defa tekrarlamasına rağmen her üçünde de ayni insan görünüş ile karşılaşmış ve bu halin bir hayal olması ihtimali galebe çalarak hemen ateş etmiştir, ancak güvercinin düştüğü yere, ken dişi yıkılarak baygın kalmıştır, sonra oradan geçen yolcular, durumu görerek kemen sahiplerine haber vermiş ve baygın avcıyı evine kaldırtmışlardır, ayni zamanda nefes etmek üzre de H. Gazaliye getirmişlerdir. Bu sırada H. Gazali göksünü açarak, avcıya hitaben:

- Zalim bak beni ne hale koydun diye göksüne isabet etmiş olan saçma yaralarını göstermiştir. Sayın dostumuz da halen Gazianteplilerin güvercinlere dokunmamakta olduklarını, bu nakle eklemektedir.

F: Gazali, önce, Bagdattan ayrılarak kendisini inziva köşesine çekmiş ve sonra Şama gelerek bir müddet burada da yaşamıştır. Kamüsül âlem ise onun (dımışk şam) ın (Emeviye camiinin) batısındaki medresede, kaldığını söyler, sayın Cemil Cahit beyde bir zamanlar, Antep şehri de, Ayniyle Dımışk Şam gibi, çeşitli meyva, sebze renk renk çiçekler, çayır çimenler deryası halinde olduğundan buraya, manzarasının ve özelliğinin latif oluşundan dolayı (Küçük Şam) denildiğini bildiriyor.

Şimdi biz de bütün bu nakil ve görüş safhalarını kendi metod adesemizden geçirerek vardığımız neticelerden geri kalan kısımları üzerimle duralım. Çünki bazılarına dair, teşhislerimizi yukarda söylemiştik.

A- İmam Gazali Antep kalesindedir, biz de bunu, böyle kabul ediyoruz.

B- Kayacık mahallesindeki bir sokağın (Gazali) adını taşıması tarihi şahsiyetin yaşayış yerinin burası olduğunu belirtebileceği gibi, ayrıca, onun adına nisbet edilerek mürid ve dostları tarafından teberrük isteğiyle verilmiş de olabilir. Her iki halde de Gazalilerin buralı oldukları delillerinden biri olarak kabul edilebilir.

C- Kayacık mahallesindeki kırk basamakla inilen yerdeki (Hamam Gazal) ve ayrıca da Aynülgazal denilen yerle de bunların ilişikleri olduğu gerçeği, pek açıkça izlenebilmektedir. Hamam Gazal olduğuna göre, bu şehir halkının güvercinlere ateş etmemeleri adeti belki de o avcı hadisesinden sonra halkın ruhiyatı üzerinde tesir yaparak bu nazlı ve narin kuşlan himaye yolu tutulmuştur. Gerçi bu gibi bir takım kuş ve hayvanların mukaddes tanındığı devirler olmuş ve bazı milletler, bunlardan her hangi birini, kendi telakkileri için dokunulmaz sayılmıştır ama, buradaki adeti biz, doğrudan Gazalilerle ilgili kabul ediyoruz. Biraz da geçen üç tabir üzerinde duralım:

1- Hamam Gazal,

2- Aynülgazal,

3- Yazıcık...

Hamam Gazal denilen havuz ve başucundaki kayadan oyma mescidimsi yer, daha çok eski devirlerden kalma olsa gerek. Belki de arami veya Süryani (dini reisleri) olan (mar-maru) lardan biri için yapılmış kalmıştır. Gazali ibadet ve riyazat için elverişli yer ararken buraya gelmiş ve bir ceylanın havuzda su içmekte ve havuzun içine dalıp serinlemekte olduğunu görünce, benimsemiş ve yerleşmiştir, belki de az sonra bu ceylan ile de dostluk bağı kurup bu su ve kayadaki oyma mescidimsi yerde beraber yaşamışlardır, çünki ruhani kimseler, incitmek taraftarı olmadıkları yabani hayvanlarla tez zamanda uyuşarak, anlaşarak birlik yaşamaya başarı gösterirler, bu sebep iledir ki etraftan bu hali görenler, buraya (Hamam Gazal) adını vermişlerdir.

