Evliya çelebi (Eyyup zade camii) olarak kaydeder. Kuruluş ve yapılış ta­rihi kesin olarak belli değildir. Eskiden kalmış bir kitabede yoktur. 1847 deki tamirinden başka, eski tamir tarihlerinide bilmiyoruz. Ancak Eyyup sözü bizi tahminlere sürüklüyoş.

Bir kere (Eyyupoğlu) sözü aklımıza hemen Eyyubileri ve (Salahaddini Eyyubi) yi getiriyor. Bu ünlü yiğit tarafından 1183 tarihinde haçlılardan Gaziantep’in kurtarılışını hatırlıyoruz. Bundan ötürü âceba cami’e ve bir mahallesine adını bırakan, (Eyyup oğulları) dan, birisi midir? diye düşünüyoruz. Bundan başka Hikmet Turhan Dağlıoğlunun kâtip Çelebinin Süllemül vusul ile Tabakat'fu- hul adlı eserinden iktibas ederek Gaziantep Meşahirine aldığı (Ahmet Antepli Eyyup oğlu) mu yapmıştır? Burada verilen malumat aynen şöyledir:

(8’nci asır Hanifi alimlerindendir. Şamda uzun zaman kadı askerlik yaptı. Uzun müddet Şam ve Halep’te oturdu. Bir çok medreselerde ders verdi. (Mecmuatülbahreyni ve 6 cilt olarak "Mulkayılbahreyni” şerhetti babası İbrahimdir. Memlükler zamanında bu zat şöhret sahibi idi. Kadı asker Eyyupoğlu Ahmet 76 de vefat etti.) Bağdadlı İsmail paşanın (Hadiyatülârifin) eserinin birinci cilt 112 nci sahifesinde Ahmet bini İbrahim bini Eyyubi Antabi adı ile kayıtlı olup ölüm tarihi 767 dir.

Dağlıoğlu ve İsmail, paşanın bahsettikleri kimselerin aynı Ahmet oldukları anlaşılıyor.

Halk arasında Eyyupoğlu camii hakkında şöyle birhikâye vardır; Mahalle halkı cami yaptırmaya kalkar, para toplamaya başlar. Bu maksadla, yardım istemek için Eyyup oğlunun evi önüne gelirler. Bu sırada Eyyupoğlunun, içerden sert, sert sesi gelmektedir. Kulak verirler. Üç kibritle lamba yaktığı için kızını azarlamaktadır. Üç kibritle lamba yaktı diye kızını azarlayandan para istenirmi diye oradan uzaklaşırlar. Fakat sonradan darda kaldıklarında tekrar başvururlar. Bu sefer Eyyupoğlu camiin bütün masrafını kabul eder. Yapılışında büyük yardımda bulundu diyede mabede adı verilir.

Cami yapımında devam ettiği günlerde bir fırsatını düşürerek daha önce kapusu önünde ulup bitenleri kendisine söylerler. Bunun üzerine Eyyupoğlu, maksadı kızının tasarrufa alıştırmak, israfı önlemek olduğunu, bir gün kızının fakir bir kocaya varabileceğini, sonradan fakir düşebileceğini anlatır.

(Devamı var)