Kulak yapırtmak. (Aldırış etmemek, kulak asmamak, duymazlıktan gelmek; yapılması beklenen işi yapmakta taallül göstermek) (Kulak yapırtmak, kulak dikmenin aksi bir mefhum anlatır.)

Kuru yere kurt düşürmek. (Hiç bir sebep yok iken hadise çıkarmak).

Kuş kuş etmek. (İstical etmek, çırpınmak).

Kuşuna göre yuvası. (Vaziyetine münasip, haline uygun).

Kuyruğunun olmadığı yere başını sokuyor. (Başından büyük işe karışıyor. Bundan çok ehemmiyetsiz bir işe bile müdahale etmemesi lâzım gelirken bu kadar ehemmiyetlisine nu sokuyor).

Kül başna! (Yazıklar olsun sana! Bu senin mahvına sebeptir; felaketine yan!). [Bu tâbir şuradan çıkmış olsa gerektir: hayvanın ısırması sebebile kuduran kimsenin tedavisi mümkün olmadığından bir an evvel ölmesi ve muhitinin de o şerden kurtulması maksadile başının üstüne bir kalburdan kül elenirmiş. Kudurmuş olan şahıs bu ameîiyeyi müteakip ölürmüş. Başka bir münasebet de hatıra gelebilir: Yurdu yanan kimse kul yığınının ortasında ağlâyup feryad ederken teessür kendisini külleri avuçlayıp başı üstünde savurmağa sevk eder].

Kül yutmak. (Birisinin yaptığı hileye aldanmak). (“Kül yutturmak da ettirim yapısı olarak vardır).

Kütüğüne balta değmiyor. (Hiç bir 2ararlığa maruz kaldığı yok).

Lap bastı. (Hantal, kaba hareketli, zarafet ve çeviklikten mahrum). Leblebiden lem kapar. (Çok alıngan, çok hassas, en ufak şeyden müteessir olur veya en ufak hâdiseyi mühim bir mesele yapar.)

Levir levir yanıyor, (öyle şişman ve kanlı ki yüzü alev gibi kıpkırmızı yanıyor.)

Mamuru mest ettin, (istihza- noksanını koymadın; çok güzel yaptın) Mercimeği yanın yuvarlayor. (Suyu yokuşuna akıtıyor).

Mezer altından işeyor. (Bir şey yaptığı hissediliyor ama, vazih değil). Minareye dışından çıkar. (Okta, sapanda durmaz; hatır ve hayale gel miyen yaramazca beden hareketi yapar).

Miş yeri bırakmak. (İhtiyati kayıt koymak). Nazar kişlemek. (Nazar değmesin diye, bir şeyin fevkalâdeliğini göstermiyecek şekilde söz söylemek).

Ne bal etti, ne mum etti. (Ne müsbet, ne menfi bir neticeye bağ­ lamadı). Neçe sonra... (Neden sonra, hayli sonra). [Nice zaman sonra., Misal: her ikisi de saat sekizde bizde bulunacaklardı, vaktında geldi. Ali ondan neçe sonra geldi]. Neden ki. (Çünkü). (Neden deye sorarsan, izah edeyim ki…. Misal: Bu fiata mutlaka sat demem. Neden ki, ileride daha iyi bir müşteri bulunduğu anlaşılsa bana itap edersin — Bu tabir Fuzuli de vardır:

Fuzulî ayb'kılma yüz çevirsem ehli âlemden Neden kim her kime yüz tuttum, andan yüz cefa gördüm) Ne deve yürüsün, ne çan seslensin. (Ortalığı velveleye verecek şekilde hareket etmiyelim ki, bundan çıkması melhuz olan ufak meselelere de mahal kalmasın).

Ne has? (Neden acaba? Nasıl oldu da..). (Misal: her pazar gezmeğe giderdiniz. Bu pazar ne has gitmediniz?).

Ne havadasın? (Ne âlemdesin? Ne dalgadasın?),

Ne idiği bellisiz adam. (Ne oldğu; aslı, soyu, sopu bellisiz adam).

Nerede o yoğurdun bolluğu? (Yağma yok!).

(Devam edecek)

Yazan: Gaziantep Mebusu Ömer Asım Aksoy