Aynülgazal tabirine gelince bunun için daha ayrı bir tevili de yapılabilir,

Ayn, arapçada (göz) ve su gözü, yani kaynak, pınar demektir. Hamamgazal, nasılki ceylan hamamı, ceylanın suyunu içip havuzunda yıkandığı bir yer manasını ifade ediyor ise, Aynülgazal da ceylan gözü yine ceylan pınarı demek olur, ancak bu ayn sözü ile de H. Şeyh Ahmedin, kamüsülalamdaki tarif dairesinde vücud ve çehre yapısının son derece güzelliği ve çekiciliği dolayısiyle gözlerinin ceylana ve yürüyüşünün, çabukluğunu gösterdiği, odanın da ayni mübarek hayvanı okşaması, buraya ondan kinaye olarak bu adın verilmesini gerektirmiş olabilir. Hamam gazalin ayrı bir tevilini de şöyle yapmak mümkündür:

Hamam güvercindir, ceylanla birlikte bir güvercin de bu havuzdan ve yanı başındaki mescidimsi hücreden istifade ediyorlardı, bu sebeple her iki sevimli hayvanın barınağı manasına iki söz birleştirilerek bu isim takılmıştır.

İmam Gazalinin tasavvufta ne dereceye kadar ilerlemiş olduğu, kesin şekilde söylenemezse de (Şeyh Necmeddin kübra) nın feyzinden faydalanmış olduğuna göre, her yedi nefisten bir kaçını geçmiş olmasını kabul edebiliriz. Bilindiği üzere, tasavvuf ilmi, erenlik yolunda, kur’andan izler bularak yedi nefis derecesi belirtmişlerdir ki sırasiyle şöyle bilinir:

1- Emmare,

2- Levvame,

3- Miilhime,

4- Mutmainne,

5- Radıye,

6- Merdiyye,

7— Kudsiye ve ya zekiyye,

Gelip geçmiş tarikat mensuplarından pek azı yedinci makama yükselebilmiştir, kimi üçüncü, kimi dördüncü, kimi beşinci dereceye kavuşabilmişlerdir. Fakat Şeyh Ahmed Gazali, yedinci mertebeye ulaşmış batın erenlerinin büyüklerindendir ki ileride buna dair incelemede görülecektir.

İRAN HACILARININ YAPTIKLARI AYİN SEBEPLERİ

Biliyoruzki, batini tarikatlar, birbirine bağlı manevî kuruluşlardır. İranlıların (Şii-Caferi) yolları da öteki yolların ayrı ve orijinal bir koludur, Bu kol, imam Cafer sadıkı mezhep imamı da tanımaktadırlar. Halbuki, sünnet ehline göre, hak mezhep dörttür. Bu dördün dışında başka bir mezhep yoktur.

Tarıklarda ise, hemen hepsinin, döne dolaşa feyz aldıkları silsilelelerin dayandığı da bu zattır. Daha halife hazreti (Osman) ın hilafeti başlangıçlarında, yahudi dönmesi ve siyoncu (Abdullah İbni Sebe) in ortaya attığı bir takım küfür saçmaları halkın zihinlerinde karışıklıklar ve şaşkınlıklar husule getirmiş ve sonraları da İran Şahı meşhur (Şah İsmail) safevi dedesi (Safiyeddin Erdebilî) tekyesini şahlık sarayı durumuna sokmasından sonra bu Caferi tariki, alabildiğine yayılmış hatta Anadoluya bile derin akisler yapmıştır. Safiyeddin Erdebili, gerçekten bir ergin şahsiyetti, o feyzini ( Şeyh Necmettin-i Kübra’dan) dan almış ve kendisi de bu vasıtayla (Hacı Bayram Veli) ye tarikatını kurmaya sebeb olmuşturki bu tarik silsilesinde Hazreti Safiyeddinin manevi ve sulbi varisleri gelişerek tarihte ün almışlardır. Bayrami tarikinden de (halveti ve celveti) tankları gelişmişlerdir.

