İşgal günlerine dair bir yazımda yine dokunduğum gibi şehrin düşmesinden önce ve sonra Antep köyleri bir yandan (Kuvayı Milliye), bir yandan Fransız müfrezeleri ve bunlara bağlı çeşitli milletlere mensup çetelerin bir yandan da ne idüğü belirsiz birtakım çapulcuların baskıları altında bulunuyordu. Bu üçüncü bölümde Suriye çöllerinden kopup gelen göçebe Arap sürüleri de vardı. Bunlar bahar ortalarından güzün sonlarına kadar binlerce çadır, yüzbinlerce koyun sürüleriyle, şehre yaklaştıkça seyrekleşen guruplar halinde bütün güney köylerimizi kaplamışlardı. Çeşitli hırsızlıklar, soygunculuklara bölgenin mali güvenini tamamen yok etmişlerdi. Tahılın her türlüsü, sayfiyeler, bağlar bunların gizli ve açık taarruzlarına uğruyor, hayvanları da ayrı zarar veriyordu.

Huruç hareketlerinde dışarı çıkan, düşmesinden sonra şehri terk eden bir bölüm savaşçılar ve çeteler, eski tanışıklık dolayısıyla babamın yanına uğrayıp beş on gün misafir kalıyor ve yakından tanıdığı Jandarma Kaf. Esat Bey ve bazı çete başları sık sık bize ve Mehmet Göğüş’e konuk oluyorlardı. Gerek bu sebeple gerekse rahmetli pederin kişisel gösteriş ve cesareti sayesinde Arap çapulcularının etkileri Arkık köyü sınırlarında oldukça gevşerdi. Amma zaman zaman can sıkıcı olaylarda eksik olmazdı. İşte bunlardan birisine 1921 yılının yaz ayları sonunda Arkık köyü tanık oldu.

Köy’ün doğu yönünde babamın bir karpuz tarlası vardır. Çok bol mahsul kazanmıştı. İşte bu karpuz tarlası çevrede çadırları olan Arapların iştahasını uyandırıyordu. Bir kere bunlardan birisi içine girecek olmuştu. Babam (Böyle düzensiz işlere kalkarsa bir tanesini bile vermemi gelir rica ederler o vakit ikram etmesini bilirim) diye şıhlarına haber yollamıştı.

Bir gün yakın çadırlardan birisine şıhların oğlu gelir. Otururken bizim karpuz tarlasının övgüsünü duyar. Büyük bir meşlah alır doğru karpuz tarlasına gelir. Olgun veya hamını ayıramayacak kadar bilgisiz olduğundan büyüklü küçüklü rastgele bir meşlah dolusu koparır. Bu sırada durum babama bildirir. Rahmetli tüfeğini omuzlayıp atına atlar. Doğru karpuz tarlasına gider. Biraz sonra omuzunda içi hırsızladığı karpuzlarla dolu meşlahı sırtlamış Arap delikanlısı ile babam eve geldi. Hırsız dipçik vuruşlarıyla karpuz tarlası ile köy arasında bir kaç̧ defa yıkmış̧, karpuzlar yere yuvarlanmış̧, vura vura geri toplattırmıştı. Adamı bağlayarak ahıra hapsetti.

Vakit akşama yaklaşıyordu. Bu sırada Arap asıllı (Misey Hoca) adında Arkık köyünde oturur bir adam geldi. Yalvardı yakardı ahırda bir hayli okşanan bedevi arabı alıp götürdü.

Beş on gün sonra Araplardan şu haber gelir. Oğlan yediği dayaktan hastalandı Halep’e götürüldü. 40 lira masraf yapıldı. Parayı tazmin etsin ve arkasından bir sürü tehdit. Babam gelen adamları kovar. Aradan bir hafta kadar zaman geçer. Bir gün silahlanmış on Arap misafir odamızın önünde atlarından indiler. Misafir Tanrı misafiridir diye içeri alındırlar. Kahve ve sigara ikramında sonra ziyaret sebebi anlaşılır. Önce haber yollanarak istenen 40 liranın tahsiline gelmişler. Babam parayı tedarik için müsaade ister yanlarından ayrılır. Dışarıda başka bir hazırlık, evin avlusunda, misafirlerin oturduğu odaya bitişik, kapı ile bağlı ahırda sokak fiskoslar var.

İşte tam bu sırada bir olay geçiyor. Misafirlerin onu birden ayağa fırlıyor. Odanın güneyine evin avlusuna açılan kapı dururken batı yöndeki yerden bir buçuk metre yükseklikte cansız pencereden göpür göpür hoplayarak atlarına binmeleriyle köyden uzaklaşmaları bir olmuştur.

Neden kaçmıştı bu adamlar?

Babam kırk altın tazminatı istemek için geldiklerini öğrenip parayı tedarik etmek bahanesiyle dışarı çıkınca hemen arkadaşlarına ve adamlarına haber yolluyor, Arapların birden üzerlerine atılıp yakalamak üzere hazırlanıyorlar. Rahmetli peder yanlarına dönüyor kendi payına ayırdığı en iri ve güçlü̈ görünen adamın yanına dikiliyor. Omuzuna elini koyarak bir yandan çok acı olan kuvveti ile omuzunu çürütürcesine bastırıp sıkarken bir yandan da yumuşak bir sesle 40 altının hazırlandığın anlatmaya çalışıyor. Vereceği işaretle arkadaşları heriflerin üzerine atılıp bağlayacak. Bu iş için amcam Mehmet Güzelbey, Mehmet Göğüş, Hasan Göğüş (eski hâkim), vekili Kel Mehmet, Antepli Nakıpoğlu Nuri, Kara Ayvaz, Ramazan, Mehmet ve daha adını hatırlayamadığım kimseler tetikte duruyorlar.

Babamın iyi dostu olan Misey Hoca silahlı on arabın geliş haberini duyar, doğru bizim eve gelir. Dışardaki hazırlığı görünce olup bitenleri hemen kavrar, telaşla içeri girer. (Hey gafiller Antepliler sizin bağlayacaklar, ne duruyorsunuz) diye bağırır. Bu tek cümle ökçesiz Bedevilerin kaçması için yetişir.

Arapların yakalamağa çalışanlara ancak (Erbain lira) diye kol işareti yapıp alay etmek kalır.

Bu olaydan sonra babam daha da uyanık davrandı ama huzuru yoktu. Bereket versin bir müddet sonra Fransızlara yapılan Ankara itirafnamesi üzerine işgal kuvvetleri ve onun kuyruğu olan Ermeni çeteleri ve Bedevi sürüleri bir daha dönmemek üzere çekilip gittiler.

Cemil Cahit GÜZELBEY