Gaziantep çevresi en eski çağlardan beri bir çok medeniyetlerin üst üste yığıldığı bir bölgedir. Bunun nedeni Akdeniz ve Mezopotamya gibi eski uygarlık merkezlerinin arasında ve geçit yerinde bulunmasıdır. Bu iddiamızın başta gelen delili bölgemizde çok sayıda rastlanan höyüklerdir. Arkeolojik kazası yapılan höyüklerin ait tabakalatında yaşı miladdan 4 yıl öncelerine giden eserler çıkmaktadır.

İlimiz çevrelerinde görülen hüyüklerin bir kısmı kale kalıntılarıdır. Zamanla yıkılmış, taşları yakın köyler tarafından götürülmüş, birer hüyük haline gelmişlerdir. Gaziantep Kalesi muhafaza altına alınıp tamir edilmeseydi o da bir toprak yığını haline gelirdi.

Eskiden birer kale oldukları bilinen veya hisar olduğu şüphesini uyandıran bu hüyüklerde yapılacak bir kazı gerçeği ortaya koyacaktır. Bununla beraber dikkatle bakan bir göz de bir şeyler sezer.

Kale kalıntısı olan hüyüklerin üzeri çok vakit geniş ve düzdür. Batalhüyük, Arkık hüyüğü bende hep bir kale kalıntısı olduğu şüphesini uyandırmıştır. Kimi hüyükler de var ki sipsivridir. Bunların kale olmadıkları ortadadır. Örneğin kale olmadıkları ortadadır. Örneğin Mülk ve tüzel mülk hüyükleri böyledir Gerçi bu durumun tam bir kıstas olduğu ileri sürülmez.

Eskiden birer kale oldukları kesin olarak bilinen hüyüklere örnek olarak Tilhalit, Seylan, Burç, Tilbaşar, Altuntaşı gösterebilirsiniz.

Tilbaşar ve Altuntaş’ın yapıları kalmamış tam birer hüyük haline gelmiş iseler de halk bunlara halâ kale demektedir. Burçta ise çoğu köylerinin bir kale eteğine yaslandığının farknda değildir.

Bir kısım hüyüklerde var ki halk bunlara kale deniyor ama eski birer hisar oldukları da söylüyor. Mehdi kalesi denilen Humanız hüyüğü ile Yığma tepe ve Batalhüyük böyledir.

Humanız höyüğünün, Gaziantep’in islâmlar tarafından fethiyle ilgili bir hikâyesi vardır. Fetih sırasında Humanız kaleside muhasara edilmiş, İslâm Ordusundan Mehdi adında bir subay burada şehit olmuş, bunun üzerine kaleye Mehdi kalesi adı verilmiş, sonra halk kelimeyi Mihter kaleye çevrilmiştir. Şimdi Mihtar kale diye hüyüğün doğusundaki kayalığa deniyor.

Kimi höyüklerin üstlerinde hala evler bulunmaktadır. Buna da Sazgın, Arıl, Hacar, Zıranba, Kemnun, Cingife, Halilbaş hüyükleri örnektir. Bunlar içinde son ikisi üzerinde durulmaya değerler. İkisinden birisinin tarihi Merzimen kalesinin yeri olduğu muhakkak. Fakat hangisidir? Bu hususda son sözü Arkeoloji söyleyecektir. Her iki hüyüğünde çevresi, eski bir iskân yeri ve muhtemelen birer şehir kalıntısı olduğunu gösteren ilginç işaetler taşımaktadır.

Cingife hüyüğünün yakın çevresinde bazı mağaralar mozaik, alanları yapı temelleri vardır. Bazı kalelerde olduğu gibi hüyüğünün tam üzerinde kaideye doğru inen bir kuyu bulunmaktadır. Bu kuyunun güneyindeki dere ile her halde ilgisi vardır. Hüyük hayli de büyüktür. Buna karşılık Halilbaş hüyüğü ise: Merzimen suyunun kenarındadır. Batısında bir düzüneye yakın Roma devrinden kalma kayadan oyma yani sabit lâhitli aile mezarlıkları, kuzeyin de büyük bir karabesi, Merzimen suyunun kaynak tarafından bu harabeye uzadığı sanılan künk döşeli su yolu, hüyük çevresinde görülen sütun kırıkları ve başlıkları, batısındaki Kaşmer dağının köye uzak olmayan eteğinde bulunup sonra sır olan mermer lahitler araştırıcı bir göze çok şeyler anlatıyor. Tarihi Merzimen kalesi hangisidir sorusunda Halilbaş tarafından ağır basıyor.

