Ne taşkın, ne şaşkın. (Ne ifrat, ne tefrit; ne zengin, ne fakir; ne çok, ne az..). (“Ne aşkın, ne şaşkın” da olur).

Ne yir, ne yidirir, tükürür mundar eder. (Ne kendisi istifade eder; ne bırakır ki başkası istifade etsin. Hattâ daha ileri gider: o şeyi istifade edilmiyecek bir hale koyar).

Nice bir? (Daha ,ne kadar zaman?) Misal: seninle nice bir ugraşacağım]

Nice ki? (Nasıl olur da? O ne demek?). (O nice söz ki? Misal:— Baba ben artık mektebe gitmeyeceğim. — Nice ki gitmezsin)

Noldu noldu böyle oldu. (Ne yapalım? Bir defa böyle oldu).

Oğlan mısın, kız mısın? (Müsbet haber mi getiriyorsun, menfi ipi?). (Dede Korkutta da ayni mana ile kullanılmıştır.)

O, kozunu pay eder. (O, hakkını elde eder).

Oldu da bitti çin kabak. (Oyunda maksadı hası) olan tarafın kullandığI şadımanlık tâbiri).

Öğünme çorduk seni de gördük, (öğünüyorsun ama, ne mal olduğunu daha evvel tecrübe ettik.) (Çördük bir ot.. burada insana “çördük” diye hitap edilmesinin sebebi (gördük) kelimesine bir kafiye getirmekten ibret gibi görünüyor. Bununla beraber “çördük” ün kendisi “fasulya gibi nimetten sayması” halbuki bir eşya benzemediği bir esasına dayanan bir hikâya bulunması da muhtemeldir.)

Olursa çat pat, olmazsa aç yat. (Eline geçince har vurup harman savuran; onu bitirir bitirmez de sefalet içinde vakit geçiren, ihtiyatsız kimseleri tavsif için)

Ordan eyle. (Oradan itibaren, oradan öylece,.). [“Şurdan şeyle, burdan beyle” de olur. Misaller: bu tezkireyi dayına var, or. dan eyle “veya ordan ötew mektebe git. Şurdan şeyle kes- mek istiyorum. “Şuradan şu tarzda demektir. Burdun bey’le yolu bilirim. Buradan itibaren demektir”).

Oysa ki. (Meğer, meğers, halbuki). (Oysam ki, oysa, oysam” şekillerinde de söylenir. “Buysa ki„ de vardır. Misal: geçen sene Turgut gilin bahçesinde güzel bir gün geçirmiştik. Bu sene habersizce yine gidelim dedik. Oysa ki bahçeyi satmışlar. Karşımıza bilmediğimiz adamlar çıktı).

Ölçtüm döktüm. (Hesap kitap ettim; kendi kendime indirdim, kaldırdım).

Ölmüş eşek arayor ki nalmı söke! (O kadar cimri, o kadar hatır ve hayale gelmiyen süfiî kâr ve tasarruf yolları arar).

Ölü bizim, Allah rahmet eylesin. Bu adamın veya bu işin fena tarafları malûm.. Fakat ne çare ki kendi yakinimiz veya kentdi işimizdir. Onun için fenalığı mevzuubahis etmiyoruz).

Ölüsü gününde, tavuğu çininde. (Vakti ve tavı gelince).

Özüm dövmedi. (Yüreğim dayanmadı; müteessir oldum; tahammül edemedim; elim varmadı; kıyamadım; yapamadım), (Asıl mana “benliğim tahammül edemedi”dir. Misal o öldükten sonra odasına girmeye özüm dövmedi.

Diğer misal: Bu kadar kıymetli bir kumaşı adî bir önlük yapmaya içim dövmedi.

Bakînin şu beytinde de “dövmek” vardır:

Medet Allah medet lûtfuniayet senden

Bu firak ateşine dövmeye takat senden]

Pabucuna taş kaçtı. (Rahatını bozacak bir hadisee zuhur etti).

Pambık yansın keyf olsun. (Keyfi uğrunda zararlığı mübah gören kimsenin hali.. Pambık: Pamuk

(Devam edecek)

Yazan: Gaziantep Mebusu Ömer Asım AKSOY