Sayın Dinliyenlerim!..

Bu gün konumuz, bir çoğumuzun evinin ekinliği kadar bilip tanıdığı Kavaklıktır. Nasreddin Hoca gibi, bilenler bilmeyenlere anlatsın demek haddim olmadığından, konuşmama başlamadan önce bir bölüm dinleyicilerimden özür dilerim.

Ünlü mesire yerimiz, şu günlerde sahrecilerin dolup taşdığı bir yer halin dedir. Gerçi, kavaklık, hiç bir zaman sahreci yeri olmak güzelliğini kaybetmez. Her mevsimde, hatta her ayda ayrı bir çekiciliği vardır. Amma, çeşitli nedenlerle nişanlı, güveyi ve esnaf sahreleri için yaz ayları seçilir. Hele pazarları on binlerin durağıdır. Yüzlerce gazocağı gürler. Kömür mangalları ateşlenir, ocaklar yanar, irili ufaklı tencereler sıralanır. Kızlar kendir seker; erkekler bazlama oynar, top oynar, adım atar, Kadınlı erkekli öbek öbek insanlar bir haftalık çalışmanın yorgunluğunu gidermeğe çalışırlar. İçlerinde çilingir sofrasını kurup pilli radyolarını çalıştıranlar, çeşitli saz aletleriyle icrayı ahenk edenler az değildir.

Kavaklık sahrecilerin tencerelerinde kaynayan yimekler, şişlerinde cızırdayan kebaplar, hemen hemen bir birinin aynidir. Ve bir kaç çeşittir. Ancak mevsimin sebzesine göre değişir. Buda bir kaç çeşittir. Şu günlerde muhakkak Kilis kebabı, dolma, dograma, patlıcan kebabı, tava dediğimiz türlüden ibarettir.

Binlerce kavaklık sahrecisi, sabahın erken saatlarında kamyon, taksi, otobüs ve büyük bir kısmı da naylon denilen lastik tekerlekli, tek atlı arabalarla hareket ederler. Derenin kıvrıla kıvrıla akmasından meydana geler ve yeşil bir halıyı andıran yarım adalara, suyun kenarına konarlar. Akşama kadar sof’un ozonlu tepelerinden kopup gelen temiz havayı ciyerlerine sindere sindire yir, içer, eylenir.

Bir taşralının diğerine Kavaklığı (sızıntı halinde akan bir derenin yanları sö ğüt ağaçlarile çevrili varım adalarından meydana gelen bir yer) diye tarif ettiğini işitmiştim. Bu ifade mesire yerimizin bir su kıtlığı zamanında rastgele görülüp anlatılışıdır. Ve gerçeğe uymaz Kavaklığı mız bir güzel san’atcının hiçde ilgisiz kalamıyacağı özellikler ve güzellikler taşır. Hele ilkbaharda, genel olarak mehtaplı gecelerde şairleri coşturacak bir manzara gösterir. Bakın, bir şair eskisi bu ünlü mesire yeri için ne diyor:

Nurlu bir aşk gecesi, çevre sürünmiişdü koku,

Habe varmışdı Kavaklık ve sedasızdı koru,

Akıyor tatlı şırıltıyla o berrak derecik,

Her kavis çizmede durgunlaşıyor bir kerecik.

Teşne aşık gibi çaydan öpüş aldıkça kamer,

Sarı Güllükde de bülbül onu tanzir eyler.

Yem yeşil dalların üstünde sekişdikce tuyur,

Dedi gaip burda aşıklara dernek kurulur.

Hasip Dürrî:

Vasfını söylesem Aynül lebenin,

Ağzının suyu akar dinleyenin,

Derken, Alleben’in baş tarafı olan Kavaklığı da kasteylemiştir. Kavaklık, maddi görünüşünden ayrı olarak birde manevi yüzü vardırki, oda nice hatıralarımıza ortam oluşudur. Nice gönül bağları burada düyümlenmiş, nice zor bilmeceler burada çözülmüş, nice tasalı yürekler burada feraha kavuşmuştur.

Kavaklık, dediğimiz zaman biz sadece ağaç, su ve oddan ibaret bir toprak parçasını değil, çocukluğumuzun tatlı günlerini, gençliğimizin ilk gönül çarpıntılarını, bal aylarımızı, nişanlı ve güveyi sahtelerimizi de hatırlarız. Orada, aramızdan edebiyen ayrılan ne annelerin, babaların, evlatların, ne sevgililerin, dostların, arkadaşların hayelleri gözümüzün önünden geçer. Onları gezer, konuşur, eylenir görürüz. Bu halile kavaklığın her ağacı bir kitap, her dalı bir forma, her yaprağı bir sahifedir. Bu kitabı, çocukluğunu, gençliğini ve nice mes’ut günlerini burada geçirmiş Gaziantepliler okurlar.

Kavaklık, bu günkü görünüşüyle, adlanışına hiç de uygunluk göstermez. Çünkü, adı Kavaklık olan mesire yerinde kavak görülmez. Söylendiğine göre eskiden Antep suyunun şehre yetip arttığı günlerde derenin iki yanındaki tarlalarda kavak yetiştirildiği için bu ad verilmiştir.

Kavaklığın bu gün kapladığı yer, vaktile Nur Ali Ağa adında ailesi Sansattan göçmüş hayır sahibi bir adamın özel mülkiyetinde iken, veraset yolile Battal Beye kalır. Battal Bey de, Antep Kaymakamı bulunduğu sırada şehre terkeder. Belediye teşkilâtı kurulduktan sonra da, bu idarenin tasarrufuna geçer. Belediye derenin iki yanına söğüt ağaçları diktirir, fakat adıda kavaklık olarak devam eder. Mesire yerindeki eski gazino binasının Kaymakam İsmail Fevzi Bey zamanında yaptırıldığı söylenir.

Gaziantep Savaşında Fransızların büyük bir gadrına uğrayarak başdan başa kesilmiştir. İstilacıların çekilip gittiği yılı takibeden dikim zamanı bütün memurlar, okullar ve halk seferber edildi. Başta daire amirleri ve öğretmenler olduğu halde ellerimize aldığımız söğüt fidanlarını kavaklığa götürdük, kesilenlerin yerlerine diktik. Bu arada, Atatürk, İsmet Paşa, Fevzi Çakmak ve Kâzım Karabekir Paşa gibi Milli Mücadele Liderleri adına da birer fidan dikildi. Eskiler büyükler adına izafe edilerek dikilen bu mutlu ağaçları bilseler gerektir. İşte bu gün gördüğümüz koca söğüt ağaçları savaş sonu yapılan ve o zaman ağaç bayramı adı verilen dikim seferberliğinden kalmadır. Son yıllarda ihtiyarlıyan söğütlerin yerine çinar ve başka ağaçlar dikilmektedir.

Eğer Kavaklığa yatırım yapılır, üzerinde dikkatle durulursa bölgenin en güzel kır gazinolarından biri olur.

Fotoğraf: 1930 Yılı Gaziantep’inden bir görünüş. Kavaklık’ın doğusunda bulunan Maanoğlu köprüsü civarında; Gaziantep Narlı Şesası üzerinde, Başkarakola doğru çekilen bir fotoğraf.