Bugünkü konuşmama başlamadan önce bir dinleyicimin konu ile ilgili ve mektupla yönelttiği bir soruyu cevaplandırmak istiyorum. Ayni sorunun başka dinleyicilerimin de içinden geçtiğini tahmin ediyorum. Mektup yazan dinleyicim bundan önceki konuşmamda konu eylediği kalelerden Mehti, Seylan, Tılbaşar, Tilhalit, Burcu ressas, Sof, Merziban ve Kızlar kalesinin nerelerde bulunduklarını sormaktadır. Bu sayın dinleyicimin sorusuna hem hak verdim, hem de memnun oldum. Hak verdim, çünkü mücerret bir takım atların sayılışı dinleyicinin kafasında acaba nerededir, nasıldır gibi sorular uyandıracağı şüphesizdir. Memnun oldum. Zira bu bana dinleyicimin konuşmamla ilgilendiğini anlatmıştır.

Her konuşanın ilk beklediği muhatabın ilgisidir.

Sorunun konusuna gelince; İlk dört kale Sacur suyu kenarındadır. Bugün birer hüyük manzarası göstermektedirler.

Mehti kalesi Humanız kalesinin eski adıdır. Bugün Hüyüğün kuzeyindeki kayalığa Mehter kale derlerki, zamanla hem kelime, Hem de izafe edilen yer değişmiştir. Kalenin Hazreti Ömer zamanında İslam fütuhatında savaşlara sahne olduğu söylenir.

Seylan kalesi Oğüzeli ilçe merkezinin 4-5 Kilometre güneyinde Sacurun sağ kıyısındadır. Şer’i mahkeme sicillerimizde sık sık adına rastlanmaktadır. Vaktile çevresinde bir köyün bulunduğu anlaşılıyor. Fakat diğer kalelere göre hakkında en az bilgi olandır. Hint adalarından birinin nasıl olup da Gaziantep çevresindeki bir kal’aya ad olduğunu bir türlü tesbit edemedik.

Tılbaşar, Sacurun sağ kıyısındadır. 1,5 kilometre batısında aynı adla anılan bir de köy bulunmaktadır. Burası eski ve orta çağın ünlü kalelerinden birisider. Bundan 500 yıl önce mamur bir kasabanın ortasında imiş. Kasabanın dış kale duvarlarının yıkıntıları hala görülmektedir.

Tilhalit, Akçakoyun istasyonunun 4-5 kilometre kuzeyinde Sacurun sol kıyısındadır. Haçlı seferlerine ait eserlerde adı geçer.

Burcuressas, Gaziatebin batı kuzeyinde verimli, büyük ve güzel köylerinden Burcun yaslandığı tepedir. Haçlı seferlerinde adı geçer. Ressas Arapça kurşun demektir. Buna göre Burç kalesine kurşun burcu, Kurşun kalesi de denebilir. Kale neden bu adı almıştır? Bu nokta karanlıklar içindedir.

Gaziantebin şöhretli yaylası Sof dağının en yüksek tepesi ola Kepekçi’nin kuzeyinde etrafı ağaçlık ve fundalıklarla çevrili küçük bir hisarın bulunduğunu çevre köylüleri anlattılar ve uzaktan gösterdiler. Tahmin ediyorum ki, yüz yıllar boyu içine insan ayağı girmemiştir. Yerinde incelemeyi değer bir eserdir. Kızlar kalesi İslahiyenin kuzeyinde Koçcağız köyüne giden yolun üzerinde ormanlı bir tepenin üstündedir.

Romalılara karşı İslamların Avasım denilen askeri bölge merkezlerinden biri olan ve Orta çağda etrafında önemli olaylar geçen Merziban kalesinin Halilbaş ve Cingife hüyüklerinden hangisi olduğu hak kında ihtilâf vardır. Şahsen Halilbaş hüyüğü üzerinde durmaktayım. Bu duruşu haklı kılan çeşitli sebepler vardır.

Sayın dinliyenlerim. Şimdi bu açıklamadan sonra eski eserlerden haber verme yolundaki konuşmama Kilise ve manastırlardan başlıyarak devam ediyorum. Sayın Müze müdiremiz Sabahat Göğüş’ün selahiyetle belirttiği gibi çevremiz kalın bir İslam kültür tabakası ile örtülüdür. Ancak bu hal hıristiyanlık devrinden kalma bir çok eski eserlerin varlığını gizlememiştir. Yer yer kilise ve manastır kalıntılarına rastlıyoruz. Bu eserlerin islamiyetin zuhuru ile bölgenin hazreti Ömer devrinden başlıyarak fetihten önceki çağa ait olmaları muhtemel bulunduğu gibi, haçlı seferlerinde Antakya ve Urfada hükümet süren hıristiyan kırallıklarına ait bulunmaları da mümkündür. Bilhassa Edes kontluğu denilen ve merkezi Urfa olan küçük devlet zamanında önemli bir hıristiyan kültürünün teşekkül ettiği bir çok eserleri gerçek hüviyetlerini uzmanları tayin edecektir. Eti ve Roma dinlerinin merkezi olarak bilinen Dülük bab tepesinin hıristiyanlıkta da önemini muhafaza ettiği mevcut olduğu iddia edilen bir kilise harabesinden anlaşılmaktadır. Fakat Hıristiyan eserlerinin asıl göze çarptığı yer eskiden Roma denilen Rum Kale bölgesidir. Daha önce dokunduğum gibi Halfeti çevresindeki rivayetlere göre hazreti İsanın 12 Havarisinden Yuhenna Rum kalede mekan tutmuş, İncilini bu kalede mevcut satra denilen Fırat muvasala kuyuusunun içindeki mağarada yazmıştır. İncilinin müsveddelerinin hal bu mağarada gizli olduğu söylenir. İşte hıristiyanların önemli merkezlerinden biri olduğu bilinen bu çevrede bazı manastırlar da vücuda gelmişir. Henislik ve Remah adları ile anılan kaya meskenleri nin birer manastır oldukları sanılıyor.

