Bir süredir her çarşamba günü aynı saatte karşınıza çıkıyor sizi Gaziantep’imizin belli yerlerini dolaştırıyor, hikâyelerini anlatıyorum.

İlkin Eti ve Roma dinlerinin mihrabı olan Dülük Baba tepesine çıktık. Buradan eski ve ulu mabedimiz Boyacı camiine girdik. Sonra sıra ile Manoğlu köprüsünün başında durduk. Kale surları dibinde Gazaliye fatiha okuduk. Alleben pınarlarından susuzluğumuzu kandırdık. Şimdi de kenarlarında eski uygarlıkların doğup geliştiği Sacır vadisini adımlıyacağız.

Yayladan çıkıp çöllere doğru sıçrar gibi hızlı hızlı giden Sacır’ın ad babası bu akıştaki tempoya bakan bir Çağatay türküdür diyeceğimiz geliyor. Amma bir halk söylentisine göre pınarlardan meydana gelen çaylara da bu ad verilirmiş.

Suyun (Sacır başı) denilen Pancarlı’dan doğduğu günden bu yana epey macerası var.

Yolunu ilk kesip Dülük’e götürenlerin Etiler olduğu biliniyor. Keber şehrinin önemini kaybetmesi akışı doğal yöne çevirdi. Amma Gaziantep kalesinin etrafına taşan sakinleri onu yine kendi haline bırakmadılar. Kadı Mahir efendi ise Antep’le Sacır’ın şer’i nikâhını kıydı.

Bir bakıma Sacır demek Antep ilinin tarihi demektir. Bölgemizin eski çağlarında insan topluluklarının birer merkezi olan kalelerimiz Sacır boyunda sıralanmışlardır.

İşte dört beş bin sene öncesinden haber veren Gaziantep Kalesi, işte beş altı yüz sene öncesine kadar dört yanını bir şehrin çevirdiği Tılbaşar kalesi, ve nihayet Sacır’ın bir kolu olan Aynafar suyu üzerindeki Tılhalit kalesi.

Haçlı seferlerinde defalarca elden ele geçen, surları dibindeki savaşlarda akan kanlarla suyun rengini değiştiren bu kaleler varlıklarını Sacır’a borçluydular.

Sacır boyunda yalnız kaleler değil geçmişin birer müstahkem mevkii veya köyü olan hüyükler de sıralanırlar. İsterseniz hayalimizin helikopterlerine binerek tepelerine kona göçe dolaşalım.

Hareket yerimiz Gaziantep vadisinin zevkle seyredildiği Batal hüyük olacaktır. Önümüzde zümrüt renkli kavaklık ve Alleben, sağımızda sönmüş bir yanardağı kalıntısı Karataş’a kadar uzanan bağlar, solumuzda geçmişin peygamber vakfı dediği ve çeşitli ağaçlar, bağlar, bostan kuyularının suladığı bahçelerle örtülü Çatalkoz, bir vakitler küheylanların oynaştığı üç beş yüz hayvanlı kervan çadırlarının kaynaştığı Değirmiçem. Gerimizde koca Battal’ın şehre akın eden yağmacıları perişan ettiği Yelli-gedik boğazı görülüyor.

Vadinin bitip dar boğazların başladığı yerde adına niçin (Adamoğlu) denildiğini düşündüğümüz Humanız hüyüğü yükselmektedir.

Gaziantep Kalesi’ni bir savaşçıya benzetirsek Batal hüyük ve Humanız bu savaşçının ellerindeki gürz ve kalkan gibidir. Nitekim tarih boyunca böyle olmuş, doğu ve batı geçitlerinden gelen akıncılar ilkin karşılarında bu iki yalçın hüyükteki bekçileri bulmuşlardır.

Sacır boyunu sürelim. İşte sıra ile Hacar, Abbas, Seylan, Zıramba hüyükleri. Sağ illerimizde Tılbaşar ve bunun batısında Tümp ovaları uzanıyor. Tılbaşar şehrinin surları Sacırın birkaç metre ötesinde.

Yolumuza devam edelim. İşte eteğinde Şahvelinin dördüncü Muradı karşıladığı Ağca hüyük ile Haral ve Vasılı büyükleri. Sağ yanımızda Battalbeyin ormanlaştırma projesini hazırladığı Haral ve Karaburun dağı, solda Oğuzhan’ın su katılmamış çocukları Türkmenlerle bunların bir kolu olan Barakların yurdu.

Sacır sağ tarafından gelen Elmalı, Tüzel, Aynafar sularının birleşmesinden meydana gelen kolunu aldıktan sonra Fırat’a kavuşmak için koşa koşa anayurdu geride bırakıp Suriye topraklarına girdi. Amma hiç yabancılık çekmiyor. Kulağına hep Türkçe konuşmalar gelmektedir.

Sacır Gaziantep vadisinde iken sık sık ad değiştirir. Pancarlıdan çıktığı vakit asıl adı ile anılırken, Batal hüyük sırasına gelince Kavaklık deresi, Manoğlu köprüsünün altından geçtikten sonra da Alleben adını alır. Şehir içindeki kısmına Tabakhane deresi denir. Lağımlarla tabakların masraf sularıyle kirlenen Sacır, şehir dışına çıkınca Kara akar diye anılır. Humanızdan sonra asıl şöhretli adına yeniden kavuşur.

Eskiden Cağdın köyü yakınlarında kalkan bir bent Akpınar denilen büyük bir kaynağın suyunu alıp sun’i bir mecra ile Halep’e doğru akardıki (Halep İçer) diye biten meşhur söz ilhamını Kara akardan almıştır.

Diyebilirim ki Sacır uzunluğuna göre iki yanında en çok köy sıralanan, değirmen döndüren, pınar suyu alan bir çaydır.

Sacır pınarları ayrı bir konuşmaya mevzu olacak değerdedir. Kısmet olursa birgün dağarcıktan çıkıverir.