi.]

Ayı, günü. [Gebe kadının dokuz ay, dokuz günlük hamil müddeti tamam olmuştur.] [Misal: iki gün evvel Ayşenin “ayı, günü” deyorlardı. Dün akşamdanberi ağrı çekiyormuş. Acaba doğurdu mu?]

Ayınbayım (aynız uynuz. [Bu tabire bakınız] ve insan çehresi hakkında meselâ felç gibi bir sebeple “çarpık” uzuvlar tabiî şeklinden çıkmış.)

Aynız uynuz- [Eğri büğrü, şekil ve biçimi değişen.]

Ayreti sahibini isteyor. [iğreti mal kullanan kimseye karşı tezyifkâra ne veya şaka maksadile söylenen söz.]

Ayrılıktan nice berisiniz? [Allah kavuştursun] [aile efradından birisi uzak bir yere gittiği vakit, aileyi ziyaret edenlerin söyledikleri söz.]

—Azca nereye? — çokçanın yanma! [daima az çoğa tabi olur. Çok azı çeker.]

Yazan: Gaziantep Mebusu Ömer Asım AKSOY

—Devam edecek—