Bunlardan başka da bu tarikattan çok yaygın ve önemli bir müessese olan (Melami) şubesi vücud bulmuştur.

Melamilerin Bayramı, Mevlevi, Bektaşi guruplarıyla sımsıkı ilgi ve yakınlıkları vardır. İşte bizim Gazalimiz olan Şeyh Ahmed Arif de bu tarikin en ergin ustad ve mürşidlerinden biridir. Her halde İran’da bu zatı tanıyan ve bilenlerin de dilden dile delaletleriyle hacılar onu benimsediklerinden onun türbesi önünde, şii ayinlerini yapmayı özel bir vazife sayıyorlardı. Çtinki bu ayinler, bilindiği üzere üç şehirde tertiplenirdi: Necef-meşhed, Kerbela ve Bağ dadın Kâzımiye kasabası, Birçok erginlerin kendi bölgelerinde, tam hüviyetleriyle bilinemedikleri halde, başka ve uzak muhitlerde çok iyi tanıdıkları ve benimsendiklerini biliyoruzki, bu da onlardan biridir.

ŞEYH AHMED GAZALİNİN BAŞKA BİR ADI DA VARMIŞ

Mır’atül makasid adlı eserde gördüğümüze göre Şeyh Ahmed Gazalinin bir adı da:

- Arif imiş, bu haber (Gazeli tarikinin nisbet silsilesinde gösterilmiştir.) Bununla beraber, (Sadiye) tarikinin kurucusu olan (Şeyh Sadeddin Cubavi) nin nisbet silsilesi (Ebül vefa İbrahim Bağdadi ile (Şeyh Ebubekri Nessac) da birleşmektedir, Şeyh Ahmed Gazali de birkaç vasıta ile bu zatta birleşiyor. Demek ki bu iki zat, Ebubekri Nessacın halifesiydiler, biri sadiye tarikinin gelişmesine yol açtığı halde hazreti Ahmed Gazali melamilik yolunda en yüksek kutubluk mertebesine erişerek, yolun kudretli değerleri arasına girmiştir. Çünki Melamilikte, kendi meslekleri içinde bir tarik kurma ananesi tutulmamıştır.

İMAM GAZALİNİN ŞAMDA KALIŞI

Evet bu zatın hacdan döndükten sonra (Dımış Şama) gelerek Emevi Camiinin batı tarafındaki medresede bir müddet uğraştığı söyleniyor. Sayın dostumuz üsdad Cemil Cahid Güzelbey de vaktiyle Antebin her çeşit tabii güzelliklere malik ve suyu bol olmasından küçük Şam) adiyle anıldığını, söyleyerek bu Şamın, Antep olabileceği ihtimalini ima etmiştir ki biz de, bu ihtimalin yerinde ve normal olduğu kanısındayız. Sebebine gelince Şam sözü, genel bir sözdür ve geyet geniş bir bölge adıdırki, Humustan Sina Yarımadasına kadar uzanan kuzeyden güneye doğru bir küre parçasıdır. Bu böyle olduğu gibi, ikinci bir şam yoktur. Fakat Dımışk ismi böyle değildir. Bölgemizde bir köy vardır ki adı:

— Dımışk ili’dir. Aradaki fark bir (Ilı) lafzından ibarettir. Bu tabir nereden gelmiştir? Şimidlik karanlıklar içinde mühim bir meçhuldür. Şu hale göre, bir takım eski ve yeni şehirler gibi, Dımışk adı iki yerde görünmektedir İlimizin en ünlü üzüm cinsinden biri de bu gün :

— Dımışkı adını taşımaktadır. Bu üzüm cinsinin kaynağı neresidir. Acaba Suriye Dımışkınamı mensuptur, yoksa bizim Dımışkılı köyünemi? Bunu da araştıran şimdiye kadar çıkarak gerçeği belirtememişlerdir. Biz öyle sanıyoruz- ki, H. İmamın bir müddet kaldığı yer, bu Dımışkılı olacaktır ve oradan da Antebe nakletmiştir.

