Gaziantep’tn tarihi turistik duru mundan söz açıldımı, çok vakit (Burada ne varki?) der gibi, soru yönelten bakışlarla karşılaşırız. Böyle kişiler arasında uzun süre Gaziantep’de yaşamış olanlar, bu yerde doğup büyümüş bulunanlarda vardır. Biz böyle düşünürsek, taşralıların, hele yabancıların Gaziantep’i tanımamalarına ne demeli.

Bir konuşmamda yine dokunduğum gibi; uygarlığın ilk ışıkları Fırat ve Dicle nehirleri kıyılarında ve bu nehirlerin teşkil eyledikleri Mezopotamya denilen yarım ada ile Akdeniz kıyılarında parlamıştır. Gaziantep bu iki medeniyet merkezinin orta yerinde ve üstelik eski çağlardan beri İktisadî ve askeri yolların üzerindedir. Bu özel durum, elbette ki bu çevrede bir çok uygarlık ların doğmasını, gelişmesini, batmasını gerektirmiş, ayakta veya yıkılmış bir çok maddi eserler kalmıştır. Bunların birçokları bugün topraklar altındadır. İçlerinde göze hitap eden bir çoklarının bulunduğu şüphesizdir. Zaman zaman haber alınarak bulunduğu yerden Müzeye taşınan ve teşhir edilenler iddiamızın delillerindendir.

Çevremizde eski eser kalıntıları veya böyle eserlerin çok miktarda bulunduğu şüphe ve tahminleri harekete getiren ve günden güne bu şüphe ve tahminleri kuvvetlendiren yerler o kadar fazladır ki; bu bakımından Türkiyede bir çok illerin çevremizle kıyaslanacağını sanmıyorum. Ne yazık ki bunlar en başta mali imkan olmak üzere; çeşitli sebeplerle ortaya çıkarılamıyor. Bir gün milyonlarla uzmanlarla elele verir, büyük bir kazı ve restore çalışmaları gerçekleşirse o zaman Gaziantep’in tarihi turiskit eserler yönünden zenginliğini ileri sürenler bile, tahminlerinde ölçüyü küçük tuttuklarını anlayacaklardır.

Gaziantep İl toprakları içinde adı tarih kitaplarına geçmiş ondan fazla kale ayrıca elliye yakın irili ufaklı hüyük vardır. Şu sayılar bile Gaziantep çevresindeki medeni çalışmalar hakkında fikir vermeğe yeter.

Yalnız kaleler mi? İslâhiye Yesemek Heykel Atölyesinden başlayarak, Fırat kıyılarına kadar, olan bölgeyi sararsa, önümüze neler, serilmez? Nalbant dükkânı olarak kullanılan. Memlûk devri yapısı hamam, içerisi kap çatılı ve odalara bölünmüş Tilhumuz ve Halilbaş Hüyükieri, Antepde Gazali ve Yuşa makamları yeraltı havuz kastelleri, Rumkalede Remahiye ve Henislik kaya manastırları, Havariyundan Yuhannanın makamı, Cobur yeraltı şehri, yeraltı yolları. Roma mezarları, kimi başa cuna yol yapılmasını, kimi restore edilmesini, kimiside üzerindeki topraklarm kaldırılıp, İçlerinin temizlenip ortaya çıkarılmalarını bekitmektir. Bütün bu eksikler tamamlandığı, gün, (Burada ne var ki) diyenlerin ağızları bir karış açılacaktır.

Saydıklarımın hepsene bir yana bırakarak, yalnıs Gaziantep Kalesi üzerinde duralım. Kalemizi eksiksiz olarak onartmak, mamur ve kullanılır olduğu günlerde. Halini getirmek, şehrimize turistik yönden çok ilgi çekici bir eser kazandırır. Kalenin bu niteliğe kavuşması için yalnız burçlarının onurılması kafi değildir. Asıl ele alınacak olan işçidir.

Açıkça görüldüğü üzere, kalenin kuzey yanı bir kaya üzerine oturmaktadır. Gerek bu yöndeki kısım, gerekse öbür yanlarda temeldeki kayadan sonra yükselen bölümü taşla örülmüştür. Bu taşlardan halen mevcut alanları bulunduğu gibi sökülenleride çoktur. Söylentilere göre, temeldeki kaya yerin içina doğru oyulup derin bir bodrum kat meydana getirilmiştir. Kale, tümüyle bir kaç kat halindedir. İçeride bodrum kata inen, katlardaki odaları, sofaları birbirine bağlıyan ve öbür katlara çıkan yollar, merdivenler mevcuttur. Bu yollar kalenin dört bir yanını çeviren ve zemin kattaki hendeklere hakim mazgalları birbirine bağlamaktadır.

Kale, bundan 150 sene önce tama men meskundu. Dizdar denilen bir kale kumandanının idaresinde idi. Zaman zaman kalebentlik cezasına çarpılan bazı kişiler buraya sürüldü Üzerinde bir bir Cami, bir hamam bir hayli ev ve dükkân vardı. Batı burçlarından birinin içinde, dış kapıya inen galerinin tam ağzında büyük İslâm Bilgini İmam Gazaliye izafe edilen birde türbe var.

Kaledeki on iki burcun her birinin gökteki burçlardan birine tekabül eylediği, güneş doğarken her ay ilk de fa bu burçlardan biri sonra öbürlerine ışığını gönderdiği, daha orta okul öğrenci iken duyduğum rivayetlerdendir Burçlar Memlûk ve Osmanlı etiketi taşımaktadır. Ancak, batı kuzeydeki yuvarlak burcun ta Romalılardan kaldığını Müze Müdiremiz söyler. Kalenin asil kapısı Batı da Şirvani Camii karşısındedir. Buradaki bir muhafaza kalesinden sonra hendek üzerindeki açılır kapanır bir köprüden geçilerek girildiği anlaşılmaktadır.

Kalede birde acı su tatlı su, yeraltından Dülük’e bağlanan gizli yol eskiden beri duya geldiğimiz söylentilerdendir. Acı ve tatlı suyun başına kadar gidenler çoktur. Birde son zamanlarda bazı meraklıların gizli araştırmaları sonunda ortaya çıkan bir rivayet var. Buna göre Rumkaledeki satra denilen ve Fırat seviyesine indikten sonra saya bağlanan kuyunun benzeri, Keçehaçeve Türktepe aylına doğru ilerleyen bir çarşı kalıntısı ve ayrıca heykeller ve eşyalar bulunmaktadır. Yani kalemiz bölgedeki öbür eserler gibi tam bir sır perdesi altındadır.

Gaziantep’I tarihi turistik yerler arasına sokmak için saydığım eserler üzerinde durmak, rivayetlerin maniyetini araştırmak en başta kalemizi mutlaka elden geçirmek lazımdır.

Rahmetli Edip İsmail Habip kalemizi maziden bir tat diye anlatılır ne yazık kı bu günkü yıkık ve mechuller içinde yüzen durumuyla bir tat olmaktan ziyade üzündü kaynağıdır.

Er geç açılıp faaliyete geçeceğine inandığımız fuar yapıldığı gün, buradan kaleye çekilecek bir teleferik fuarında kalenin de önemini arttıracaktır.