Halilbaş hüyüğü ile ilgili bir de hikâye var: 25-30 yıl önce bu köyde oturan yaşlı bir adam, köyün sahibine (Hüyüğün içi kap çatılıdır. Birde kapısı var. Bana iki kilo buğday ver. Sana yerini göstereyim bina olarak faydalanırsın. Belki içinde eski eserler de çıkar) der. Teklif edilen kimse Vilâyette memur. Asar-ı atıyka nizamnamesini iyi bilen kimse kazdırımyacağı ve açamayacağı kapı için iki kilo buğdayı boşa vermek istemez. Yaşlı adam ölür kapısının sırrı da birlikte gider.

Bir aralık bu köyü satın alarak tarım işleriyle uğraşan Müfit Budak’a misafir gitmiştim. Hikâyeyi köylülerden dinledim. Beni bir meraktır aldı. Hüyük üzerinde inceleme yaptım. Kapı olması mümkün bir yeri tesbit ettim. Ama bu keşif bana kaldı. Zaten kazı için izin istesem vermezler tâ ki gizlice bir eski eser aşırıcısı alsın içindekini aşırsın.

Kaleler gibi hüyüklerinde bir özelliği vardır. Hep ya bir derenin veya kaynağın yanına kurulmuşlardır. İstisnaları olmakla genellikle böyledir. Şahsen varlığını yakında öğrendiğim bir hüyük var ki üzerinde durmayı faydalı buluyorum. Bu hüyük. Burç köyünün yarım saat batısında, Arfin suyunun sağ kıyısında bulunan Tilhumustur. Halk buna Tilhunuz diyor. Yanı başında vaktiyle Afrin üzerinde kurulmuş olduğu anlaşılan bir köprünün ayak yerleri var. Yakınında bulunan Kilisecik köylülerin söylediklerine göre, hüyük yakınında bir de kilise öreni vardır. Köy adını buradan almıştır. Tilhumus hüyüğü birkaç yıl önce bazı meraklılıar tarafından açılmış, içinden ok, uzunca civiler, üzerinde çakılmış civiler bulunan kafa kemikleri çıkmıştır. Hüyüğün içi kap çatılı, odalara bölünmüştür. Olay haber alınınca kazanlar hakkında kovuşturma yapılmıştır. Tabii açılan yerde hemen kapatılmıştır.

Hüyükler genel tarihin birer yaprağıdırlar. Üzerlerinde araştırma yapılması geçmiş çağların karanlıklarını aydınlatır. Müzemize de birçok malzeme kazandırır. Fakat ne zaman? Üzülerek söyleyeyim ki: bu iş yapılıncaya kadar eski eser ticareti yapanlar hepsini temize çıkarırlar.

1962 yılında Halkevi adına hazırladığım bir anket Milli Eğitim Müdürlüğü aracılığıyla yollanmıştı. Bu ankette il çevresindeki. Hüyüklerin tesbiti istenmişti. Bir kısım öğretmenler bulundukları yerlerdeki hüyükleri ve bunlar hakkında ankette yazılı soruları cevaplandırmağa çalışmışlardı. Bir kısmı ise hiç aldırış etmediler.

Şahsen Oğuzelinde 30 Gaziantep Merkez İlçesinde 25 kadar hüyük tesbit ettim.

Şehit Şahin Törenle Anıldı

Gaziantep savunmasının Bayrak Şehitlerinden Şahin Bey’in şehadetinin 47’nci yıl dönümüne rastlayan 1967 28 Mart günü, Kilis yolundaki anıtı önünde Gaziantep Kültür Derneği tarafından çok canlı geçen bir anma töreni düzenlenmiştir.