Tabii bu bir tasavvur ve fikir işidir. Her hangi bir araştırıcı araştırmasını yapar iken, ya gelişi güzel nakıl- lara yer vermiş veyahut, yine derme çatma notların ifadelerinden ilham almıştır. Bunun da öyle bir tesadüften ileri gelmiş olması mümkündür. Bir defa işin içine Şam Dımışkı girdikten sonra H Amama çalışma yerinin de ayarlanması zaruridir ki bu yer, Emevi- ye camiinin batısındaki medrese kabul edilmiştir. Bizce bu Dımışk, bizim Dımışkılı köyüdür ve Suriye Dımışkı ile ilgisi yoktur.

SİNNER SULUĞU İÇİN

Bu suluk, Demiryolu İstasyonunun yakınında olduğu bildirilmektedir. Bu gün, eski durumunu izlendirecek bir hal varımdır? Bilmiyoruz. Burasının vaktiyle geniş bir mezarlık olduğu tahkikine bakılırsa, bu suluktan cenaze namazlarına kavuşabilmek için abdest yetiştirme imkânı sağlamak maksadiyle yararlanıldığı anlaşılıyor. Belki de eski devirlerde, böyle bir ihtiyacı karşılayabilecek derecede su yoktu da bu suluk vücude getirilmiştir ve belki de:

Sinner sözünün mezar demek olan (sin) sözü ile ilgili olduğunu sayın üstadımız ileri sürmüştür ve gerçeği de salıklatan hu te’vilde isabet yoktur denemez. Biz de diyoruzki, belki de tabir (Sinler) tabirinden galettirki tam o tavili kuvvetlendirir ve belki de (Sinen er) terkibinden kısaltılmış olabilir- ki bununla H. Gazali kasdedilmişe benzer. Çünki o zat hesabına geldiği yerde kalmış, çile çıkarmış ve etrafa feyz ve fazilet yaymıştır. Onun bir müddet burada kalışını sinmiş ve buraya sığınmış şeklinde kabul edenler böyle bir lakap yaratmışlardır.

İMAM GAZALİ İLE AHMED GAZALİ ARASINDAKİ AÇIK FARK

Hazreti İmamın önce din bilgisinde, derecesi ölçülemeyecek şekilde bir ilim adamı olmasına karşılık, küçük gardaşı derin maneviyat arifidir, evvelce bu İkincinin bir (Melamî mürşidi) olduğunu söylemiştir. Fakat bu bizim şahsi iddiamız değil, sayın Abdülbaki Gölpınarlının, büyük emeklerle yayınlattığı (Melametiler-melamiler) adlı eserinden almış bulunuyoruz. Şeyh Ahmed Ariz İbni Muhammed Gazali önce melami mürşidlerinden (Muhammed Maşuki) ye intisab etmiş olduğu şu söz terinden anlaşılıyor:

— Kıyamette bütün Sıddıklar, kâşki toprak olsaydık da Muhammed Maşuk bir gün üstümüze basmış bulunsaydı niyazında bulunacaklardır.

Demek ki bunun vefatı üzerine Şeyh Ebubekri nessacdan el tutmuş ve bunun delilliği ile mürşidlik gibi en yüksek bir payeye kavuşmuştur. Sözün özeti bu iki büyük kardaş da burada gelişmiş, yaşamış ve dünya hayatına da burada göz yummuşlardır.

SON

Şükrü ERDOĞAN