Henislik Rum kalenin güneyinde Fırat kıyısında 60-70 metre yükstklikte bir kayanın yerden 20-25 metre yükseklikteki kısmındadır. Bir kuyudan tırmanılarak çıkılır. Gözlerinizde canlandırmağa çalıştığım şu eserin ne kadar ilgi çekici olduğu mey dandadır. Hikayesi de az ilgi çekici değildir. Delikanlının biri Rum kale kiralının kızı ile sevişerek kaçırır. Takip ederler. İki sevdalı henisliğe sığınırlar. Kovalıyanlar mevkinin savunma bakımından düşürülmezliği karşısında aciz kalırlar. Durum kirala haber verilir. Bir süre kıral ne yapacağını şaşırır. Sonra bir çare düşünür. Sığınağın önüne bulunduğu kayanın üst kısmından atılmak suretiyle bir hayli odun yığılır ve ateşlenir, iki sevdalı birbirlerinden ayrılmaktansa yanarak ölmeyi tercih ederler. O zamandan beri henisliği karşı kıyıdan veya Fırattan geçerken gören herkes bu acı sonuçlu aşk macerasını hatırlar. Kalelerden bahsederken Rum kalenin Fırat ve Merzimen sularının çevirdiği bir yarım ada üzerinde kurulmuş olduğunu belirtmiştim, Kalenin öbür tarafı yani güney ve kısmen güney batı yanı devam edip gelen kayalık bir sırtın kesilmesiyle meydana gelmiştir. Halk ara yerdeki bu kesik kısma (eğer) adını vermiştir. Remah işte eğer’in öbür tarafında Merzimen suyu kenarındaki kaya içine oyulmuş odalardan müteşekkil bir yerdir. Yolu çok sarp ve tehlikelidir. Bitişiğinde bir çok da mağara vardır.

Remahın bir manastır olduğu söylendiği gibi Rumkale kıratlarından birinin kızma meskenlik ettiğide rivayetler içindedir. Buna göre prenses Merzimen suyuna bakan odalardan birinin penceresi altından karşı kıyıda Yılan kalesi denilen kayalıklara bağlanmış zencirler üzerine serili bir yatakta yatarmış. Remah sonraları remahiye veya rahmaniye adları ile medrese olarak kullanılmıştır.

Arabanda Altındaş kalesi içinde halen oldukça sağlam bulunan metrik camiin kiliseden bozma olduğu söyleniyor. Yine Araban ilçesinde süpürgüç köyünün kuzeyindeki bir kuyudan geçilerek gidilen mağarada bir isa heykelinin bulunduğu ısrarla söylenir. Elif köyünde gözetleme yeri olarak bilinen kulenin vaktile mevut bir kilisenin çan kulesi olduğu bildirilmektedir. Nizibin batı tarafın da dere içindeki vaktile petrol deposu olarak kullanılan eski yapıt’ın bir kilise binası olduğu naklediliyor.

Sayın dinliyenlerim. Görülüyorki böl gemizde hıristiyanlan yakından ilgilendiren bir çok eserler bulunmaktadır. Bunların gerçek mahiyet ve değerleri, bugünkü durumları Gaziantep turizmine yapacağı hizmet incelenip değerlendirilmelidir. Bu eserlerden Rum kale ve çevresi birinci dünya savaşından önce belli bir mevsimde on binlerce hıristiyanın ziyaretine sahne olmuş. Anlatıldığına göre bu hal hıristiyanlarca bir nevi haç vazifesinin yerine getirilmesidir. Ilk konuşmamda dokunduğum gibi Papa, Antakyadaki senpiyer kilisesini haç yeri olarak ilân eylemiştir. Senpiyer de Yuhenna gibi havariyundan biridir. [Eğer Rum kalenin dini önemi hıristiyan alemine tanıtılabilirse Antakyaya gelen hıristiyan Turistlerin Rum Kaleye kadar uzanmaları mümkün olur. Bundan edeceğimiz turistik faydanın önemi ise meydandadır.

Sayın dinliyenlerim bundan sonraki konuşmamda bölgemizde varlığını bildiğim diğer eselerden bahsedeceğim.

(Gaziantep Radyosu)

Cemil Cahit GÜZELBEY